Sedat Memili

Sedat Memili


ODA BAŞKANLARININ DİKKATİNE…

24 Ocak 2025 - 12:42

ODA BAŞKANLARININ DİKKATİNE…

Oda sayısını çoğaltarak etkisizleştirdiniz, sözünüzün etkisi söndü.
Oda ve üye sayınız arttıkça, bütünleşeceğinize ayrıştınız; çünkü siyasallaştınız…
Çoğalarak etkisizleştiniz…

Geçen hafta Adana’da ilginç bir tartışma yaşandı… Hala devam ettiğini sanıyorum:
Tarım sektörü temsilcilerİ ile elciler arasında “Suriyeli İşçi Polemiği”
Elciler: Suriyelilerin gitmesi tarım sektörüne zarar vermeyecektir diyor
Sektör temsilcileri de “Gitmesinler çok zarımız olur” diyor…
Tartışmanın tarafı: Yüreğir Ziraat Oda Başkanı Mehmet Akın Doğan
Tarım Elcisi Hayrettin Çelik…(1)
Hem tuhaf hem üzücü hem de düşündürücü bir tartışma…
Bakalım Neden?

Suriyeliler gidince “İşçi bulamayacağız. Ciddi sıkıntılar yaşayacağız. Afrika ve Türk Cumhuriyetlerinden işçi getirmeliyiz. Bu kişiler için prefabrik yalılar yapılıp barınmaları sağlanmalı…” Böyle düşünülüyor.
Benim de aklıma neden böyle düşünmek zorunda kalıyoruz? Diye bir soru takılıyor.
(Bu yazıda Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Sayın Doğan’ın şahsını tenzih ederim. Kendisini tanımam. Eleştirim kurumsal olarak oda başkanlıklarınadır.)
*
KÜÇÜK BİR GEZİNTİ
Adana’nın tarım tarihi’nde küçük bir gezinti yapalım. Zannedilir ki, Adana pamuğu tanımaz bilmez de, ABD’de iç savaş çıkınca pamuk ihtiyacını en uygun yer olan Çukurova’dan karşılama ihtiyacı ortaya çıkar.
Önce şunu bilelim, Çukurova’da pamuk, ilk çağlardan beri ekilirdi. Ancak, ihtiyaca yetecek kadar üretilirdi bu da elit kesimlere hizmet etmeye yarardı. Gerçek şu ki pamuk ekimi hep vardı. “
1820’lere kadar bu ekim yöresel gereksinimi karşılayacak düzeyde yapılırdı. Pamuk ilkel yöntemlerle eğrilmekte ve dokunmaktaydı. Dokunan kumaşlar ise pahalılığı nedeniyle ancak varlıklılarca satın alınabiliyordu…” (1)
Adana’nın pamuk ekim alanları o dönemin en büyük pamuk üreticisi sayılan Mısır’ın ekim alanlarından 250 bin dönüm daha fazla idi.
1830’lu yıllardan sonra Adana’da modern tarımın temelleri İbrahim Paşa tarafından atıldı. Çünkü İbrahim Paşa Çukurova’daki bu verimlilikten kaynaklanan potansiyeli görmüş ve değerlendirmişti.  Bir yandan ekim tekniklerini geliştirirken diğer yandan tarımın ihtiyaç duyduğu işçi sorununu çözmüştür.

İBRAHİM PAŞA SOLUĞU…
Mısırdan getirmiş olduğu işçiler için yerleşim alanı açmış, siyahi yurttaşları getirtmiş. Bugün onlar Forlar köyünün sakinleridir. Yeni köy oluşturulmuş. Şu ya da bu şekilde bir çözüm üretilmiş. Geçici işçiye bağımlı kalmak yerine yerleşik işçilerden köyle oluşturulmuş.
İbrahim Paşa bununla da yetinmemiş, çalışma koşullarını, (Benim diyen bir devrimcinin cesaret edemeyeceği şekilde) düzeltmiştir.
Zannedersem bugün Valilerimizin çoğu, işverenlere karşı böyle radikal kararlar alıp uygulayamazdı.
Birincisi işveren ve işçi arasındaki düzenlemeyi medenileştirmiştir. İşçiyi, toprak sahibinin kölesi konumundan, bir takım haklara sahip birey konumuna getirmiştir.
Sadece Mısır’dan gelenleri değil, bütün çalışanlara sosyal haklar sağlamıştır.
Detaya girmiyorum birçok hakkın yanı sıra günlük dinlenme saatlerini çoğaltmıştır. İşçiler bu molalara “İbrahim Paşa Soluğu” adını vermiş ve akşam dualarında anmışlardır:  
“Akşama hürmet / Sabaha niyet / Kolumuza kuvvet / Ağamıza devlet / kesemize bereket/
Kör şeytana lanet / Bir daha lanet / İbrahim paşa’ya Rahmet / Peygamberimize salavat…”
İşçi dualarına giren bir validen söz ediyorum.

CEZA MI ÖDÜL MÜ?
Bu çabaların sonucu olarak uzun müddet Çukurova’da tarım işçisi sorunu yaşanmamıştır.
1868’li yıllara gelindiğinde Adana’da bir belediye kuruldu. Başkan Müslüman ama meclis üyelerinin tamamı gayrimüslim idi. Davul, tokmak meselesi… İlk başkan da zaten çift maaş aldığı için görevden azledildi. Neyse geçtik bunları.
Gayrimüslimler, askere alınmazdı. Güya ceza olsun diye uygulanan bu sistem olağanüstü bir ödüle dönüştü. Bu topraklarda Müslümanlar savaşa gidip bu topraklar için ölürken, geride kalan gayri Müslimler, her türlü zenaatı icra edip toprağı işliyorlardı.
Müslümanların bu toprak için şehit düşmekten, meslek öğrenmeye vakitleri yoktu.
Vakitleri olanı da gayri Müslimler çırak olarak bile almıyorlardı.
Böylelikle bildiğimiz bütün mesleklerin erbabı gayri Müslimler oldu. (Bir örnek, 1865’te Adana’da yaşanan Kolera salgınında iki tane doktor ikisi de gayrimüslimdi, ikisi de salgın başlayınca Adana’yı terk etti, geride iğne yapacak bir Müslüman bile yoktu.
Adana’nın Aynası 1930 kitabında sadece bir eczacı yetiştirmek için nasıl sıkıntılar çekildiğini detayı ile yazmıştım. Irkçılık yaptığımı düşünmeyin, durum tespiti yapıyorum. Irkçılığa da şiddetle karşıyım.

DEĞERLİ ODA BAŞLANKARI!
Değerli Oda başkanları, esnaf odalarının değerli başkanları lütfen, tarihten biraz ders alın…
Devam ediyorum: Ermeni olaylarından sonra Ermeni yurttaşlara bir tehcir uygulandı…
Ermeni yurttaşlar bu memleketten gönderilince, geriye atı nallayacak nalbant, bakır mutfak eşyalarını kalaylayacak kalaycı, kapıyı pencereyi tamir edecek Neccar bulunamadı. Temizlenmeyen keneflerin kokusu yayıldı. Aman deyip, bazı zanaatkârları geri çağırdılar.
*
ÇOĞALARAK ETKİSİZLEŞTİNİZ.
Bu deneyimleri yaşadık.
Ya eğiri oturup doğru konuşalım: Suriyelilerin gelişi zaten uzun vadede etkileri görülen bir hataydı. Ama bu hatadan ders çıkarmamak daha büyük bir hata…
Ne yani, Suriyeliler olmadan önce Çukurova’nın portakalları ağaçlarda mı kalıyordu?
Gerekçe; Ucuz işçilik…
Yapmayın değerli oda başkanları… Sizi mağdur eden sıkıntı, başta mazot olmak üzere girdi maliyetlerinin yükselmesi. Yani kabul edin, tarihin en beceriksiz tarım bakanlarının yönetiminde kaldınız ve örgütleriniz buna karşı duramadı…
(merak edenlere eski oda başkanlarının hükümetleri nasıl salladığını da anlatabilirim)
Oda sayısını çoğaltarak etkisizleştirdiniz, sözünüzün etkisi söndü.
Oda ve üye sayınız arttıkça, bütünleşeceğinize ayrıştınız; çünkü siyasallaştınız… Çünkü her fabrikanın sanayi kalesi, her köyün üretim kalesi, her evin bir bölük olduğunu kavrayamadınız. Siyasetin allı pullu yalancılığına kandınız.
Geçmiş dönemden biliyorum, meslek örgütleri başkanları, kendi iş kollarının temsilcisi olmak yerine siyasete atıldılar.
Ticaret Odası, Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkârlar Odası gibi değerli makamları, siyasete çıkan merdivenin basamakları olarak kullandınız. Hükümetin bir meslek odası için yaptığı haksızlığı başka oda başkanları “Aman neme lazım” diye diğeri görmezden geldi…
Yahu anlayın artık, hepimiz birbirimize şah damarı kadar yakınız…
Çiftçi mağdur olursa, esnaflar iş yapamaz… Esnaf iş yapmasa ticaret olmaz, ticaret sekteye uğrarsa sanayi yara alır… İşçi ve emekçi olarak halk kazanmazsa hepiniz batarsınız… Birbirinizden bağımsız değilsiniz, ama hepiniz ayrı telden çalıyorsunuz…
Eğer öyle olmasaydı, Suriyeli işçinin, sigortasız çalışmasına muhtaç olmazdınız…
15 ilçemiz var… Kaç ilçemizde Ziraat Odası veya esnaf odası var bilemiyorum. Hepsi bir araya gelip, iki yüz yıl önce İbrahim paşa’nın çözdüğü sorunu çözemiyorlarsa eh artık, vay geldi bu esnaf, sanayici ve çiftçimizin başına…

(1 Yurt Ansiklopedisi Cilt 1 Sh. 32
(2) https://www.adana24.com/tarim-sektoru-temsilcileri-ve-elciler-arasinda-suriyeli-isci-polemigi

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum