Turgay BAŞBOĞA

Turgay BAŞBOĞA


Gazze Medresesi

27 Kasım 2023 - 05:01

GAZZE MEDRESESİ…
Filistin’li çocuk, genç yaşlı, erkek ve kadın öğretmenlerimizin yaşadıkları onca zulme, işkenceye ve ölümlere karşı öğrettiği çok önemli(unutulmaya yüz tutmuş)değerlerimiz oldu.
Gerçekten inanmış nice az toplulukların çok daha büyük ve güçlü topluluklara karşı sabrederek nasıl galip geldiğini, onurlu, vakarlı ve metanetli bir duruşun nasıl olması gerektiğini, içinde yaşadığı tüm zorluklara rağmen nasıl dik durulacağını, İslami bir savaş hukukunun nasıl olması gerektiğini vs…

Liste uzatılabilir. Zaten medyadan bize yansıyan görüntüler fazlasıyla bize anlatıyor durumu.

Peki, nasıl oluyor da evladını bile kaybetmiş bir baba, anne ya da kardeşini şehit vermiş bir genç hatta bir çocuk o onurlu duruşunu, vakarını ve metanetini koruyabiliyor. Zira "Filistin'de insanlar en korkunç şekilde öldürülüyor. Bugün kullanılan silahlar daha önce hiç kullanılmamış silahlar. Bu silahlar insanları en korkunç şekilde yakıyor. Eti bile eritiyor. Bir babanın çocuğunun etlerini poşete toplaması daha önce nerede yaşandı? Ne Birinci ne İkinci Dünya Savaşı'nda ne de başka bir savaşta. Amaç insanları öldürmeden önce onlara işkence etmek çünkü onları kovmak istiyorlar ve maalesef insanlar bu durumu görmezlikten geliyor."

Bu nasıl bir imandır, nasıl bir teslimiyettir?

Önce boğazınız düğümlenecek, sonra gözünüzden bir kaç damla yaş süzülecek. Canınız çok yanacak ama siz yanmıyormuş gibi yapacaksınız. Allah’a hamd edeceksiniz.

“(Cennete girmeyi hak eden mü’minler şöyle) derler: ‘Bizden hüznü, tasayı gideren Allah’a hamd olsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir.” (35/Fâtır, 34) Allah’ı râzı etmeye koyulmuş mü’minin hüznü cennette bitecek. Bu gerçeği güçlendiren bir sözü de Allah Rasûlü vefatı sırasında başucunda ağlamakta olan Fâtıma’sına söylüyordu: “Ağlama kızım, baban bir daha acı çekmeyecek!” Evet, o güne dek hep acı çekmişti

Milyonlarca acıyı tek damla gözyaşına sığdırabilen kişidir hakiki Müslüman...

Bir damla kan. Bir damla gözyaşı. Ter bir damla. İnsan. Karışık bir nutfe imtihan…

Üç damla kutsaldır; Kandamlası; şehadet, ter damlası; bereket, göz damlası; ibadet.

Bunlara mürekkep damlası;  ilim, hikmeti de biz ekleyelim.

Kan, ter, gözyaşı... Bu üç damla azizdir; bu üç damlanın karıştığı şey de azizdir. Neyin uğrunda olursa olsun, samimi olarak bir dâvâ uğruna dökülen kanların bile karşılıksız kaldığı görülmemiş. Ter de öyle; kim çalışarak ter dökmüş de karşılığını almamış? Bu ister mü’min ister kâfir olsun, yasa herkes için geçerli, “insan için” diyor Kur’an; “İnsan için yalnız çalıştığının karşılığı vardır.” (53/Necm, 39) Gözyaşı da öyle, zulme uğramış birinden dökülüyorsa o damla, düştüğü yeri yakacaktır. Bu üç damla bedeldir, bu bedel ödendiği zaman elde edilen şey meşrûlaşır. 

Kan, toprağın; ter, ekmeğin; gözyaşı, yüreğin bereketidir.

“Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz.” (53/Necm, 60) 

Sahi, nasıl beceriyorsunuz bunu, diyor Kur’an; imanınızın, Kur’an’ınızın, coğrafyanızın esir edildiği, insanınızın mânevî bir soykırıma uğradığı, tüm değerlerinizin yağmalandığı, sayısız civanın yüreğinden vurulduğu bir ortamda hâlâ nasıl gülebiliyorsunuz, diye soruyor. Gerçekten, nasıl beceriyorsunuz bunu? Tabii ki, buna becermek demezler; gaflet derler, vurdum duymazlık derler, hamâkat derler...

Eğer bilseydik Önderimiz Efendimiz’in bildiğini, çok ağlayıp az gülerdik. O yakîn derecesinde biliyordu gazabı, kahrı, cehennemi. Bu gerçeklerin ârifiydi O. 

Biz de bunları “irfan” derecesinde bilseydik Onun gibi yapacak, çok ağlayacak, az gülecektik. 

Evet, bilseydik göğsümüzde nükleer bir güç merkezi taşıdığımızı ve bunun her gün üzerine yağan günahlarla paslandığını, bu pası çözecek tek kimya olan gözyaşını bir umman gibi salacaktık gecelerin koynuna.

Eğer bilseydik günah hedeflerini on ikiden vuran istiğfâr silâhının mermileri gözyaşıdır, gönlümüze gözümüzden bir ırmak bağlayacaktık. 

Eğer bilseydik duâlarımızı yüce makama tez ulaştırmanın en emin yolu, onlara gözyaşından kanatlar takmaktır, Yunus gibi “ağla gözlerim ağla, gülmezem ayruk” diyecektik. 

Eğer erseydik sırrına “Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn (O günde malın da evlâtların da faydası olmaz)” ifadesinin, bir “kalb-i selîm’e sahip olmak için, değil birkaç damla yaşı, bir çift gözü bile feda edecektik.

Eğer bilseydik her gün en çok kullandığımız organların başında elimiz, zihnimiz ve kalbimiz gelir; bu üçünün de temiz kalması gerektiğini. Onları pislik içerisinde koyduğumuz için, Allah korkusundan dökülen yaşlarla yıkamadığımız için hayıflanacaktık. 

Eğer imanın neler çektiğini onun yerinde olup anlayabilseydik, ağlayabilirdik. İhsan düzeyinde inansaydık Allah'a, azaba, ikaba, mîzana, hesâba, gözümüzden yaş değil; kan akıtırdık. Öyle buyurmuştu ya Yesrib’li delikanlı için Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz: “Allah korkusu, kardeşinizin yüreğini dağladı.”

Evet, bütün bunları anlayabilseydik, ağlayabilecektik.

 “Melâli bilmeyen nesle âşinâ değiliz” diyordu Hâşim.
 
Ya Rabbi. Elimizi, zihnimizi ve kalbimizi temizleme çabamızda gayretlerimizi artır. Nasuh bir tövbeyle arınmayı bize nasip et. Şeytan ve dostlarına karşı bize yardım et ve onların şerlerinden bizi koru…

Konu çok önemli, derin ve uzun…

Selametle Kalın.
Aklı Selim, Ruhu Selim, Hissi Selim...

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum