Filistin, on yıllardır süren işgal, baskı ve zulümle insanlığın vicdanını sınayan bir coğrafya hâline gelmiştir. Gazze’de, Batı Şeria’da yaşananlar sadece bölgesel bir çatışmanın değil, küresel adaletsizliğin en çıplak yansımasıdır.
İsrail’in sivillere yönelik saldırıları, okulların, hastanelerin, mülteci kamplarının hedef alınması artık istisna değil, bir yöntem hâlini almıştır. Gazze’de bir çocuğun uyanmak için bombaların durmasını beklediği bir dünyada yaşıyoruz. Dünya ise bu vahşeti ya görmezden geliyor ya da kelimelere sığınıyor: “Endişeliyiz”, “Taraflara itidal çağrısı yapıyoruz”… Bu cümlelerin artık hiçbir karşılığı yok.
Ancak Filistin meselesi yalnızca zulme uğrayanların hikâyesi değil, direnenlerin de destanıdır. Çocukların molozların arasından kaldırdığı taş, sadece bir savunma aracı değil; bir kimliğin, bir onurun, bir teslim olmayışın sembolüdür. Filistin halkı, dünyanın sırtını döndüğü bir adalet arayışını, yüreğindeki imanla sürdürmeye devam ediyor.
Bu bağlamda Müslüman ülkelerin sessizliği daha da sarsıcıdır. Filistin için sokaklara dökülen halkların aksine, devletlerin büyük kısmı ya diplomatik denge uğruna susuyor ya da yalnızca göstermelik desteklerle yetiniyor. Oysa Kudüs, sadece bir şehir değil; ümmetin onurudur. Gazze’de dökülen her kan, aynı zamanda İslam dünyasının damarlarında akan ortak kanın feryadıdır.
Bizim yapabileceğimiz şeyler elbette sınırlı değil. Dualarımız, bilinçli bir kamuoyu baskısı, insani yardımlar ve Filistin davasını diri tutacak her türlü çaba, zulmün karşısındaki en büyük duruştur. Sessizlik, zalimin silahıdır. Sesimiz, kalemimiz, yüreğimiz Filistin’in yanındaysa, insanlık hâlâ umut vadediyor demektir.
Çünkü mesele yalnızca bir halkın toprak mücadelesi değil, insanlığın onur savaşıdır.
YORUMLAR