Misafir Kalem

Misafir Kalem

Misafir Baştacı

Ramazan Deveci - Hz. Fatıma'ya Mektup

17 Aralık 2022 - 00:38

Selam sana ey annem…
Selam sana ey annelerin annesi
Selam sana ey babasının annesi
Selam sana ey Hasan’ın, Hüseyin’in, Zeynep’in annesi
Selam sana, babana, eşine, çocuklarına, binlerce yüz binlerce selam…

Ey hüznün, acının, kederin kadını, babasının can parçası, vahyin kızı, Müslüman kadın nasıl olmalı, sorusunun, en güzel cevabı. Bu mektubu sana olan sevgimi, duygularımı, özlemimi ifade etmek için yazıyorum.


Ey sevgili annem
Biliyor musun sen benim sevgi kaynağımsın,
Senin ismini duymam bile heyecanlanmama yetiyor.
Annemin yüzüne baktığımda seni hatırlıyorum, anneme olan sevgim ve hürmetim artıyor. Eşimin yüzüne baktığımda
seni hatırlıyorum, eşime olan sevgim artıyor, o da bana aile saadeti olarak geri dönüyor. Kızlarıma baktığımda seni hatırlıyorum, kızlarıma olan sevgim büyüyor içimde. Her Müslüman kadın bana seni hatırlatıyor, Müslüman kadına olan sevgim artıyor.


Dostlarım, arkadaşlarım bana kadın hakları konusunda niye bu kadar hassas olduğumu soruyorlar. Düşünüyorum da sana olan sevgimdendir diyorum. Çünkü her Müslüman kadına yapılan haksızlık, zulüm bana sana yapılmış gibi geliyor. 

Her kadının yüzündeki hüzün, gözyaşı senin hüznün, senin gözyaşın gibi geliyor, ben de onlarla birlikte hüzünleniyorum, üzülüyorum.

Ey hüznün kadını
Nübüvvetle doğdun sen. Tevhid mücadelesi ile büyüdün.
Baban Mekke’de her türlü zulme uğrarken yanında sen vardın. Babana yapılan her hakaret senin yüreğini parçalıyordu.
Ona atılan taşlar senden gözyaşı olarak dökülüyordu. Bir pervane gibi dönüyordun babanın etrafında, onu tehlikelerden korumaya çalışıyordun kendince. Onun için babasının annesi demişlerdi sana. Ne kadar da yakışmıştı bu sıfat. Zaten babandan bir parça idin, nübüvvetin bir parçası gibi, sanki bir bütün olmuştun babanla.


Kardeşin Abdullah vefat etmişti. Müşrikler babana ebter diyorlardı. Allah ise babana biz sana Kevseri / Fatıma’yı verdik sen üzülme asıl ebter olanlar onlar diyordu. Tarih senin soyunun nasıl bir Kevsere dönüşeceğine daha sonra şahit
olacaktı. Müşriklerin ise ebter olduklarına şahit oldu herkes.


Hüzün yılında, on yaşında anneni kaybettin. Yetim ve boynu bükük kaldın. Sen babana anne, baban sana anne olmuştu artık. Mekke’nin en zor yılları idi. Ey annem nasıl dayandın annesizliğe. Baban vardı değil mi, ona dayanarak, birbirinize destek olarak aştınız bu zor yılları.

Hicrete kadar zor ve mücadele ile geçen bir on üç yıl.
Gökten vahiy iniyordu evinize sen vahiyle birlikte büyüyordun. Onun için sana vahyin kızı demişlerdi. 
Sonra hicretle birlikte sevgili babandan ilk ayrılığı yaşadın. Ama baban Medine’ye girmedi, sen gelmeden. Baban seni özlemle beklerken, bir mescit inşa ediyordu Kuba’da. Rabbine olan ibadetini, sevgisini senin özleminle birleştiriyordu, bir anlamda. Sonra sen geliyordun, Kâbe’den gelir gibi, özlemle koşuyordun babana. Baban sarıyordu, öpüyordu, kokluyordu, özlemle kucaklıyordu seni. Ne güzel bir buluşmaydı bu.


Artık hüzün dönemi bitmişti. Gönüllerin fethi ile birlikte, şehirlerin fethi de başlamıştı. Yesrib’ler Medine’ye dönüşmüştü. Senin için, baban için ve Müslümanlar için.

Hicretin ikinci yılı idi. Sana layık bir eş ile Hz. Ali ile evlendin. Hz. Ali her zaman iyi bir eş olmuştu senin için, çocukların için güzel bir baba. Ve siz Kuran’ın işaret ettiği örnek aileyi oluşturdunuz hep birlikte Bizim için güzel bir örneklik oldunuz. Ama annem biz sizi gereği gibi örnek alamadık. Onun için aile huzursuzluklarını çokça yaşadık. Hâlbuki bütün aile problemlerinin reçetesi sizde idi. Bir aile nasıl cennet olur siz onu göstermiştiniz. Sen çocuk terbiyesinde de örnek oldun bize, en güzel, en terbiyeli, en yüce çocukları yetiştirdin. İmam Hasan, İmam Hüseyin gibi Hz. Zeynep gibi seçilmiş insanlara annelik yaptın.

Bizler ise çocuklarımızla gereği gibi ilgilenemedik annem. Ya sevgimizi esirgedik onlardan, ya da aşırı sevgi yükleyerek sevgi manyağı yaptık çocuklarımızı. Dünya geleceklerini düşündüğümüz kadar, ahiretlerini düşünmedik. Seni anlayabilseydik, senin anneliğini anlayabilseydik, daha dengeli bir sevgi ile büyütürdük çocuklarımızı. Ve dünyalarından
fazla ahiretlerini önemserdik.


Annem benim, annelerin annesi, annelerin öğretmeni!
Senden öğrendik anneliği, fedakârlığı, ihtiyacın varken, ihtiyacın olanı bir başkasına vermeyi. Yetimi, yoksulu, esiri doyurmayı. Aza kanaat edip, dünya malına meyletmemeyi. Dünyanın süsünün ve malının değil, zühdün ve takvanın esas olduğunu. Dünya malının en asgarisi ile nasıl yaşanır hepsini senden öğrendik annem. Melekler saygıdan secdeye kapandılar sendeki bu yücelik karşısında, Âdem’e secde eder gibi. Ama öğrendik desek de öğrenemedik annem. Sen bize tüm bunları öğretmeye çalıştın ama biz öğrenemedik. Biz sadece konuştuk, biz sadece edebiyatını yaptık. Onun için mahcubuz sana karşı.


Allah Ehl-i beyt ailesini seçmişti, İbrahim ailesini seçer gibi. Şöyle buyurmuştu Rabbimiz kerim kitabında: “Ey Ehl-i beyt Allah sizi her türlü günahtan temizlemek ve tertemiz kılmak istiyor.” diyerek seçmişti seni ve aileni. Ve kimseler şahit olmamıştı senin günah işlediğine. Allah’ın seni günahlardan temizlediğine şahit olmuştu bütün Müslümanlar. Böyle tertemiz bir hayat yaşamıştın annem, kelimelerin anlatmaktan aciz kaldığı bir hayat.
Sevgili babanın vefatı ile birlikte yine hüzün başlamıştı senin için. Ama ne hüzün.  “Bana düşen keder geceye düşse gece olur.” demiştin. Yüreklerimizi dağlamıştı bu sözün. Senin hüznün bütün bir yeryüzünü ağlatmıştı. Medineli kadınlar yeter ya Fatıma artık ağlama diyorlardı. Çünkü sen ağlayınca canlı ve cansız her şey ağlıyordu seninle birlikte. Asıl ümmetin gündüzü geceye dönüşmüştü farkında olmasalar da.
Ölüm günün gündüzün oldu annem. Evlatların ve bizim için keder günü senin için sevgiliye kavuşma ve bayram günü olmuştu ölümün. Hz. Ali sensizliğe alışamamıştı. Kederinden kuyu deşiyor, derdini topraklarla paylaşıyordu. Hz. Ali “Resulullah’tan sonra senin kederine nasıl dayanayım ya Fatıma!” demişti.
Ölüme gülerek giden bu tavrınla dünyaya değer vermemeyi, hayata dört elle sarılan bizlere ölüme gülerek gitmeyi öğretmeye çalışmıştın. Biz onu da öğrenemedik annem. Biz bir türlü dünyadan vazgeçemedik. Öyle ki makam ve mevki için senin çocuklarını, ümmetin imamlarını katleden bir ümmet olduk. Dünya gözümüzde değersizleşseydi belki bu zulümlere alet olmazdık.

Bir tarafta bahar geliyor, envai çiçekler açıyor ve kâinat yeniden diriliyor belki. Diğer tarafta yine zulümler devam ediyor. Yine çocuklar ölüyor, yine kadınlar ölüyor anne. Şimdi zulme karşı çıkma adına zulümler yapılıyor anne. Eskiden olduğu gibi şimdi de aldatıcılar Allah adı ile aldatmaya devam ediyor anne.

Seni öğrenebilseydik annem seni tanıyabilseydik, bu zulümlere alet olmazdık. Dünyaya dalmaz kapitalizmin tüketim çılgınlığına kapılmazdık.

Seni tanımak, seni sevmek, senin çehreni kuşanmak gerekiyor annem. Zulümlere alet olmamak için, Allah’a kul olmak için, Kuran’ı yaşamak için, tarihin çehresini değiştirme için, seni tanımak, seni sevmek gerekiyor.
Seni gereği gibi tanıyamasam gereğince tanıtamasam da, seni ve aileni çok ama çok seviyorum annem. Rabbimden dileğim beni ve ailemi, cennette sana komşu kılması. Seni cennette de olsa görmek ellerinden öpmek istiyorum, annem!

Bu kitabım seni birazcık tanıtabilirse ne mutlu bana. Bu 
kitabımı sana sunulmuş küçük bir hediye olarak kabul et.


Sana, babana, eşine, çocuklarına ve seni sevenlere, binlerce selam olsun.
Not: Bu yazı yazarın "Yaşayan Kuran Hz. Fatıma" kitabından alıntılanmıştır...

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum