“SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN?”
İt ne bir köpeğin sadakatine ne de bir kurdun liyakatine
sahip olmadığı için kağnı gölgesine sığınır.
İt, (Köpek değil) miskin miskin uyurken, birden üzerine düşen bir gölgeyle yerinden fırladı. Kocaman bir gölge… Korkutucu. Yoldan bir at geçiyordu. Bir ata bir de gölgesine baktı… Azamet ve büyüklüğe hayran oldu.
Bir de kendi gölgesine baktı… Karşılaştırma bile yapamazdı. Zayıf ve uyuz bir beden, çelimsiz bacaklar, kısılmış kuyruk…
At… At’ın gölgesi öyle miydi?
Kendisinin de öyle bir gölgesi olsa, haraca bağlamadığı kasap, yalamadığı kemik, üzerine çıkmadığı dişi it bırakmazdı.
Atın peşine takıldı… O azametli atın arkasında çelimsiz ve uyuzluğu daha çok ortaya çıktı.
Hayır! Atın gölgesinde umduğunu bulamazdı.
Gölge arayışına girdi.
Bir ağacın gölgesine sığındı… Evet, aradığı gölge bu olabilirdi, sağa kaykıldı, sola kaykıldı… Gölge hareket etmeyince hayal kırıklığına uğradı.
Bu arada karnı gittikçe acıkıyordu. Yalayacak bir kemik bile yoktu.
Uyuz it, şerefli bir köpeğin veya kurdun avlanma becerisine sahip değildi.
Ne köpek gibi bir sadakati ne de kurt gibi bir liyakati vardı.
O bütün hayatını sığınacağı bir gölgeye bağlamıştı.
Yol kenarında takur tukur yürüyen bir kağnı arabası gördü. Kocaman ve simsiyah bir gölgesi vardı. Hemen kağnının gölgesine sığındı. Onunla birlikte yürüdükçe, şişinmeye başladı. Bu kadar azametli, bu denli korkutucu bir gölge ile neler yapabilirdi neler?
Dünya gözünde küçüldü.
Gölgesinin bu denli kocaman oluşuna kendisi de hayret etti.
Uyuz it, artık dünyada kendisini yenecek hiçbir gücün olmadığına inandı.
Böyle gölgesi olan bir varlığı kim tehdit edebilirdi.
Yol kenarında çöpler arasına atılmış, birkaç kemik parçasına bile tenezzül etmedi…
Koca gölgeye sahip bir it, çöp içindeki kemik parçasına asla tenezzül etmezdi.
O, gölgesiyle orantılı kemikler peşindeydi.
Aha… İşte karşıdan mahallenin Çomar’ı geliyor. Şimdi yaktı onun çırasını…
Yürüyüşü değişti, efelendi ve hatta geçerken omuz atmak istedi ama boyuna yetişemedi. Hayret! Oysa gölgesi yetişmişti.
Çomar uyuz itin çalımı ve efelenmesine aldırmadı. Bugün itlerle uğraşmak istemiyordu.
İt, bu umursamazlığı hakaret saydı ve ona:
“Hop, dur bakalım! Nedir bu afran tafran?” diye kabadayılık yaptı. Çomar:
“De get lan başımdan it!” deyince, uyuz it:
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” deyip gölgesini işaret etti.
Ama o da ne? Gölge yoktu ortada…
Zavallı uyuz it o an güneşin bir bulutun arkasına geçtiğini ve yeryüzündeki bütün gölgelerin anlamsızlaştığını nereden bilsin? Kem küm etti:
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Şimdi güneş abimi ararım, görürsün gününü…”
Çomar da İt’in aklına gülüp:
“İşin kötüsü şu ki, ben senin kim olduğunu biliyorum…”
YORUMLAR