Serbest Kürsü

Serbest Kürsü

Serbest Kürsü

"Sonbahar ve Sen" İlkay COŞKUN

01 Mart 2023 - 20:16

Şiir Edebiyat
[email protected]
28 Şubat 2023 Salı
Sonbahar ve Sen

“Sonbahar ve Sen” Şair A.Talip Koktaş’ın ilk şiir kitabı. 2020 yılında, İzge Yayınları aracılığıyla okurlarıyla buluşturulmuş. Seksen sayfa hacmindeki şiir kitabı, “Sen” ve “Sonbahar” bölümlerinden oluşmakta ve kırk şiir yer almaktadır. İçten, samimi, yalın, melodisi olan, duygulu bir anlatımla yazılmış şiirler bunlar. Kitap ismi ve kapak görseliyle müsemma bir incelikte ve duygu yoğunluğuyla sonbahara ve hüzünlü bir aşka yol alınmaktadır. Bunlardan başka çok az da olsa farklı şiirleri de görmek mümkün.

Ön söz yazısında, şairin şiire bakışı serimlenmektedir. Şiirler öncesi, şiir hakkında bir girizgâh yapılarak okur şiire hazırlanmaktadır. Şairin, şiire bakışına bir göz atacak olursak. Şair, şiiri “ezginin melodisinden arta kalanlar” olarak görmektedir. Başka bir taraftan, evin başköşesine oturmuş bir misafir gibi de görür şiiri. “Şiir, ruha huzur, dile lütuf, göze yaştır” şeklinde tanımlamalarla devam eder. Şiirin anlaşılır olmasından yanadır şair. “Şair burada ne anlatmak istemiş?” demeden “benden de bir şeyler varmış” bakışının tılsımına inanır şair. Bunun gibi şiire birçok anlamlar yüklenerek, şiir tanımlamasını, şiir gibi anlatmaktadır şair.

Yazarların ve şairlerin ilk eserleri hep dikkatimi çekmiştir. Bu ilk eserlerde şairleri ve yazarları daha sahici, daha samimi bulurum. Her ne kadar ilk eserler, daha çok acemilikler barındırdığına inanılsa da ilk eserlerde yalınlığı, doğallığı, heyecanı daha üst seviyelerde görmekteyiz. Bu yüzden olmalı kimi şair ve yazarlar ilk kitaplarını uğrun uğrun saklarlar. Pek ortalıkta dolaşmasını istemezler. Kendilerine göre bahaneleri de gerekçeleri de vardır elbet. Yazım çekiciliği, biçemleri yazım sürecinde değişime uğradığından dem vururlar. Şair ve yazar son yazdığını, önceki yazdıklarından genellikle hep önde görür. Kalem erbabının yazmadaki gelişimi, değişimi genellikle olumlu, pozitif istikamette olduğuna inanılır. Kimi zaman tersi de olmaz değil. Yazarın bazen ilk yazdıkları daha orijinal bulunabilir ama şair yazar buna pek itibar etmez. Yazım serüveninde kalem erbabının tecrübelenmesi, kendini geliştirmesi, yetiştirmesi, çok okuması, kendi rengini bulması gibi çokça olumlu cihetin yanında, amiyane tabirler yazarın tribünlere oynaması, doğallığını, samimiliğini yitirmesi, gereğinden fazla etkileşime maruz kalması, aynileşmesi gibi birçok olumsuzluğu da beraberinde taşır.

Şiir, şiiri bilen şairin ağzında, benliğin iğvasından uzakta helvalaşıyor. “Biz” vurgusunu çağrıştıran bir “sen-sevgili” vurgusu… Bundandır ki şiirlerde, daha çok ikincil tekil şahsı görmekteyiz. Devamında hal durumunu beyan anlamında birincil tekil şahıs ve “biz” vurgusu… Sevgilinin “Sen” ile yakınlaşan, samimileşen ifadeyle birlikte hüzün, aşk, sonbahar şeklinde ayrıntılanıyor. Ama ne olursa olsun bu günkü çamaşır dünkü güneşle kurumamaktadır bu da bir gerçek. Anneye mektup ve dua şiiriyle, şiirlere girizgâhta bulunulması anlamlı olduğunu görüyoruz. Şiir geleneğimizde, kültürümüzde olan uygulamalara benzer uyumları da ayrıca görmekteyiz. Bu kitapta şair kendine daha çok hüznü yakıştırıyor olmalı. Giden bir sevgili ve vuslat arzusunda bir şair görüntüsü... Bundandır, kadrajında hüzün mısraları hep yer alıyor olmalı... Yüzü sevdiğine dönük bir hüzün... Ve sevgiliyle yekpare bir hasbihal... “Unutma/ gütmek, asıl kalana değil; gidene zordur/ Ve sen gittin” (sayfa 79)

Şiirlerin genelinde, vuslatı arama çabasıyla beraber sevdaya dair hüzünlü mısralar taşınıyor. Çayı da sevdayı da ortak ettiği “İki Çay” şiirinin bir bölümünde “…Çayı yudumlarken gözlerinde boğulmaktı aşk/ dönen dünyanın önemiydi bu/ çay da aşka dâhildi/ koy ver gitsin gerisini…” (sayfa 31) Bunun gibi şairlerin hep bir melankolik hali vardır. Uykunun ve hayalin serin sularında dolaşan bir ruh hali gibi. Bir uyku bir uyanıklık hali... Bir arafda olma hali… Hayat ve ölüm arasında bir çizgi de olma hali de vardır. Leyla, Mecnun’un aynası olma hali... Şair, aşklardan, ayrılıklardan böyle hüzünler devşiriyor olmalı.

İçerik olarak, “aşk, sonbahar, anne, uyku, İstanbul” temalarının önde olduğunu söyleyebilirim. Erzurum, Palandöken ve Ankara yer isimlerinden başka daha çok Sultanahmet, Fatih, Eyüp, Süleymaniye, Ayasofya, Galata, Kız Kulesi, Yahya Kemal gibi İstanbul özelinden göndermeler yer almaktadır. Yer yer ilginç kelime yapılarıyla farklı seslere, anlamlara ulaşılmaya çalışıldığını da görmekteyiz. “Sana, (s)ona…”, “Ve fa’ş ediyorken…”, “Vedalaşıyoruz/ Ve dalaşıyoruz” “Boğuluyorum sana”, “ke se re”, “limanını unutmuş gemi” gibi.

Unutmayı istemez şair. Hep hatırlamanın peşindedir. Kanamalı bir ayrılık acısını yaşar. Koyu bir hüzün de taşımaktadır. Unutmak gibi, bazı yaraların acısını hafifleten yollara da başvurmaz. Hafızanın berraklığıyla anılarını yaşar. Unutamamanın, hep bir hatırda tutmanın diyalektiğini taşır. Esasen karşısında sevgiye talip gerçekte olmayan bir kişilikle de yaşıyor olabilir kim bilir. Belki de bu durum Sezai Karakoç’un dediği gibidir. “Şairler yaşamadıklarını yazarlar ama yazılacak olanı yaşarlarsa susarlar”

En çok beğendiğim şiir bölümlerini paylaşacak olursam;

“Sana durmuştu zaman” (sayfa 25)

“…Seni şiire yazmak/ mutluluğun öteki adıdır// Seni şiire yazmak/ şiir kokmak, sen olmaktır” (s. 30)

“…Tek yangınım kalmış içimde/ ince gül dalımı boynu bükük koymuşlar” (sayfa 47)

“Bu gelen sonbahar mı/ yoksa giden sen misin?” (sayfa 51)

“Kayyum/ yalnızlığı kayyum olarak atadım/ seni unutan yüreğe” (sayfa 57)

İnsanın, zamana karşı biricik şansı olan aşk, hüznü de beraberinde taşınmaktadır maalesef. Hüzünlü bir aşkla daha çokta kavuşulamayan olanlar şiirleşiyor ve hatta efsaneleşiyor diyebiliriz. Son tahlilde, içinden aşk geçen, hayatlara dokunan şiirler bunlar. Çokça lirizm içermektedir. Sızı toplayan hüzünler taşınmaktadır ama daha çok umut nüveli. Arka kapakta, kısa bir dörtlükle şiir kitabı özetlenmiş. Bakalım “Bu şehirde sonbahar/ gönlümde hüzün var/ ben hiç büyümedim/ terk ettiğin yaştayım yâr” Kısa bir şiir olan “Şehir / Saksı” şiiri ile yazımı sonlandırayım izninizle. “Çiçekleri saksıda/ beni şehirlerde öldürdüler/ Çiçekleri saksıya/ Beni şehirlere gömdüler” İyi okumalar.
İlkay Coşkun / 28.02.2023





Hakkımda

İlkay Coşkun
1971 yılında Yozgat Çayıralan’da doğdu. İrade gazetesinde (Sivas) köşe yazarlığı yaptı. Radyo Hilal'de “İlkay Coşkun'la Edebi Sohbetler” isimli programı hazırlayıp sundu. Somut (görsel) ve deneysel şiirlerinin bazıları Ukrayna Kiev Üniversitesi akademik çalışmasına konu oldu ve Ukraynacaya çevrildi. Otuzu aşkın dergide ve kitapta, şiirleri ve yazıları yayınlandı. Halen bir kamu kuruluşunda mühendis olarak görev yapmaktadır.

  Yayınlanmış Eserleri:
  Tekrarın Tiryakisi Zaman ( KDY-Sinan Ayhan ile birlikte- 2022)
  İç Hatlar (KDY Yayınları-Deneme 2020)
  + Uç (KDY Yayınları-Şiir 2020)
  Kahve Bahane (Vilayet Yayınları-
  Deneme 2018)
  Bimola (Şiir Vakti Yayınları-Şiir 2017)
  Bilonsa (Şiir Vakti Yayınları-Şiir 2012)
  Düş Yolcusu (Antik Yayınları-Şiir 2011)
  Nağmeler (Gündüz Yayınları-2008)

  Yazdığı Dergiler:
  Güneysu Dergi,Ihlamur, Kardelen Dergisi, Edebice Dergi, Şiir Vakti Dergisi, Herfene Edebiyat Dergisi, Aşkın e-Hali Dergisi, Aydili Sanat Dergisi, Silgi Şiir Dergisi, Kurşun Kalem Edebiyat, Mühür Dergi, Külliye Mecmuası, A.Kalemler Dergisi, Kültür Çağlayanı, Çâre Edebiyat, Gündönümü Dergisi, Gökmavi Dergisi, Şehir Defteri...

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum