SABANCI'NIN ATI VE İSRAFIN VEBALİ
Para zenginin şahsi hesabında ama milli servetin içindedir...
*
Bu ülkeye bir dut ağacı kadar faydası olmayanların altında
makam aracını görünce benim yüreğim cız ediyor, onların vicdanı sızlamıyor.
"İsraf" ve "Tasarruf" sadece iktisadın değil ahlak anlayışının da en önemli konularıdır.
İsraf milli ekonomilerde yıkım, İslam dininde ise haramdır.
Ama ilginçtir, benim diyen Müslüman bile parayı bol bulunca israftan kendini alamıyor.
Daha düne kadar, büyüklerin yanında kahve içmenin bile ayıp sayıldığı gelenekten, binlerce kafede nargile eşliğinde kahve tüketen bir topluma nasıl geldik?
İSRAF ÇÖKÜNTÜDÜR
Kimse öküzün altında buzağı aramasın: Liberalizm sadece iktisatta değil, dini inanış ve ahlakta bile tahribat yapar.
Ankara otobüsüne binen Ankara'ya, liberalizm otobüsüne binen çöküntüye gider.
1978'li yıllar. Hürriyet Mahallesi'nde yaşıyordum. Eşim ve ben bir göz oda. Haftalığımı aldığım zaman eve meyve alırken, (Para olsa bile muz almazdım. Çünkü yaşadığım sokakta muz yiyemeyecek onlarca çocuk vardı.) daima fazla alırdım. Çünkü yolda gören çocuklara, birine mandalina, birine portakal derken eve gittiğim zaman içinde sadece yeşillik olan file kaldığını görürdüm. Eşimle ben, meyveleri biz yemiş kadar mutlu olurduk.
Çünkü bizim "israfın haram" olduğunu;
"Komşusu aç iken tok yatmanın günah" olduğunu,
"Değerlerin paylaşılarak çoğaldığını" anlatan büyüklerimiz vardı.
Öğretmenlerimiz ise "üretmeden tüketmenin" ülkeye zarar verdiğini anlatırlardı.
Çünkü büyüklerimiz İslamiyet’in yüce ahlakını yaşayarak öğretirlerdi.
Milli ekonomiye katkı yapmadan sadece namaz kılarak Müslüman olunacağı kimsenin aklına gelmemişti; çünkü liberalizm henüz akılları kirletmemişti.
HER SERVETTE MİLLETİN HAKKI VARDIR
İşte o yıllardı, gazetelere bomba gibi bir haber düştü: "Ömer Sabancı İtalya'dan bir at heykeli getirtmişti..."
Kamuoyunun vicdanı yaralanmıştı; Hastalar ilaç, Şoförler lastik, Öğrenciler kurşun kalem bulamazken, Ömer Sabancı nasıl olur da - kendi parası ile olsa bile - İtalya'dan 20.000 dolar tutarında bir at heykeli getirtebilirdi?
Buna hakkı yoktu.
O zengin olabilir, ama parası bu ülkenin milli serveti içindedir.
Milli servet böyle kişisel zevkleri tatmin için harcanamazdı.
Böyle 20.000 dolarlık bir serveti harcarken vicdanı sızlamadı mı?
SABANCI'NIN ZARAFETİ
Konu Ömer Sabancı'ya sorulur;
"Millet bu yoklukta iken İstanbul Emirgan'daki villanıza İtalya'dan At heykeli getirtmeniz doğru mudur?"
Ömer Sabancı "Ulan siz manyak mısınız? Size ne? Para benim değil mi? İster at alırım, ister yat, ister kat... Kime ne? "demiyor. İddialar karşısında utanıyor. Ardından açıklama yapıyor:
"Arkadaşlar, haberi ben de duydum. Baştan sona yalandır. 1954 yılında İtalya'nın Milano şehrinde Frango adında bir mühendis fabrikatör İstanbul'da bana misafir oldu. Onu ağırlamakta kusur etmedik. Giderken bana çok memnun olduğunu bildirdikten sonra, bir hediye göndereceğini söyledi.
1.300 TL GÜMRÜK BEDELİ
Aradan bir zaman geçti Frango'dan bir mektup aldım. Bana tunçtan bir at hediye etmek istediğini bildirdi. İkinci mektup da geldi. Oradaki Türk Konsolosluğuna müracaat etmiş, işlemleri de yaptırmış anlıyon mu? Bunun üzerine ben Maliye Bakanlığı'na 'bir mahsuru var mı?' diye sordum. 'Yok' dediler. Bizim at geldi. 1.300 lira gümrük vermek lazımdı. Bunu duyunca almak istemedim. Bana "ayıp olur" dediler. Mecburen parayı verdim ve atı aldım.
Bunu gazeteciler duymuş, yazmışlar. Bir cevap ver diye.
Ne cevap vereyim? Ben deli divane miyim ki cansız bir ata 20.000 dolar para vereyim. Hediye gelince mecbur aldım.
At daha sandıkta duruyor, çıkartmadım bile..."
Sabancı iyidir, kötüdür bunun tartışmasını yapmıyorum. Haddime de değil)
Konu, israf konusunda ortaya koyduğu ahlaki tavır… Bana göre doğrudur ve olması gerekendir.
Ömer Sabancı, ben zenginin bu itibarın bir ölçüsüdür savunmasına da girmemiştir.
DOĞRU TEKTİR
Aynı haberin hemen yanında buluna karikatür, bu günleri önceden gören muhteşem bir tespit yapar. Dolara bakacağım diye önünü göremeyen adamın yuvarlandığı uçurum... Dikkatinizi çekerim 1956 yılındaki tespit...
Anlayana sivrisinek...
YANİ
*Bu ülkeye bir dut ağacı kadar faydası olmayanların altında makam aracını görünce benim yüreğim cız ediyor, onların vicdanı sızlamıyor.
*Açlık alt sınırının asgari ücretten daha yüksek olduğu bir toplumda, yiyecek ve içecek fotoğraflarının sayısal çokluğunu, makam araçlarının sayısal çokluğuna bağlıyorum.
*Maalesef ülkemde yöneticilerin birçoğu harcama yönünden İslam’ın ahlak anlayışı ile milli ekonominin gereğine göre davranmamaktadırlar. Cuma namazlarına bile makam araçları ile gitmelerini görünce ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
*Zenginlerimize gelince, (zarif olanları müstesna tutuyorum) altyapıları oluşmadan paraya kavuşmuş olduğu şımarıklık ve israf içindeler. Üstelik sahip oldukları o eski mutlulukları da yok. Görüyorum.
*Sayın yöneticiler, siz bisikleti olmayan, bir simidi bile alırken hesap yapanların oylarıyla o makama seçildiniz. Bırakın, sosyoloji, siyaset, felsefi veya ekonomik kuralları, azıcık ama azıcık insani olarak minnet duymanızı beklerim.
Yaptığınız her israf, bu milletin hakkını gasptır.
Kaynak: Yeni Adana Gazetesi 1 Mayıs 1956 Sayı: 9374
YORUMLAR