Makâle|Mücahit GÜLTEKİN
İki gün sonra 2025 yılına gireceğiz. Aksa Tufanı savaşı bir buçuk seneye yaklaştı. Bu savaşın bize öğrettiği çok değerli şeyler oldu. Ama Aksa Tufanı zaaflarımızı, çelişkilerimizi ve tutarsızlıklarımızı da gün yüzüne çıkardı. Bunlardan bir kaçını ifade etmek istiyorum:
1.Anladım ki, düşmanla bizim aramızda sadece silah ve teknoloji farkı yok. Bilinç ve basiret farkı da var: Düşman, düşmanını çok iyi tanıyor ama biz tanımıyoruz. Düşman stratejik önceliklerinden vazgeçmiyor ama biz vazgeçiyoruz. Düşman, kendi hedeflerine ulaşmak için herkesle ittifak yapıyor biz soykırım sürerken bile mezhepçilik ve kavmiyetçilik yapmaya yeminliyiz! Düşman barış zamanında bile bizimle savaşıyor, biz savaş zamanında bile onunla barış halindeyiz.
2.Gördüm ki, bizim önceliğimiz Filistin değil. Filistin’i seviyor, Filistin için üzülüyor, Filistin için ağlıyor ama İsrail’le işbirliği yapmaya devam ediyoruz. Filistin için yürüyor ama İsrail’e giden petrolü görmezden geliyoruz. İsrail’in varlığını kabul eden bir ülkede yaşadığımızı görmezden geliyoruz. İncirlik ve Kürecik’i görmezden geliyoruz.
3.Gördüm ki, Filistin direnişini bir bütün olarak desteklemiyoruz. Filistin direnişini destekliyor ama onun müttefiklerini hedefe koyuyoruz. Filistin direnişini destekliyor ama onun stratejilerine saygı göstermiyoruz. Direnişi destekliyor ama onun ihtiyaçlarını değil kendi ön kabullerimizi ve çıkarlarımızı merkeze alıyoruz.
4.Gördüm ve anladım ki bizim İsrail’den daha büyük düşmanlarımız var. Anladım ki, iflah olmaz bir ayrımcılık kuşatmış benliğimizi. İflah olmaz bir “iç düşman” virüsü sarmış her yerimizi. Bu yüzden acımız, öfkemiz ve merhametimiz çok kolay yönlendirilebiliyor. Bu yüzden önceliklerimiz ve yönümüz çok kolay değişebiliyor.
5.Şunu iyice idrak ettim ki, bizler Filistin için şiir yazmış, akademik çalışma yapmış, roman ve öykü yazmış ama Filistin’in nasıl kurtarılacağına, İsrail’in bölgemizden nasıl kovulacağına dair bir proje ortaya koymamışız. Aksa’yı özgürleştirmek için ortaya konulan “Sahaların Birliği” projesi hariç elimizde dilek ve temennilerden başka bir şey yokmuş. Onu da parçalamak için elimizden geleni yapmışız.
*
Latin Amerika’nın Kesik Damarları’nda Simon Bolivar'ın General Urdenata'ya "Asla mutlu olamayacağız, asla!" dediğini yazar, Eduardo Galeano. Çünkü, "Çokuluslu şirketlerin her biri, sınırlarla paramparça olmuş, iletişimden yoksun Latin Amerika'dan daha fazla birlik duygusu içinde" çalışmaktadır. Çünkü, "Her ülkenin kendi içinde korkunç parçalanmalar, toplumsal bölünmeler, kırsal çöllerle kentsel vahalar arasında çözümlenemeyen çelişkiler vardır."
Galeano kitabının sonunda "Geçmişin ihanete uğramış kahramanlarının ülkülerini" gerçekleştirme görevinin "Ezilmişlerin, onuru kırılmışların, lanetlilerin payına” düştüğünü yazar.
Şunu gördüm, anladım ve idrak ettim ki, Filistin davasını omuzlamak için lanetlenmeyi göze almak gerekir. Ve inanıyorum ki, Filistin’i yeryüzünün lanetlileri özgürlüğüne kavuşturacaktır.
Allah, yeterince lanetlenenlere verecektir bu onuru.
YORUMLAR