BAKKALA BORÇ YAZDIRARAK GEÇİNEN VALİ
Adanalıların Vali Halil Paşa’ya Ödenmemiş Vicdan Borçları Vardır…
*
Adanalıların, Vali Halil Paşa’ya ödenmemiş vicdan borçları vardır. Eğer, Adanalı, Vali Halil Paşa’nın Ruhunu şad edecek bir anıt yapmaz ise
bu vebal sonsuza kadar yakasında olacaktır.
Bu anıt, vefasızlığa duyulan vicdanı rahatsızlığın sembolü olacaktır.
Cumhuriyet tarihine kadar Adana’da birçok vali görev yapmasına rağmen aralarında 4 tanesi unutulmaz eserler bırakmıştır.
Birincisi Kavalalı İbrahim Paşa; Seyhan ve Ceyhan nehirlerini birleştirip, Çukurova’yı hak ettiği berekete kavuşturmuştur. İbrahim paşa gönüllerde öylesine bir tahr kurdu ki, halk dualarında onun da adını anardı.
İkincisi: Adana’ya medeniyet ve insan haklarını getiren Halil Paşa,
Üçüncüsü; İlimi irfan ve sanatın kapılarını açan; Ziya Paşa
Dördüncüsü ise, çağdaşlık ve çiftçilik tohumlarını atan Abidin Paşa’dır.
NE HARAM LOKMA NE DE HARAM KURUŞ…
Birçok vali Adana’da zengin olmuştur. Akçeli işi olmayan ender valilerden biri Halil Paşa’dır. Akçeli işi olmadığı için de şehrin ileri gelen zenginlerinin dediğine göre değil halkın menfaatlerine göre davranırdı. Adana hakkında en detaylı eserlerden birini yazmış olan Adana âlimlerinden Kafzade Yusuf İzzet’in anlattığına göre: :
BAKKALDAN BORÇ İLE GEÇİNİRDİ
Vali Halil Paşa, Adana’ya ilk geldiğinde henüz maaşı yatmamış olduğu için Acemhanı’nda bir odada kalır. Günlük ihtiyaçları için hana yakın bir bakkaldan maaş yatırılınca ödemek üzere borç ile alışveriş eder.
Halil Paşa, kolera salgının yaygın olduğu dönemde valilik yapmıştır. (*) Koleranın pislikten kaynaklandığını bilen Vali bunu önlemek için Yeni çarşı’da tedbirleri sıklaştırmak isteyince Adana eşrafından bazıları ile tars düşer. Yapmak istediği, koleranın merkezi konumuna gelen çarşının düzeltmekti. Kasaplar kesim esnasında kanı dükkan önüne akıtıyor, sakatatlar ve kemikler sokağa atılıyor, köpekler etrafta kol geziyor, sinekler uçuşuyor… Vali bunları kaldırmak isteyince düzeni bozulanlar şikayete başlıyor.
VALİ İSTANBUL’A ÇAĞRILIR
Halkın menfaatlerine aykırı olarak kodaman olarak bilinen bir avuç zenginin faydasına olan kararlara imza atmaz. Kodamanlar, dedikodu makinesini çalıştırır, sonucunda Halil Paşa kendini Adanalıya sevdiremez. Adana’dan payitahta yazılan şikâyetnameler sonunda Vali Halil Paşa İstanbul’a çağrılır.
KİMSE AT VERMEZ
Vali, Mersin’den hareket edecek olan vapur ile İstanbul’a gidecektir ancak, yol parası yoktur. Vali, maaşının dışında cebine bir haram kuruş, boğazına bir haram lokma girmemiştir.
Önce hanımını göndermek ister. Para olmadığı için, hanımın parmağında bulunan yüzük Mersin’de bir kuyumcuda bozdurulacak ve at arabasının kirası ödenecektir. Adana Arastada, zenginlerin korkusundan hiç kimse, Vali paşa’nın hanımını Mersin’e götürmek istemez. Üzerlerindeki baskıyı değil de parayı bahane ederler.
Sonunda bir arabacı ile anlaşma yolu bulunur. Validen hala hıncını alamamış olan öfkeli kodamanlar bunu duyar ve birkaç kabadayı vasıtasıyla At arabasını Cin Ali Köprüsü üzerinde durdururlar. Arabacıyı tehdit ederler. Arabacı birkaç zibididen korkar ve parayı bahane ederek, tek başına Mersin’e gitmekte olan Valinin hanımını arabadan indirmek ister. Hanım efendi:
“İşte yüzük, istersen sende kalsın. Mersin’e gidince bozdur” dese de Arabacı korkusuna yenilir ve inadından vazgeçmez. Hanım efendi sinirinden ağlamaya başlar.
O sırada olaya tanık olan Adana’dan sözü geçen bir zat – Yusuf İzzet bu zat tarafımca malumdur ancak açıklamak istemiyorum diyor - Fedailere de kızarak, arabacının parasını peşin öder ve hanım efendinin Mersin’e kadar gitmesini sağlar.
SADECE HOŞ GELMEYİN; HOŞ GİDİN…
Hanımının başına gelen olaylardan müteessir olan Vali Halil Paşa’nın başına aynı alçaklık gelir. Köşkerler arastasında – Şimdiki Büyük Saat Civarı Kunduracılar Çarşısı - hiç kimse kodamanların emriyle Vali için kiralık bir beygir için palan vermemiş.
“Halına acıyan bir beygirci, her ne olursa olsun deyip, semerini çıkarıp palan vurduğu hayvanına bindirmiş ve Mersin’e kadar yürüyerek zavallıyı götürmüştür. Geçerken ustalar, kalfalar hepsi birden muştalarını tezgâhlara vurarak yek ahenk bir şakırtı arasından, arastanın iki methaline de ellerinde gaz tenekeleri ile dinlettikleri, Zobuların çıkardıkları tankırtı Seyli içinden yolcu edilmek, iğrençliğini göstermişlerdir.
Dünyanın son gününe kadar teessüf olunur…” (Yusuf İzzet)
İşte o nedenle Adana’ya bir vali geldiği zaman ona “hoş geldin” demekten çok, “hoş gidiniz” temennisinde bulunurum.
Tarihe geçecek olan “Hoş gelmeniz” değil, “Hoş gitmenizdir”
Her Adana Valisi tarihe geçer. Ve her Adana Valisi, halkın gönlünde dikilmemiş bir heykelini yapar. Adına dualar edilen valilerde görmüştür bu memleket, arkasından lanet edilenleri de…
Bir de esas konumuz olan Adanalı…
Adanalı deyince hiç kimse bu halkı cennet bahçesinden düşmüş bir melek zannetmesin.
Toplumsal körlüğün olduğu zamanlarda Adana’da da körlük yaşanmıştır ancak bu halk en erken gözünü açanlardan olmuştur.
Adana’yı – bazı açılardan – rezil ve yaşanmaz hale getirenler, hak etmediği saygı ve hürmeti halk tarafından görmüş olanlardır.
İnanmıyorsanız, iktidarı kaybetmiş partilerin il merkez binalarına ve il başkanlarına bakın…
Adana’da öyle il başkanları var ki, partinin dışında zaten sevgi seline mazhar olanlar, diğeri de partinin kaderine paralel olanlar.
Konumuz valiler idi…
Başka yazılarımızda, “kağnı gölgesinde yürüyüp, kendi gölgesi sananlar” için yazılarımız olacaktır elbette (**)
(*) Kolera hakkında yine bu gazetede yayınlanan yazıma bakılabilir.
https://www.taskoprugazetesi.com/yazarlar/sedat-memili/kolera-salgininda-doktorun-ilaci-degil-manda-tezegi-sifa-oldu/236/
(**) Halil paşa ile ilgili olarak Adana’nın Aynası 1930 kitabında çok geniç bilgiler vardır.
YORUMLAR