HER GÜN BİRAZ DAHA AZALIYORUZ
Dünya bizi tüketmeye devam ediyor. Farkında olmadan her gün sessizce azalıyoruz. Azalmaktan, nüfusu kast etmiyorum. Onu çoğaltmak için zaten birçok senaryonun içinde savruluyoruz.
Sadece yaş alma meselesi de değil bu.
Mevlana yaşlılık hallerini şöyle anlatır, Mesnevisinde :
"Yaşlanınca insan vücudunun bütün parçaları zayıflar, yıpranır, sabır da azalır. Yaşlı kimse iki çift söze bile tahammül edemez, bağırıp çağırır. Bazen bir yudum suyu bile sindiremez, kusuverir.”
“Ancak Hak sarhoşu olan ihtiyar müstesna. O tertemiz bir yaşayışa sâhiptir. Zahiren ihtiyardır ama hakikatte çocuktur. Nebi ve veliler böyledir; görünüşte zayıf naif de olsalar ruhen ve manen güçlüdürler.”
Aklımız, vücudumuz, imanımız zayıflıyor, azalıyor sanki...
Kendimizi unutuyoruz. Rabbimizi unutuyoruz. Dinsel İlkeleri unutuyoruz. Etik ilkeleri atlıyoruz.
Kitapları, onların kokularını, iyi dostları, geçmişlerimizi unutuyoruz.
Yağmurdan sonraki toprak kokusunu, domatesin dalından koparılırken yaydığı kokuyu, kibritin yanarken çıkardığı kokuyu, çam çırasının muhteşem kokusunu, sobalık doğranmış meşe ağacının korkusunu, yıldızları seyretmeyi, ağaçları, dalları, yaprakları, kuş seslerini unutuyoruz.
Bu yüzden, fırsat buldukça yeniden toparlanmalı insan. Varlığının muhasebesini yapmalı. Hayallerini, meşguliyetlerini, durduğu yeri ve yönünü gözden geçirmeli. Özüne dönebilmeli, kendini keşfedebilmeli, düşünebilmeli, kendisine verilen hikmetlerin hakkını verebilmeli, gerekirse ağlayabilmeli. Gün geçtikçe dersler alıp, olgunlaşabilmeli. Olgunlaşmak; hayatı zenginleştirmektir. Devamlı gelişmek, yenilenmek, akmaya devam etmek, bir yere saplanıp kalmamaktır. Akan suyun kir tutmaması gibi tazelenip, tertemiz olabilmek olgunluk çağının güzellikleridir.
Allah'ın dinini kim ve kimler temsil etmeli?
Tek cümle ile "olgun Müslümanlar?".
Dünyevî çıkarları, gösteriş ve beğeni sarhoşluğunu yenmiş, adanmış ruhlar.
Okumalarıyla, araştırmalarıyla, yaşantısıyla, eserleriyle, bilgi ve deneyimler bakımından hayranlık verici dindar şahsiyetlerin ortaya çıkması ve topluma örneklik sergilemesinin zamanı geldi de geçiyor bile. Din’e saldırıların, sistemli ve güçlü iletişim kaynakları eliyle sürdürüldüğü bir süreci yaşıyoruz.
Siyasal İslamcıların, kimi tarikatların, cemaatlerin yanlış temsillerinin yol açtığı ve dinden uzaklaşmaya neden olabilen söz ve davranışların en doğru biçimde açıklanması, dinine aşkla bağlı âlimler eliyle olmalıdır.
Bu arada, bir kısım siyasal İslamcıların, cemaat ve tarikatların da artık bu nefsani şımarıklıktan vaz geçmeleri toplumun büyük çoğunluğunun en önemli beklentileri haline gelmiştir. İnanıyorum ki, bir süre sonra, sekülerleşen, ehil olmayanların, kişisel çıkarlar için, sadece dillerinde yaşadıkları uyduruk din uygulamaları, artık bu toprakları terk edecektir. Zira Türk milleti bu suiistimallerden nefret etmektedir.
Türk toplumundaki en büyük eksiklik, eleştirel düşüncenin hâlâ gerektiği kadar çok şey değişti kadar kullanılamamasıdır.
Türk toplumunun düşünsel gelişimini engelleyen yanlış tabular/algılar var.
Sanırsın skolastik* düşünce çağı hâlâ devam ediyor.
Bunlardan ilki: Kemalistlerin dine yaklaşımında sergilediği acımasız, seküler bazen dine ve din sembollerine savaş açan tavırları.
İkincisi: yaşadığı mezhebi, kesin ve tek doğru din zanneden, sağcılaşan hamasi milliyetçiliğe evrilen, maalesef yanlış konuşmalarla ve uygulamalarla dinden uzaklaştıran kesim.
Üçüncüsü: Modernizmi matah bir şey zannedip, tüm değerlerin içini boşaltan, tüketim odaklı, kapitalist, küreselci uygulamalar. Bunların aile ile sorunları var. Bundan dolayı LGBT, feminizm...
Türevleri üzerinden bozulmanın dibini sıyırıyorlar.
Aklımızı en verimli şekilde kullanmamız gerek. Aklını yerinde, zamanında kullanmayı başaran insan, yaprağın oynamasında rüzgârı seyreder, parmağın hareketinde ruhu keşfeder. Bu örnekler binlerce, onbinlerce çoğaltılabilir.
Yüce kitabimiz Kuran; 49 ayrı ayette akletmemizi öğütler. 84 defa da düşünmeyi emreder.
Sizce bunlar boşuna mı?
Azalmamak, tükenmemek için okumak, düşünmek ve akletmek iplerine sarılmalıyız.
*Orta Çağ zamanında Kilise baskısı oldukça yoğunken özgür düşünmenin var olmadığını savunan dar düşünme biçimidir.
YORUMLAR