HER ŞEY İKİ KAVRAMDA GİZLİ: SORGULAYAN AKIL VE ÜRETİM.
Emekliler, esnaflar, memurlar, çiftçiler, sanayiciler, öğrenciler... Gözünü bir kişinin iki dudağına dikmiş umutla maaş zammı, burs, teşvik, hammadde desteği, barınma desteği, beslenme desteği... Bekliyorlar...
Gözlerin dikildiği yetkili ise maliye yönetimine bakıyor...
Maliye yönetimi finans sağlayıcılarına bakıyor.
Finans sağlayıcılar, paralarını garantili geri almak için teminatlarına bakıyor. Önlem üzerine önlem istiyor.
Para sıkılaştırma, faiz yükselmesi, vergi oranlarında yükseltmeler, hatta ek vergiler...
Ülkemiz belki de tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Bunu halkımızın çok büyük ekseriyeti iliklerine kadar yaşıyor. Ancak yönetim erki hamasetle, algı ile sloganlarla iğnenin ucunu kendilerine yaklaştırmıyor bile. Halktan beklenen fedakârlık, zamlara, vergilere, yoksunluğa sabır karşısında, siyasal ve bürokratik yöneticilerin en ufak bir tasarruf eğilimi, yanlış projeler için geri adım belirtisi görülmedi.
Sadece bir milyonluk bir otomobilden alınan vergi, aracın satış fiyatından fazla oysa. Devlet gelirlerinin ne kadar yüksek olduğuna tek bir örnek bu.
Tapu daireleri, vergi daireleri, akaryakıt istasyonları, içki-sigara satıcıları, gümrükler, havaalanları para basıyor.
Sorun bu paraların harcanma tercihlerinde.
Sorun halkla paylaşım oranlarında.
Hükümetlerin bu tercihleri tarihte nasıl anılacaklarını belirler.
Hâlbuki 20 yıl önce üretim teşvik edilseydi bütün bunlar başımıza gelmezdi. Gelişmiş ülkelerin hepsinin büyümesi, gelişmesi, halkının zenginleşmesi üretim ile doğru orantılı olmuştur. Aksi takdirde gösterişli yapılar, inşaat ihaleleriyle istihdam sorununun çözüleceği umutları sadece büyük hayal kırıklığı olan " 0rta gelir tuzağıdır".
Ülkemiz, üretim yerine inşaat yatırımlarını önceleyerek, orta gelir tuzağına bilerek ve isteyerek düşmüştür.
2010 yılından beri kişi başı milli gelir on bin dolar civarında sabitlenmiştir.
İhracatta da beklenen artışlar olmamış, uluslararası arenada bilinen markalarımız da oluşmamıştır. Bununla birlikte uluslararası çapta müteahhitlerimiz, çoğu yabancı markalardan, inşaat makina parklarımız oluşmuştur.
Sonuçta servetler artmaya artmış ama belirli ellerde toplanmıştır. Halbuki Kur’an’da Rabbimiz Haşr suresinin 7.nci ayetinde : " servet içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın" diyerek, adil bölüşümü, birlikte zenginleşmeyi emretmiştir.
Meclisteki 300 milletvekili daha önce vekillikten emekli oldukları için, 143 bin TL maaş alıyorlar.10 milyon emeklinin 7.500 TL aldığı bir ülkede, 50 milyondan fazla yoksulluk sınırı altında yaşayanların olduğu ülkede hem de!
Farklı partilerden olan bu vekiller, asillerin geleceği için, adalet için, adil paylaşım için, eğitim ve üretimin cağın gereklerine uygun hale getirilmesi için, özgürlükler için, etkisiz, kısık sesle konuşmak dışında zerre çaba vermiyorlar.
Enflasyonun en büyük düşmanı; üretim artışı, siyasal yönetimlere ve piyasalara olan güvendir. Üretim teşvik edilirse, siyasal kararlar halkın mutluluğu odaklı olursa, atamalar liyakatli, projeler ve harcamaları isabetli olursa, halk bir de buna inanırsa, enflasyon canavarı dizginlenir. Piyasaya güven gelse tüketici harcamaları bu kadar yükselmezdi. Tüketici ve işletmeler " bir daha bu fiyata bulamam" diye stok üzerine stok yapıyorlar. Yayılan şehir efsaneleriyle en berbat evler milyonluk rakamlara ulaştı. Bankalardaki mevduatların neredeyse üçte ikisi döviz cinsinden!
Bu durum aslında yeterince fikir veriyor.
Türk milletine güvenin ve onların güvenini bir sağlayın, her şeyin değiştiğini hep beraber göreceğiz.
YORUMLAR