Ege Bölgesi’nde yaşanan ve en çok İzmir’i etkileyen deprem sonrası toplumumuzun iki farklı yüzü bir kez daha ortaya çıktı. Bir kez daha diyorum çünkü bu tarz felaketleri biz Adana Depremi’nde de, İstanbul Depremi’nde de, Elazığ Depremi’nde de hülasa birçok felakette yaşadık. Sadece depremlerde değil diğer afetlerde de yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz ve öyle görünüyor ki bundan sonra da yaşayacağız.
Konuya biraz daha derinlemesine girmeden önce deprem felaketinden etkilenen herkese geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Benim inancıma göre deprem gibi doğal afetlerden dolayı hayatını kaybeden imanlı insanlar şehit sayılır. Dolayısıyla vefat eden vatandaşlarımız inşallah cennetliktir. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılarımız da umarım bir an önce sağlıklarına kavuşurlar. Enkaz kaldırma çalışmalarının tamamlanmasının ardından devlete düşen en öncelikli iş özellikle depremde yaralananlarla, hayatını kaybeden yakını olan insanlarımıza ücretsiz psikolojik destek sağlaması ve normal hayatlarına bir an önce dönmelerini sağlamasıdır.
Bölgede ilk andan itibaren çalışmalarını sürdüren ve çok az bir uyku ile hatta belki gün boyu yemek yemeden, yemek yediğinde de bir bardak çay bir paket bisküvi ile öğün geçiren arama kurtarma ekiplerindeki insanlara da teşekkür ediyorum. Onlar sayesinde şunu anladık. Depreme halâ hazır değiliz ve maalesef eski yapılar nedeniyle hazır olmamız da daha beklenemez ama depremin ardından arama kurtarma konusunda dünyaya örnek olabilecek bir ekip çalışmasını başarabilmişiz.
Deprem meydana gelir gelmez sosyal medyadan haberleşen ve göçük altında kalanların konumunu bildirenler nedeniyle sosyal medyanın istenildiğinde ne kadar faydalı kullanıldığını gördük. Bununla birlikte bazı ahlaksızların sahte hesaplarla toplumun sinir uçları ile nasıl oynadığına da şahit olduk. Dün Elazığ Depremi'nde; "Ölenlerin hepsi Kürt onlara mı acıyacağım" diyenlerle bugün İzmir Depremi'nde "Gâvur İzmir’de ölenlere acınmaz" diyenler aynı annenin çocukları. Fakat hiç birisinin babası belli değil.
Depremi İlahi bir ikaz olarak görebiliriz ancak bunu sadece ahlaki sıkıntılara yönelik İlahi bir ikaz olarak algılarsak hata yapmış oluruz. Zira öyle olsa afetlerde ölenlerin şehit sevabı alacağını hangi akılla söyleyebiliriz? Belki de o İlahi ikaz; daha sağlam evler yapmamız, zemin etüt çalışmaları yapılmadan yüksek yüksek binaları yapmamamız, birliği, beraberliği ve dayanışmayı arttırmamız ve hatta deprem gibi doğal afetlere hazırlıklı olmamız için İlahi bir ikazdır.
Sosyal dünyanın ötesinde gerçek dünyada da maalesef ülkemizde yaşayan iki farklı insan türüyle karşılaştık. Bir kısmı; "Benim otelim, evim, iş yerim müsait. İsteyenlerin tüm ihtiyaçlarını herhangi bir ücret talep etmeden karşılamaya hazırım” diyerek yücelirken diğer kısmı "Evimin değeri 3 lira ama deprem oldu o yüzden 5 liraya çıkardım” diyecek kadar alçalabiliyor.
Bir kısmı ülkenin dört bir yanından depremden etkilenen insanlara yardım gönderirken hatta müsaitse kendi götürürken diğer kısmı dün komşuluk yaptığı bugün belki de hayatını kaybetmiş insanların evlerinden çıkanları çalacak kadar yüzsüzleşebiliyor.
Bir kısmı elinde avucunda ne varsa onu bölgedeki insanlara ulaştırılması için çabalarken diğer bir kısmı STK’ların, belediyelerin veya devletin dağıttığı kumanyaları toplayıp marketlere satacak kadar bayağılaşabiliyor.
Allah bu iki tip insandan birisini; Yaratılmışların en şereflisi diğerini de aşağılıkların da aşağısı olarak niteliyor Kur'an-ı Kerim'de.
Velhasıl bu deprem bir kez daha ülkemizin iki yüzünü ortaya çıkardı maalesef.
Başta da belirttiğim gibi aslında bu işin bir çözümü var. Belki çok kolay değil ama çözümsüz de değil bu konular. Yazdım ya; yalnızca eğitimle çözülür bu konular. Eğer siz insanları eğitemezseniz maalesef bu durumla hep karşılaşırsınız. Sadece eğitimli insanlar böyle bayağılıklara, alçaklıklara, basit işlere girişmezler. Eğitim derken de üniversite eğitiminden falan bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın. Hatta devletin eğitiminden de bahsetmiyorum. Eğer öyle olsaydı şimdiye kadar zaten başarılı olurduk. Ben toplumsal eğitimden bahsediyorum. Zira eğer o iş devletin eğitimi ile olsaydı bu kadar arsızın, hırsız, ahlaksızın, namussuzun çoğu üniversite mezunlarından çıkmazdı.
Mesela şöyle yapabiliriz; Devlet bu müptezellere en ağır caydırıcı cezayı verecek ki bu ahlaksızlıkları yapmayı düşünmesinler. Toplum da bu tarz insanları içinden dışlayacak. Asalak gibi ortada gezeceğini düşünen ve herkesin kendisinden selamı sabahı keseceğini düşünen kişiler eminim böyle bayağılıklara tevessül etmezler. Edenler de sonuçlarına katlanır.
YORUMLAR