Hızır YILDIRIM
(Kalemder.Org)
02/08/2020
Hamile bir ceylanın doğum sancısı başlar ve rahat doğum yapmak için, ormanın uzak bir köşesine gider. Nehrin kenarında, doğum yapacağı esnada, bir anda gök gürler, şimşek çakar ve ormana yıldırımın düşmesiyle ormanda büyük bir yangın çıkar.
Ceylan, yangından uzaklaşmak için sağına döner, bir bakar ki, ona ok atmak için bekleyen bir avcı var. Bu sefer soluna döner, ancak o tarafta da aç bir aslanın kendisini yemek için pusuda beklediğini görür.
Ceylan bir kıskacın içinde kalmıştır. Ya avcının okuna teslim olacak, ya aç olan aslana yem olacak, ya da yanan ormanda kül olup gidecektir. Dört bir yanı tehlikeyle doludur ceylanın.
Tehlikenin ortasında, hiç bir yere kaçışı ve yapacak bir şeyi olmayan ceylan, hem hamile hem de zayıf olmasına rağmen, Rabbine sığınır ve gücünün yettiğini yapmaya yani doğumunu gerçekleştirmeye karar verir.
Ceylan gözlerini kapatmış doğumunun gerçekleşmesini beklerken, okunu atmaya hazırlanan avcının yakınlarına bir anda yıldırım düşer. Düşen yıldırımdan etkilenen avcının yayından çıkan ok, yön değiştirerek aslana isabet eder. Aslan oracıkta ölür. Yağan yağmur ise kısa sürede yanan ormanı söndürür.
Ve ceylan sağ salim doğumunu yaparak kurtulur.
*********
Hayatında her yönden kuşatılmış olabilirsin. Kötü fikirler, ruhsal bunanımlar, başına gelen zorluklar, sıkıntılar, seni çepeçevre kuşatmış olabilir.
İşte o zaman, karşında iki seçenek olacaktır. Birincisi, mücadeleyi bırakıp teslim olmak, ikincisi, neyi yapmaya gücün yetiyorsa, o işe odaklanmak ve kalanını tüm insanlığın sahibine, malikine ve Rabbine bırakmaktır.
Unutma ki, “birinizin elinde bir fidan olduğu sırada kıyamet kopacak olsa, yine de o fidanı diksin” diyerek, ümitsizliği yasaklayan bir peygamberin ümmetiyiz.
“Bahçeye bir fidan dikmek, yarına inanmaktır” der Audrey Hepburn.
İçinde bulunduğumuz ortam nasıl olursa olsun, yarına inanmak, yarını inşa etmektir, bu mücadelede bizi kazançlı çıkaracak olan.
Bu hikâye aslında bize dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, yatma yeri olmadığını, keyif çatma yeri hiç olmadığını anlatmaktadır. Bu yüzden, sen dava kardeşim, meşru anlamda ne iş yapıyorsan o işe odaklan, bu uğurda ödemen gereken bedel neyse onu öde ve sakın müteessir olma, ahirette karşılığını fazlasıyla alacaksın. Ceylan kadar şanslı da olamayabilirsin. Zahiri olarak sen üzerine düşen görevi yap, gerisini âlemlerin Rabbine bırak. Arka planda ve yaşamın diğer alanlarında hayatımız nasıl şekillenecek diye merak etme, O senin için neyin hayırlı olduğunu iyi bilir. Bizim için odaklanmamız gereken tek şey Allah’a kulluğumuzdur.
Dünya hayatında iniş ve çıkışlarımız olacak. Önemli olan her durumda, hem inerken hem de çıkarken, Rabbimizle beraber miyiz? Rabbimizi sadece iniş zamanlarında, yani zor zamanlarda mı hatırlıyoruz? Çıkış günlerinde, rahatımızın gıcır, işimizin tıkır olduğu zamanlarda unutuyor muyuz? Yoksa bir mümine yakışır şekilde, her inişte tövbe, her çıkışta hamd mı ediyoruz? Bizim için asıl ve sormamız gereken mesele bu.
Biz müminiz elhamdülillah. Müminin her işi ise hayırdır. Çünkü ona bir nimet verildiğinde şükreder. Bu onun için bir hayır olur. Başına bir musibet geldiğinde de sabreder. Bu da kendisi için bir hayır olur. Yapmamız gerekenleri ertelemeyip yapmak çok önemli. Ertelemek, hele hele hayrı ertelemek şeytandandır. Tembel olmak bize yakışmaz, sürekli aktif olarak çalışıp üretmek zorundayız.
“Sen önemlisin ey kardeşim”, sende ne cevherler yüklü, bunu aktif hale getir, getir ki, kendin için, ailen için, yakınların için, davan için umut olasın.
Sen diğer canlılar gibi değilsin, âhsen-i tâkvim üzere yaratılansın. Yeryüzünü fesada uğratan ve bozgunluk çıkaran “insi ve cinni” şeytanlarla mücadele edeceksin.
Mazlumların umudu sensin, kendini küçük görme, silkelen ve kıyama kalk. “Sıkıldım” kelimesini hiç kullanma, bilakis sıkıntıda olanların umudu sen olmalısın. Sen ayağa kalk ki, mazlumlarda ayağa kalksın.
Ey kardeşim! Uyuma, mezarda yeterince uyuyacaksın zaten. Dünya hayatı uyuma yeri değil, yorulma yeridir. Hasadımızı ahirette biçeceğiz ve dinlenme yerimiz cennet olacak inşallah. Sıkıntı çekmeden rahat yok, zahmet olmadan rahmet yok. Hepimizin omzunda ağır yük var; vahiy yükü. Sen taşımazsan, ben taşımazsam bu yükü kim taşıyacak. Yeryüzünde bir amaç için gönderildiğini unutmadan ayağa kalk.
Bu hayatın içerisinde yürüyeceğin yollar her zaman düz olmayacak. Bazen düz, bazen yokuş; bazen iniş, bazen çıkış; bazen dikenli, bazen asfalt olacak. Önemli olan bu yolları kimin için yürüdüğündür. Bu yollarda kimin için yorulduğundur. Eğer Allah için yoruluyorsan, ne mutlu sana; yok eğer geçici bir dünya menfaati için yoruluyorsan, o zaman eyvahlar olsun sana. Üç kuruşa beş köfte yok. İltimas yok, torpil yok, kimin için ve ne kadar çalışıyorsan, çalıştığın kadar mükâfat veya ceza alacaksın.
Tevekkül ve sabır Müslüman için olmazsa olmazdır. Yüce Allah insanın makamına, mevkiine, malına mülküne, fakirliğine veya zenginliğine bakmayacak. Bu dünya imtihanında kimin için, ne kadar çalıştığına bakacak ve o zaman neyi hak ediyorsa onu alacak.
Allah yolunda oldun ve bir de tevekkül mü ettin? O zaman korkma. Allah senin dostun olduktan sonra hastalıkmış, musibetmiş, hapismiş, sürgünmüş ne yazar.
Bak büyük mütefekkir İbn-teymiye ne diyor: “Zalimler bana ne yapabilir ki, ben cenneti yüreğimde taşıyorum. Hapsedilmem halvet, sürülmem hicret, öldürülmem ise şahadettir.”
Yenilgiler bizleri yıldırmamalı, aksine hiramız olmalı, tefekkür etmeli ve bizi daha ileri götürmeli. Bugün her yanımız olumsuzluklarla sarılı vaziyette, nimet bolluğuna rağmen şükürsüzlük, tembellik, ben merkezli yaşam, bencillik, umutsuzluk, kendini pasif görme, uzun soluklu iman esaslarını yaşayamamak, bizleri batıl rüzgârına savurdu.
Kardeşim dünya hayatı çalışma yeridir, yorulma yeridir. Bu dünyada ne kadar ekersen, ahirette o kadar biçersin. Ne kadar boş verirsen, o kadar hüsrana uğrarsın.
Kıyamet kopsa dahi, o an yapmakta olduğun işi yap. Elinde fidan mı var, hemen dik; yardım mı yapacaktın hemen yap; kulluk için mi, davet için mi koşturuyorsun, koşmaya devam et, baktın yolda engel mi gördün, durma, hemen kaldır, zülüm mü gördün, hemen bertaraf et. Ahiret işleri için acele et, yoksa sonra zaman bulamazsın.
Senin, gölgesinde oturduğun ağacı diken kişi, belki de o ağacın gölgesinde hiç oturamadı, belki de meyvesini hiç yiyemedi. Ama arkasında, insanların gölgesinde oturup meyvesini yiyeceği büyük bir hayır bıraktı. Sen de öyle yap. Adı ne olursa olsun, hayır adına senden sonrakilere güzel bir miras bırak, bırak ki sonsuz mükâfata nail olasın.
Ve…
“Sabret! Allah güzel davrananların mükâfatını asla zayi etmeyecektir.”
Hud Suresi 191. Ayet.
(Kalemder.Org)
02/08/2020
Hamile bir ceylanın doğum sancısı başlar ve rahat doğum yapmak için, ormanın uzak bir köşesine gider. Nehrin kenarında, doğum yapacağı esnada, bir anda gök gürler, şimşek çakar ve ormana yıldırımın düşmesiyle ormanda büyük bir yangın çıkar.
Ceylan, yangından uzaklaşmak için sağına döner, bir bakar ki, ona ok atmak için bekleyen bir avcı var. Bu sefer soluna döner, ancak o tarafta da aç bir aslanın kendisini yemek için pusuda beklediğini görür.
Ceylan bir kıskacın içinde kalmıştır. Ya avcının okuna teslim olacak, ya aç olan aslana yem olacak, ya da yanan ormanda kül olup gidecektir. Dört bir yanı tehlikeyle doludur ceylanın.
Tehlikenin ortasında, hiç bir yere kaçışı ve yapacak bir şeyi olmayan ceylan, hem hamile hem de zayıf olmasına rağmen, Rabbine sığınır ve gücünün yettiğini yapmaya yani doğumunu gerçekleştirmeye karar verir.
Ceylan gözlerini kapatmış doğumunun gerçekleşmesini beklerken, okunu atmaya hazırlanan avcının yakınlarına bir anda yıldırım düşer. Düşen yıldırımdan etkilenen avcının yayından çıkan ok, yön değiştirerek aslana isabet eder. Aslan oracıkta ölür. Yağan yağmur ise kısa sürede yanan ormanı söndürür.
Ve ceylan sağ salim doğumunu yaparak kurtulur.
*********
Hayatında her yönden kuşatılmış olabilirsin. Kötü fikirler, ruhsal bunanımlar, başına gelen zorluklar, sıkıntılar, seni çepeçevre kuşatmış olabilir.
İşte o zaman, karşında iki seçenek olacaktır. Birincisi, mücadeleyi bırakıp teslim olmak, ikincisi, neyi yapmaya gücün yetiyorsa, o işe odaklanmak ve kalanını tüm insanlığın sahibine, malikine ve Rabbine bırakmaktır.
Unutma ki, “birinizin elinde bir fidan olduğu sırada kıyamet kopacak olsa, yine de o fidanı diksin” diyerek, ümitsizliği yasaklayan bir peygamberin ümmetiyiz.
“Bahçeye bir fidan dikmek, yarına inanmaktır” der Audrey Hepburn.
İçinde bulunduğumuz ortam nasıl olursa olsun, yarına inanmak, yarını inşa etmektir, bu mücadelede bizi kazançlı çıkaracak olan.
Bu hikâye aslında bize dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, yatma yeri olmadığını, keyif çatma yeri hiç olmadığını anlatmaktadır. Bu yüzden, sen dava kardeşim, meşru anlamda ne iş yapıyorsan o işe odaklan, bu uğurda ödemen gereken bedel neyse onu öde ve sakın müteessir olma, ahirette karşılığını fazlasıyla alacaksın. Ceylan kadar şanslı da olamayabilirsin. Zahiri olarak sen üzerine düşen görevi yap, gerisini âlemlerin Rabbine bırak. Arka planda ve yaşamın diğer alanlarında hayatımız nasıl şekillenecek diye merak etme, O senin için neyin hayırlı olduğunu iyi bilir. Bizim için odaklanmamız gereken tek şey Allah’a kulluğumuzdur.
Dünya hayatında iniş ve çıkışlarımız olacak. Önemli olan her durumda, hem inerken hem de çıkarken, Rabbimizle beraber miyiz? Rabbimizi sadece iniş zamanlarında, yani zor zamanlarda mı hatırlıyoruz? Çıkış günlerinde, rahatımızın gıcır, işimizin tıkır olduğu zamanlarda unutuyor muyuz? Yoksa bir mümine yakışır şekilde, her inişte tövbe, her çıkışta hamd mı ediyoruz? Bizim için asıl ve sormamız gereken mesele bu.
Biz müminiz elhamdülillah. Müminin her işi ise hayırdır. Çünkü ona bir nimet verildiğinde şükreder. Bu onun için bir hayır olur. Başına bir musibet geldiğinde de sabreder. Bu da kendisi için bir hayır olur. Yapmamız gerekenleri ertelemeyip yapmak çok önemli. Ertelemek, hele hele hayrı ertelemek şeytandandır. Tembel olmak bize yakışmaz, sürekli aktif olarak çalışıp üretmek zorundayız.
“Sen önemlisin ey kardeşim”, sende ne cevherler yüklü, bunu aktif hale getir, getir ki, kendin için, ailen için, yakınların için, davan için umut olasın.
Sen diğer canlılar gibi değilsin, âhsen-i tâkvim üzere yaratılansın. Yeryüzünü fesada uğratan ve bozgunluk çıkaran “insi ve cinni” şeytanlarla mücadele edeceksin.
Mazlumların umudu sensin, kendini küçük görme, silkelen ve kıyama kalk. “Sıkıldım” kelimesini hiç kullanma, bilakis sıkıntıda olanların umudu sen olmalısın. Sen ayağa kalk ki, mazlumlarda ayağa kalksın.
Ey kardeşim! Uyuma, mezarda yeterince uyuyacaksın zaten. Dünya hayatı uyuma yeri değil, yorulma yeridir. Hasadımızı ahirette biçeceğiz ve dinlenme yerimiz cennet olacak inşallah. Sıkıntı çekmeden rahat yok, zahmet olmadan rahmet yok. Hepimizin omzunda ağır yük var; vahiy yükü. Sen taşımazsan, ben taşımazsam bu yükü kim taşıyacak. Yeryüzünde bir amaç için gönderildiğini unutmadan ayağa kalk.
Bu hayatın içerisinde yürüyeceğin yollar her zaman düz olmayacak. Bazen düz, bazen yokuş; bazen iniş, bazen çıkış; bazen dikenli, bazen asfalt olacak. Önemli olan bu yolları kimin için yürüdüğündür. Bu yollarda kimin için yorulduğundur. Eğer Allah için yoruluyorsan, ne mutlu sana; yok eğer geçici bir dünya menfaati için yoruluyorsan, o zaman eyvahlar olsun sana. Üç kuruşa beş köfte yok. İltimas yok, torpil yok, kimin için ve ne kadar çalışıyorsan, çalıştığın kadar mükâfat veya ceza alacaksın.
Tevekkül ve sabır Müslüman için olmazsa olmazdır. Yüce Allah insanın makamına, mevkiine, malına mülküne, fakirliğine veya zenginliğine bakmayacak. Bu dünya imtihanında kimin için, ne kadar çalıştığına bakacak ve o zaman neyi hak ediyorsa onu alacak.
Allah yolunda oldun ve bir de tevekkül mü ettin? O zaman korkma. Allah senin dostun olduktan sonra hastalıkmış, musibetmiş, hapismiş, sürgünmüş ne yazar.
Bak büyük mütefekkir İbn-teymiye ne diyor: “Zalimler bana ne yapabilir ki, ben cenneti yüreğimde taşıyorum. Hapsedilmem halvet, sürülmem hicret, öldürülmem ise şahadettir.”
Yenilgiler bizleri yıldırmamalı, aksine hiramız olmalı, tefekkür etmeli ve bizi daha ileri götürmeli. Bugün her yanımız olumsuzluklarla sarılı vaziyette, nimet bolluğuna rağmen şükürsüzlük, tembellik, ben merkezli yaşam, bencillik, umutsuzluk, kendini pasif görme, uzun soluklu iman esaslarını yaşayamamak, bizleri batıl rüzgârına savurdu.
Kardeşim dünya hayatı çalışma yeridir, yorulma yeridir. Bu dünyada ne kadar ekersen, ahirette o kadar biçersin. Ne kadar boş verirsen, o kadar hüsrana uğrarsın.
Kıyamet kopsa dahi, o an yapmakta olduğun işi yap. Elinde fidan mı var, hemen dik; yardım mı yapacaktın hemen yap; kulluk için mi, davet için mi koşturuyorsun, koşmaya devam et, baktın yolda engel mi gördün, durma, hemen kaldır, zülüm mü gördün, hemen bertaraf et. Ahiret işleri için acele et, yoksa sonra zaman bulamazsın.
Senin, gölgesinde oturduğun ağacı diken kişi, belki de o ağacın gölgesinde hiç oturamadı, belki de meyvesini hiç yiyemedi. Ama arkasında, insanların gölgesinde oturup meyvesini yiyeceği büyük bir hayır bıraktı. Sen de öyle yap. Adı ne olursa olsun, hayır adına senden sonrakilere güzel bir miras bırak, bırak ki sonsuz mükâfata nail olasın.
Ve…
“Sabret! Allah güzel davrananların mükâfatını asla zayi etmeyecektir.”
Hud Suresi 191. Ayet.
YORUMLAR