Mayın Yazıları -2-
Hüseyin Acarlar
Yazmanın Dayanılmaz Ağırlığı
"Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası
Bir vicdanın bilemem, kaçtır hava parası”
NFK
Biliyorum kısa, bir bakışta hemen anlaşılan ilk mektep talebesi mesabesinde yazılar olmalı.
Uzun olmamalı, zihni yormamalı, biraz magazin biraz politik cihetten yüreği buz eden “oh” dedirten türden “eytt ulan” nidalarıyla coşku veren kelimelerden kurulu olmalı, biliyorum.
Biliyorum şipşak okunup bitecek, lüp edip yutulacak, konfor alanına nakış koyacak cinsten şöyle cillop cümleler kurmalı.
Neylersiniz ki olmuyor böyle şıllop! Üç köfte beş kuruşa yazılar yazmak ayrı bir sanat!
Medyamızda popüler kültürün hemencecik çöpe atılacak yazıları bol miktarda var zaten. Hemi gayet şöhretli kalemşörlerimiz de mevcut. Tahrik edeni mi dersin mehteran gazı vereni mi dersin. Selvi boylu al yazmalı fondötenli, entelli, dantelli, birinin varlığı ötekini besleyen yazarlar grubunda beni yazar kabul etmeseniz inanın hiç gücenmem.
Fikrin fahişesi veya zamparası değilim. Mevlana'nın konuşma ve sohbetlerinin olduğu “Fihi Ma Fih” eserine dönük vezin hatalarına verdiği cevap aynen kendim içinde geçerlidir. “Ben şiir yazmak için yazmıyorum. Fikrim var onu şiirle anlatıyorum esas olan fikrim” demesi gibi benim de derdim düşüncenin ifade edilmesidir. Bunun için sanat mecaz dil olarak bana gerek. Bu nesir olur şiir olur müzik olur sinema olur fark etmez. Bu aracı kullanmam beni sanatkâr veya sanatçı veya yazar yapmaz.
Niye yazıyorum o zaman? Açık ve net; rahatsız etmek için!
İşim rahatsız etmek!
O burnun üstündeki sinir bozucu sivilceyi patlatacak kadar gıcık, uğruna ömür tüketilmiş güç bela ezberlenmiş slogan ezberleri darmadağın edecek kadar anarşist, kimlik okşayan vıcık vıcık yağ kokan çok güzel hareketlere karşı Anadolu insanın o doğal hareketini çeken varoşlardan çıkma sümüklü bir çocuk olarak tahammülü güç paragraflar kurduğumu da biliyorum.
Uzun ve hatta hükmedici, kışkırtıcı, tez anti tez Zülfikar hışımlı cümleler kurmak başkasının kılıcını kuşanmamış özür ve özgün durmanın bedelini ağır olan iki taratan keskin laflar ettiğimde oluyordur. Biliyorum
Bile bile yazıyorum. Dert kısa değil ki yazılar kısa olsun(!).
Uzun cümlelerle konuşarak, telafisi imkânsız balyozu zülfü yâre vura vura Müddei-i Umumiyi muhakeme kudretiyle tarumar eden yazılar döşenmeli.
Bazen ses duvarını aşan bazen surata çarparak yanağı yaran bir fısıltı gibi inşa etmek için hafriyat yapan, kimi zaman yıkan kimi zaman kıyamet sonrasında mustarip bir yıkıntı gibi okuyucuyu toz toprakta bırakan telmih koku zihin parfümü paragraflar döşenmeli.
En dirisini komaya sokmayan yazı iz bırakmaz ki ondan fikir devşirilsin! Kavga aşk ile yapılır tatlı su demokratları ne anlar mayınlı alanda dolaşmayı!
Ben başkasının fikriyle hayat yaşayıp, buna ideolojik saplantıyla tutunan entelektüel değilim. Cami cemaatinin dışında cemaatçi değilim. Ramazanda Müslüman, şevvalde demokrat Noel de Hristiyan, Ticarette Yahudi değilim. Camide politika, politika meydanında ALLAH diyen pijama particilerinin particiliklerinden İLLALLAH makamında itirazımın olması beni partici mi yapar?
Anlaşabilirsek ne ala anlaşamazsak lafı dolandırmadan deyim hemen mücadele ederim. Her fikre saygım yok. Fikirler tartışma konusudur. Saygı duyduğum şey fikir değil kişilikli insandır. Fikri kabul edebilirim ret edebilirim ama insanı ret etmem. Adam olsun önce fikri ne olursa olsun “iki gözüne yumurta kırdığımın’ baş tacıdır. Zira kanaatimce Aşkın ahlak özdür!
Dediğim şu: anlaşamazsak “uzlaşamıyoruz” deyip riyadan uzak duralım en azından.
O modernist ecnebi tuzağı demokrasi tanınma muhalifim mesela. “Asgari müştereklerde anlaşalım” demokrasisi sadece takiyye üretir. Yok öyle! Asgari ücret ne kadar onurluysa bu fikir o kadar izzetli durur. Önce "anlaşmadıklarımızı konuşalım” cümlesi dürüstçe zihnimin kabullendiği riyasız, net ve insani olandır.
Değil mi ki yuvarlak dünya yuvarlak diye yuvarlak olmamalı insan. Delikanlı raconumuz olsun evvela.
Madem racon diyoruz farz-ı mahal;
Ben diyorum ki “toplumun ilahlarına dokunuyorum, dokunacağım” çoğunluk “ilahlarımıza dokunmadan fikrini söyle” diyor
Ben diyorum ki; Kuranın sesine kulak verelim. Çoğunluk Lat (güç-erk) putunun sesine kulak kabartmamı istiyor!
Biliyorum anlıyorum ama kabul etmem mümkün değil! Hüseyin adına tezat! Yez it’ e he diyen bir Hüseyin yok ki!
Gagalanmış, mıncıklanmış didiklenmiş, tarazlanmış olsa da her ALLAH tan başka korkulan, güç izafe edilen, layüsel görülen her şey Puttur. Şahıs, kurum özel- tüzel fark etmez. “ Ben putlarınıza tapacak değilim”
Ben diyorum ki gönüllerde yegâne leyla aşkı menat (para-mal) putudur. Ona olan aşkı ile her değerin satın alınması, satılması ilahi aşka ihanettir. Secdegah-ı Menatın olduğu ortama amele sümüğü gibi yapışkan sümkürme olmadan İLLA ALLAH anlaşılmaz.
Ben diyorum ki başın Uzza (otorite) putu karşında eğilmesi onursuzluktur. Başlar ancak ALLAH2A secde de eğilir.
Ezcümle ben ALLAHa davet ediyorum çoğunluk putlara çağırıyor.
“öyleyse sizin dininiz size benim dinim bana” diyelim kırmızıçizgimizi tanımlayalım. Ve ben bunu yazıyla da yapıyorum.
Benim yazmam meramı ifade içindir evvela. Dilin ifadesi düşüncenin zarafetini düşüncenin halini yazı ele verir.
Yazmak için yazmamalı. Yazılanlar insanın haysiyetidir. Haysiyetle oynamak ateşle oynamaktır. Fikrin ifadesi için sanata ihtiyaç var. Bu yazım sanatıysa şekilden önce fikir gelir. “el mana fi betnşşaiir/Mana şairin karnındadır” ve onu çıkarmak ister… Sanat sadece buna aracılık yapar. Sanat ne halk için ne sanat için vardır. Fikrin dışarı aktarılması için vardır.
Bizim olmayan üç şey için adamlıktan vazgeçiyoruz. Nede çabuk ve ucuza vaz geçiyoruz. Bedenimizi seviyoruz oysa o Allah’ın emaneti, Ruhumuzu seviyoruz nefsimizi seviyoruz. Oysa onu görmedik oda ALLAHIN. Ölünce ruh sahibine dönecek. Dünyayı çok seviyoruz gayrı siz deyin dünya kimin kime kaldı?
Bunları demek için bazen yazmanız gerek mesele budur.
“Ne şairim ne fıkra muharriri / Sadece kafası zonklayanlardan biri” NFK
30 ARALIK 2024
YORUMLAR