Kur'an-ı Kerim'de ‘’Gençlik’’ Algısı ve ‘’Feta’’Kavramı
Gençleri merkeze almayan bir teşkilatın, bir hareketin, bir cemaatin bir dünyanın selamete çıkması imkân ve ihtimal dâhilinde değildir.
Hz. Muhammed (sav’de) gençleri merkeze alarak dini yaymıştır;
- Sahabelerin yaş ortalaması 20-21 civarındadır.
- 18-20 yaşlarında valiler, ordu komutanları, elçiler atamıştır.
- Muaz bin cebel Yemen’e vali olarak gittiğinde 19 yaşındaydı.
- Fethedilen Mekke’ye vali olarak 19 yaşında bir genç bırakılmıştır.
İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet 21 yaşındadır…
İslam tarihinde sonraki dönemlerde gençler yönetimden uzaklaştırılmıştır. Çöküşün başlangıcının önemli bir sebebi de bu olsa gerektir.
Dolayısıyla biz bugün gençlikten çok şey bekliyoruz. Gençlik İslam dünyasının sorunlarını çözecek donanım ve yeterliliklere sahiptir. Yeter ki kendilerini geliştirsinler ve önleri açılsın…
Şimdi, Kuran’da “Gençlik” Algısı ve ‘Feta’ Kavramı‘na bir göz atalım.
"Fetâ" tekil bir kelime olup, "delikanlı, yiğit, eli açık, iyi huylu" anlamındadır. Çoğulu "fityan"dır.
Kur’an’da Hz. İbrahim, mağara ashabı, Hz. Yûsuf ve zindan arkadaşları için “feta” kavramı kullanılmıştır. Bunun dışında namuslarını koruyan kızlar hakkında da “feta” denilmiştir. Bu konuda ayetler şöyledir:
Hz. İbrahim: “Ona İbrahim denen gencin/feten, onları zikrettiğini (putlardan bahsettiğini) işittik, dediler.” (21 İbrahim 60).
Ashâb-ı Kehf: Muhakkak ki onlar, Rab’lerine âmenû olmuş gençlerdi/fityetun. Ve onlara hidayeti artırdık.” (18 Kehf 13).
Hz. Yûsuf: “Şehirdeki kadınlar şöyle dediler: Aziz’in (vezirin) hanımı, onun (emrinde) olan kölesini/fetâhâ elde etmek istiyor.” (12 Yusuf 30).
Hz. Yusuf’un zindan arkadaşları: “Ve onunla beraber iki genç erkek/feteyân (da) zindana girdi.” (12 Yusuf 36).
Namuslu kızlar: “İffetlerini korumakta olan kızlarınızı/feteyâti-kum, dünya hayatının malını isteyerek fuhşa (zinaya) zorlamayınız.” (24 Nur 33).
Ayeti Kerime’lerden de anlaşılacağı üzere; Feta Kavramı Kuran’ın bize önerdiği gençlik algısının en güzel örneklerinden biridir. Hz. Musa kıssasında bir grup gençten bahsedilirken feta kavramından bahsedilmektedir. Musa'nın Fetası olarak anlatılan genç, Hz. Musa’nın hedeflerini gerçekleştiren Hz. Yuşa'dır...
Ashabı Kehf'te de mağaraya sığınan gençlerden de feta kavramıyla söz edilmektedir.
Feta kavramı geleneğimizde kurumsallaştırılarak gençliği ve toplumun iyileştirilmesinde kullanılmıştır. Fütüvvet kavramı da özellikle Abbasiler döneminde kurumsallaşmış ve yaygınlaştırılmıştır. Bu kurum gençliği geliştirmek ve yetiştirmek için kullanılmıştır. Bu kavramın Osmanlıdaki karşılığı ahiliktir.
Kuran'a göre İbrahim Peygamber "feta"nın öncüsü ve örneğidir. Mücadelesi ve yaşamı gençlik dönemindedir. Ali’den özge Feta yoktur, diyen Hz. Peygamber İbrahimî geleneğin feta mirasını Hz. Ali’yle sembolleştirmiştir (Lâ Feta İlla Ali, Lâ Seyfe İllâ Zülfikar!" Zülfikar'dan keskin kılıç, Ali'den büyük yiğit yoktur’’) . Hz. Musa’nın fetası Hz. Yuşa ise, Hz. Muhammed’in fetası Hz. Ali’dir.
Feta, rüşd kavramı olmadan tam olarak anlaşılmaz. Rüşd sahibi genç sorumluluk almaya hazırdır. İş yapma söz konusu olduğunda gençler sağına ve soluna bakmadan öne atılırlar. İnsanlık için, inançları için gerektiğinde canlarını verebilecek kadar sorumluluk sahibidirler.
Kuran gençlik döneminden çoğunlukla olumlu bir durum olarak bahseder. Olumlu gençleri ön plana çıkarır. İbrahimler, İsmailler, Yusuflar bu nedenle ön plana çıkarılır.
Allah da şeytan da Gençleri Merkeze Alır!
Hz. Peygamberden gelen bir rivayete göre Şeytan en çok gençleri sevmektedir. Hadisin devamında şeytan; “en çok ömrünü Allah rızası için harcayan gençten nefret ederim” demektedir.
Kur'an'da fetâ (fitye, feteyât) diye nitelendirilen (en-Nisâ 4/25; Yûsuf 12/30, 36, 62; el-Kehf 18/60, 62) kişiler için bu sıfat dinî bir mâna taşıması yanında takdir edilen bir anlam ifade ediyor, put kıran (el-Enbiyâ 21/60) veya gördükleri baskıya rağmen inançlarını koruyan ve bu uğurda ülkelerini terkeden kişilerden fetâ diye söz edilmesi (el-Kehf 18/10, 13) bu nitelemeye bir çekicilik kazandırıyordu
Genel olarak fetâ ve fütüvvet kelimeleri ile fedakârlık, diğerkâmlık, iyilik, yardım, insan severlik, hoşgörü ve nefsine söz geçirme gibi ahlâkî nitelikler kastedilir. Böylece gerçek yiğitlik, kahramanlık, cesaret ve mertliğin bu ve benzeri niteliklere sahip olmayı gerektirdiği anlatılmak istenir.
Fetâ nefsinin arzularına karşı çıkan yiğittir. Nitekim "Fetâ nefis putunu kıran kişidir" denilmiştir. Fetâ iradesine hâkimdir; "Rabbi için nefsinin hasmıdır”. Feta; sünnete uymaktır, başkalarının hatalarını görmezlikten gelmek, kötülük yapana gönül hoşluğu ile iyilik etmek ve Allah'tan başkasına iltifat etmemek. Bir dava sahibi olmak ve neye mal olursa olsun, bu davadan dönmemek, el açıklığı, konukseverlik, yerine göre zulüm ve kahır görmüşlere sahip çıkma ve yolda gözünü budaktan esirgememe mânâsında bir cesaret ve yiğitlik. Aynı zaman da Allah'ın emirlerine uyma, güzel ibadet, her kötülüğü bırakma, zahiren ve bâtınen, gizli ve açık ahlâkın en güzeline sarılmadır.
Tanımdan anlaşılacağı üzere feta; bir davranış biçimi ve bir yaşam tarzı olarak algılanmaktadır.
Fütüvvet, tasavvuf hayatında bir mertebe (rütbe, derece) ve güzel davranış şeklinde anlaşılmasından dolayıdır ki, kitlelere cazip gelmiştir. Dönemin bütün önder sufîleri fütüvveti, "iyi davranışlar toplamı" olarak değerlendirmişlerdir. Hatta dönemin sufîleri, fütüvveti Hz. Adem'in özür dilemesi, Hz. Nuh'un sebatı, Hz. İbrahim'in vakarı, Hz. İsmail’in doğruluğu, Hz. Musa' nın ihlâsı, Hz. Eyyub'un sabrı, Hz. Muhammed'in cömertliği, Hz. Ebû Bekir'in acıma duygusu, Hz. Ömer'in hamiyeti ve âdâbı, Hz. Osman'ın hayâsı ve Hz. Ali'nin bilgisi gibi özelliklerin bir araya gelmesi şeklinde anlarlar ve ancak bu sıfatların hepsine birden sahip olan insanın iyi davranışlarda bulunabileceğine inanırlardı.
Devam edeceğiz inşallah…
YORUMLAR