Misafir Kalem

Misafir Kalem

Misafir Baştacı

7 Ekim; Direnişin Büyüklüğü | Mücahit GÜLTEKİN

17 Ocak 2025 - 14:08


Yazar
: Mücahit Gültekin

7 Ekim 2023 sabahından bu yana burada Aksa Tufanı savaşı hakkında haber-görüş-analiz vs paylaşımlarda bulunduk. Bugün 16 ay boyunca gördüklerimi ve bu savaşın öğrettikleri hakkında birkaç maddeyi sizinle paylaşmak istiyorum:
 
1.Aksa Tufanı operasyonu gözümüzün önünde gerçekleşen bir mucizeydi. Tünellerin altında yaşayan bir grup inanmış insan çıktı ve İsrail denilen savaş makinesini birkaç gün boyunca felç etti. Bunlar bir ordu değildi: Tankları, uçakları ve hava savunma sistemleri vs. yoktu. İstihbarat ajansları yoktu. Güçlü bir medyaları yoktu. Ama bunu yaptılar. Kişisel kanaatim bu mucizeyi hakkıyla görmedik, göremedik. Hatta bazıları bunu inkar etti. İlk ayları hatırlayın: Direnişin yaptığının doğru olduğunu anlatmaya çalışarak geçirdik uzun bir süreyi. Bu kişiler HAMAS’ı kınadılar ve sorguladılar. Siyonist cephenin yaydığı manipülatif yaygaradan etkilendiler. Gördük ki, sadece askeri savaşa değil psikolojik savaşa karşı da hazırlık değiliz. Özetle, mucizeleri inkarın, görmemenin bir bedeli olur. Bunun bize bir bedeli olacak mı bilmiyorum. Allah’tan af dilemekten başka bir çaremiz yok.
 
2.Bu bir savaştı hem de çok yakıcı bir savaş. Daha ilk günlerde Benny Gantz ne demişti: “Barışın da bir zamanı var, savaşın da. Şimdi savaş zamanı.” 
 
Evet, şimdi savaş zamanıydı. 7 Ekim sabahından itibaren yüreğinde az buçuk Filistin sevgisi olan herkesin bir karar alması gerekiyordu. Bütün ayrılıkları-gayrılıkları bir kenara bırakıp; bütün çıkar hesaplarını bir kenara bırakıp direniş cephesinin yanında yer almalıydık. Şunu anlayabilirim: Gücün yoktur, imkanın yoktur yapamazsın. Hatta korkuların ve arzuların da bunu yapmaya engel olabilir. Bunu da anlarım. Ama en azından tefrikadan uzak durmalıydık. En azından meydanda savaşanların moralini bozmaktan uzak durmalıydık. En azından İsrail’in ekmeğine yap sürmekten kaçınmalıydık. 
 
Ama gördüm ki, bizde iflah olmaz bir tefrika virüsü var. Sadece şu grup ya da bu grup için söylemiyorum. Çoğumuzda, belki de hepimizde var bu. Şuna inanıyorum: Belki yapamadıklarımızdan dolayı mazur görülebiliriz. Ama soykırım devam ederken bile Gazze için canlarını ortaya koyanlar hakkında iftiralar atıldı, yalanlar söylendi, manipülasyonlar yapıldı, şaibe ve şüpheler üretildi. Bunlardan mazur görülebilir miyiz? 
 
Ben Filistin’in bizi birleştirebileceğine inandım hep. Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın bizi insanlık ölçeğinde birleştirebileceğine inandım. Hala da inanıyorum. Ama gördüm ki henüz vakti değil. Biz Filistin davasını omuzlayabilecek olgunlukta değiliz henüz. Tefrikacılık, ayrımcılık kirinden temizlenmedikçe bu olgunluğa erişemeyeceğiz. Tek niyazım daha büyük belalar/katliamlar/soykırımlar yaşamadan bu kirden arınmaktır.
 
3. Filistin davasının özü tek kelimedir: Silah. Direniş gruplarının elindeki silah. Bunun dışındaki hiçbir şey Filistin sorunu çözmez, çözemez. 
 
Filistin’deki katliamlara üzülmek, ağlamak, ağıt yakmak bir Filistin davamız olduğunu göstermez. Yıkılan binaları yeniden dikmek Filistin davamız olduğunu göstermez. Yanlış anlaşılmasın bunları yapanlara şükranlarımı sunarım. Hepsi çok değerli. Ama söylemek zorundayım: Gazze’nin yıkılan binalarını yeniden yaparak Filistin’i özgürleştiremeyiz. İsrail’in onları yeniden yıkması an meselesidir. Filistin davası demek, İsrail’in olmadığı bir Ortadoğu demektir. 
Peki buna yönelik bir projesi olan var mı? “Nehirden denize özgür Filistin” diyoruz, doğru ve güzel. Peki nasıl yapacağız? 
 
Bu konuda ayakları yere basan tek bir proje vardı: “Direniş ekseni” ve onun ortaya koyduğu “meydanların/sahaların birliği” projesi. Onu da siz beğenmiyorsunuz içinde Şiiler var diye. Söyler misiniz kimle ve nasıl özgürleştireceğiz Filistin’i? Lütfen bize içi boş vaatler vermeyi bırakın. Bize içeriği ve geleceği belirsiz umutlar vermeyi bırakın. 16 ay sonunda gördük ki, Gazze’yi silahıyla destekleyen Lübnan, Yemen ve Irak’tan ve onların merkezindeki İran’dan başka bir yer olmadı. Beğenmeyenlere de şunu söylüyorum: Siz vurun İsrail’i. Siz vurmak istediniz de füzelerinizi İran mı düşürdü? Yemen mi düşürdü? Hizbullah mı düşürdü?
 
4.Filistin davası sert bir mesele. Direniş zor iş. Direnişin karşısında sadece İsrail yok. Bütün bir uluslararası sistem var. Siz bir de bunun üstüne normalleşme cephesini ekleyin. İsrail’i tanırsanız problem olmuyor. Ama yok, tanımıyorum derseniz işte o zaman her türlü felakete hazır olmanız gerekiyor. 
 
Önce yaptırımlar devreye giriyor: Kendi ürettiğiniz malın hırsızı yapıyor adamlar sizi. Sattırmıyor. İhtiyaçlarınızı karşılamaya izin vermiyorlar. Yoksullaştırıyorlar. Yoksulluk yolsuzluğa, rüşvete, illegaliteye vb. bin bir türlü rezalete zemin hazırlıyor. Tercih yapmak zorunda kalıyorsunuz: Tok ve zillet içinde mi yaşayacaksınız yoksa izzetinizi koruyacak mısınız? 
 
“İzzet” derseniz bu sefer başka silahlar devreye giriyor. Yoksulluktan şikayetçi grupları size karşı örgütlüyorlar. Önce yoksullaştırıyorlar sonra da bunun sebebini “Bakın işte ‘direniş’ diye tutturduğunuz şey sizi ne hale getirdi?” diye faturayı bir de size kesiyorlar. Sonra orada burada bombalar patlamaya, kaos ve kargaşa çıkmaya başlıyor. İç güvenlik birincil sorununuz oluyor. 
 
Geçenlerde bir yazarımız “Halkın rızasını üretemezseniz Suriye gibi olursunuz” diyor. Bu düşüncede olanlara sormak istiyorum: Katar çok mu rıza üretiyor? Suud, Bahreyn, BAE çok mu rıza üretiyor? Oralarda kargaşa olmamasının sebebi demokratik olmaları mı? Hangisi kuşatmaya maruz kalıyor, hangisi ABD’nin, AB’nin ambargosu altında? Tam tersine hepsi uluslararası sistem tarafından meşrulaştırılıyor. Festivaller, büyük ve geniş yollar, dünya kupası organizasyonları, mamur bir ülke görünümü… Neyin karşılığında? Suud’un Kaşıkçı’ya yaptıklarını gördünüz. Sorun mu? Hayır. Ortadoğu’da tek bir suç var: İsrail’in varlığını kabul etmemek. Bu suçu işlemedikten sonra, her suç bir şekilde tolere ediliyor. Özetle: direniş demek kor ateşlerde yanmak demek. Kimsenin umurunda olmuyorsunuz. Hatta yanmakla kalsanız iyi. Bir de çevrenizde halay çekiyorlar.
 
İşte Filistin direnişi bu: Kor ateşlerde yanan bir grup inanmış insan. Her zaman öyleydi. Şimdi onların da kolu ve kanadı kırık. Yine geçenlerde bir TV kanalında izlediğim tanınmış bir isim diyor ki: “Filistin davasını desteklemek kolay, çünkü meşru. Bütün dünyada destekçileri var.” Meşru olduğu doğru ama kolay olduğu yanlış, hem de çok yanlış. Ha, edebiyatını yaparsanız kolay. Ama HAMAS’a silah vermeyi deneyin, İsrail’e bir füze atmayı deneyin! Kolay mı zor mu anlayın.
 
Direnişin büyüklüğü burada. Yandılar ama o kor ateşlerden sağ çıkmayı başardılar. Bunun adı zaferdir. Büyük bir zafer. Bu onların zaferidir. Biz bu zaferin ne koşullarda elde edildiğini henüz anlamış değiliz.
 
5.Filistin meselesi dünyanın en net meselesidir. Felsefi bir mesele değildir. Karmaşık değildir. İsrail işgalcidir ve bu soykırım rejiminin silinmesi gerekir. Fakat bunu söylemenin de yapmaya çalışmanın da ağır bedelleri vardır. Aksa Tufanı savaşında Batı’nın bize verdiği mesaj şudur: “Bilin ki İsrail konusunda hiçbir kırmızı çizgimiz yok! Ne hukuk tanırız ne de insanlık! Bu konuda kendi halklarımızı bile karşımıza almaya hazırız!”
 
Bu konuda ciddiler mi? Sonuna kadar. Belki de Batı hiçbir konuda bu kadar ciddi değildir. Peki biz Filistin’in özgürlüğü konusunda ciddi miyiz? Aksa Tufanı savaşının gelecek nesillere bıraktığı soru budur.
 
6.Son olarak şunu söylemek istiyorum: Direnişi tek kelimeyle “sabır” olarak tanımlayabiliriz. Hem düşmanın zulümlerine karşı sabır, hem de gönlü direnişten yana olanlara karşı sabır. Bu, uzun ve çileli bir yol çünkü. Şunu sormak istiyorum: Direnişi destekleyenler yanlış yapamaz mı? Onlar korkamaz ya da nefsani davranamaz mı? Yanlış düşünemez mi? Böyle olduğu zaman hemen dilimizi sivriltmemiz mi gerekiyor? Eleştiri olmasın demiyorum, eleştiri olmazsa çürüme olur. Ama bunun adabı, dili, üslubu yok mu? Hatta bazen sabredip, bazı şeyleri sineye çekmemiz, görmezden gelmemiz gerekmiyor mu? Bazen biz haklı olsak da susmamız gerekmiyor mu? Affetmek kimin için, hoş görmek kimin için?
 
Filistin direnişi bize ve dünyaya çok şey öğretti. Öğrenmeye de devam ediyoruz. Bu yolda yürüyeceğiz. Bütün zaaflarımızla, yanlışlarımızla birlikte yürüyeceğiz. Yürürken öğreneceğiz ve öğrendikçe kendimizi geliştireceğiz. Düşeceğiz ama yeniden kalkacağız. Kalkamayanlara el uzatacağız. Bize uzatılan eli tutacağız. Morali bozulanlara ümit vereceğiz. Ümit verenlere minnettar kalacağız. Mezhep, meşrep, kavmiyet farkı gözetmeksizin bütün ezilenlerin Kudüs’te ellerinin buluştuğu o günün hayaliyle yürümeye devam edeceğiz.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum