Sedat Memili

Sedat Memili


Tek Parti Döneminde Bir Seçim

30 Nisan 2023 - 12:34

TEK PARTİ DÖNEMİNDE BİR SEÇİM
Ülkemizde seçilenler, yönetim hakkı değil,
mülkiyet hakkı elde ettiklerini düşünüyorlar.


Türkiye'de seçimler neden önemlidir? Neden, seçimler dostları düşman, düşmanları dost yapar? .
1950'li yıllardan sonra, seçimlerin ayrıştırdığı kimseler, birleştirdiği kimselerden daha fazladır. Partilerin "Mitoz Bölünme" den daha hızlı bölünmesi nasıl açıklanabilir?
Norveç'te seçim, vatandaşın ilgisini çekmez. Ben bu yaşına kadar İsviçre'de seçim sandığı ile ilgili bir sorun duymadım.
Mesela Danimarka'da seçimin neredeyse bir iç savaşa dönüştüğünü görmek mümkün değildir.
Çünkü gelişmiş insan kafasının oluşturduğu devletlerde kim seçilirse seçilsin, devletin kırmızıçizgileri ve yöneticinin uyması gereken hukuk düzeni vardır.
Yönetici hukuk çerçevesinde kendisine tanınan görevi yapmakla yükümlüdür. A şahsı istiyor diye komşuya savaş açamaz. B efendi buyurdu diye, devletin eğitim sistemi bozulma adına "otomatik pilota" bağlanamaz.
Bu nedenle, üstü düzey yöneticiler, bir tabur koruma ile değil, bisikletle işine gelir gider.

1939 Seçim bu ilan ile başlıyor
 
ÇOK PARTİ DEMOKRASİYİ KATLETTİ
Çok partili sistem ülkemize vaat ettiği demokrasiyi getirmekten uzaklaştı.
Tam tersine, okumayan, düşünmeyen yurttaş nezdinde demokrasinin yöneticilerin başıboşluğu olarak algılamasına neden oldu.
Maalesef ülkemizde seçilenler, yönetim hakkı değil, mülkiyet hakkı elde ettiklerini düşünüyorlar.
Her belediye başkanı kendi kenti hakkında söz sahibi olduğu kadar, her başkan da yönettiği coğrafyada söz sahibi olduğuna inanır. Vatandaşa da inandırır. Bu vatandaşın da işine gelir, çünkü elinde not, falanca akrabasına iş, filanca yakınına ayrıcalık isteme ortamından kendisi de faydalanmak ister.
Sistemi hukuk üzerine oturmuş devletlerde, seçilmiş yönetici hukuka uyarken, ülkemizde hukuk, yöneticinin isteklerine uyduruluyor.
Bu açıdan bakıldığında Cumhuriyeti kuran Tek parti döneminde demokrasiye daha saygılı olunduğunu düşünüyorum. Çünkü devletin kırmızı çizgisi tam bağımsız Türkiye ve İnsana saygı idi.


TEK PARTİ DÖNEMİNDE SEÇİM
1939 yılında sadece Belediye Meclis Üyeleri seçilecektir. O dönemde belediye başkanı seçimi yoktur. Belediye meclis üyeleri seçilir ve bu üyelerde yaptıkları ilk toplantıda kendilerine başkan seçerler, bu başkan aynı zamanda belediye başkanıdır.
Belediye başkanı özel olarak propaganda yapmaz.

Belediye Seçim Kurulu, bir duyuru yapıyor ve Duyuru şöyle:
"Belediye Seçim Kurulu Başkanlığından
1 - Belediye Seçimine Mayıs'ın 17'nci Çarşamba Günü saat 09.00'da başlanacak ve aynı gün saat 18.00'de nihayet bulacaktır.
2- Seçim yalnız bir yerde yapılacağından ve sandık belediye altındaki mezat salonuna konulacağından bütün seçmenlerin 17 Mayıs Çarşamba Günü oylarını vermek üzere seçim yerlerine gelmeleri ilan olunur..."

İşte bu kadar… Seçimden bir hafta önce Adana Valisi ve CHP Seyhan İl Yönetim Kurulu Başkanı R. Çevik, seçime katılacak üye listesini yayınlar.

Seçim Günü Gelir. Gazetelerde küçük bir haber:
"Belediye Seçimi Bugün Başlıyor..."
"Seçim Belediye Mezat Salonunda Yapılacaktır..."
"Seçim Bugün öğleden evvel başlayacaktır. Seçime Belediye Mezat Salonunda devam edilecektir. Belediye Seçim Kurulu, rey sandıklarının buraya konulması hakkında karar vermiştir.

Bu defaki seçimin gayet uhuletle olacağı tahmin edilmektedir. Çünkü yeni seçim için kontrol pusulası usulü uygulanacaktır. Hemşerilerimiz ellerinde bulunan kontrol pusulalarının numarasıyla defterlerde resimlerini kolayca bulabilecekler ve oylarını hemen kullanacaklardır.
Hemşerilerimizin seçim gibi medeni bir vazife ve haktan istifadeyi ihmal etmeyecekleri muhakkaktır..."

BASKI İSE: YAŞASIN BASKI
Evet, şaşırmayın… Bu kadar… İşte bu kadar.  Ek'de hazırlanmış bir liste...
Kimse kimseye “O yalancı…”, “Bu düzenbaz” demiyor. Kimse kimseyi, vatan hainliği ile suçlamıyor. Ve kimse kimseyi, devletin kamu kaynaklarını iç etmesiyle ilgili tek laf edemiyor. Çünkü böyle şeyler yok… Bırakın olmasını, aklından geçiren bile yok. İnşallah bir gün anlatırım, Adana PTT Müdürü Kozan’a ailesini ziyarete gider. Ailesi ona bir çuval portakal verir.. Müdür, çuvalı PTT’nin kargo servisi ile göndermek ister. Memur, işgüzarlık yaparak kargoy bedelini bir alt tarifeden tahsil eder… Müdürün haberi bile yok… Ama Müdür, devletin olanaklarını kendi şahsi ihtiyacında kullandığı gerekçesi ile mahkemeye verilir.

Ya böyle…
O dönemin seçimlerinde, hiç kimse kimseyi suçlamıyor, kimse ötekini karalamıyor, hiç kimse seçilmek için hiç bir yalanı meşru görmüyor, hiç kimse şehrine zarar vermiyor ve en önemlisi hiç kimse kamu kaynağını şahsına kullanamıyor.

Çünkü seçilenin yapacağı bellidir.
Devletin kırmızı çizgilerini ve yasaların sınırlarını aşmaya kimse cüret edemez.
Siz buna baskı mı diyorsunuz?

Eğer bu baskı, rüşvete yol vermiyor, seçilmişi tek söz sahibi yapmıyor, adaletsiz davranışları önlüyor, kamu malını korumaya yönelik ise yaşasın böyle baskı?

Adaletsizliğe, yalana, talana yol açan serbestliğiniz sizin olsun; bana adaleti ve kul hakkı yememeyi sağlayan baskı yeter.


 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum