KURBAN OLSUN
İbrahimce verdiğin söze sadık olmanın, İsmailce teslim olmanın lezzetini unuttuğumuzdan beri tadı tuzu kalmadı bayramların.
Bireyselcilik hastalığına tutulduğumuzdan bu yana toplumsal hiç bir şeyin lezzeti yok.
Ne güzel bayramlar yaşardık oysa. Günler öncesinden alınan kurbanlıklarımız daha bayram gelmeden coşkusunu yaşatırdı bize. Arkadaşlarımızla aramızdaki en büyük eğlence kimin kurbanlığı kendisine daha çabuk alışacak mücadelesiydi. Ailesi keçi kesecekler elbette yarışa bir sıfır geriden başlıyordu. Kurbanlıklar bize alıştıktan sonra bu kez kurbanlık yarışları başlardı. Aynı hizaya getirdiğimiz koyunların iplerini boyunlarına dolar ve sonra aynı anda koşmaya başlardık. Birinci gelen kurbanın sahibinin havasından geçilmezdi.
Bizim ev, halamlar ve amcamlar ile yan yanaydı. Sülalenin erkekleri hep birlikte namaza giderken hanımlar ise bayram kahvaltısına özel hünerlerini sergilemeye girişirdi.
Kurbanımızı rahmetlik eniştem keserdi. Sülalenin gençleri de gönüllü yardımcılarıydı. Önce büyük olduğu için amcamların kurbanı kesilirdi. Bu, onlar için bir avantajdı ama ilk onların kurbanı kesilip ilk mangal orada yanmaya başlayınca hele bir de kurban kesemeyen komşu ve akrabalar bayramlaşmaya gelince bu avantaj kurban etinin neredeyse bir günde bitmesi gibi bir dezavantaja dönüşüveriyordu. Şimdi düşünüyorum da kim olsa buna elle bin tane laf söyler, bir sonraki bayram aynı şeyler yaşanmasın, kurban eti bir günde bitmesin diye çeşitli bahanelerle insanları uzaklaştırmaya çalışırdık çoğumuz ancak hem merhum amcam hem de yengem bu konuda eli de gönlü de çok geniş insanlar oldukları için bunu hiç dert etmiyorlar bilakis insanların kalabalık bir bayram gününde gülerek, eğlenerek, çeşitli oyunlar oynayarak evlerinde geçirdiği vakitten bir hayli memnunlardı.
Günümüz gençlerine bunu anlatmak biraz zor gibi. Ortamın hayali bile birilerine 'kal' getiriyor. Düşünsenize geleni ile gideni ile en az elli kişiye adeta bir garson havasında hizmet edenler bundan usanmak, yakınmak, yorulmak, şikayet etmek yerine zevkle, neşeyle bayramın tadını çıkarıyorlardı.
Babam bildim bileli ibadetlerine çok düşkün bir insandı. Kurban ibadetinde diğer ibadetlerinde olduğu gibi her vakit samimi davranırdı. Özellikle kurban etlerinin dağıtımı noktasında çok hassas davranırdı. Annem akşama kadar etleri pay etmekle uğraşır ama bundan asla gocunmazdı. Hatta herkesin sevdiği bölümleri ayrı ayrı poşetler ve ona göre dağıtmamızı isterdi.
Kurban kesim ve et dağıtım telaşımız bitince artık hem bayramlaşma hem de harçlıklarımızı alacak olmanın heyecanı başlardı.
Ete, şekere ve muhabbete doyduktan sonra artık arkadaşlarımızla bayram sevincimizi sonuna kadar yaşardık.
Hasılı, bu cümleyi hiç sevmesem de; bayramlar eskiden bayram, kurbanlar eskiden kurbandı. Ben çocukluğumda; "Komşular kesiyor, bizim çocuk da çok istiyor" diyerek kurbanlık(!) alan kimseyi hatırlamıyorum. Bayramda ailesini ihmal edeni de bilmiyorum. Bugünse aylar öncesinden otel rezervasyonları yapılır oldu. Bayram dediğiniz günü otel odasında, havuz başında geçiren insanların bayramların değişen ruhundan şikayet etmeleri kadar samimiyetsiz çok az şey vardır.
Son tahlilde yaşayacağımız bu bayramı da bizlere verilen birer fırsat olarak görmemiz gerekiyor. Hem ailemize hem toplumumuza hem de Yaratan'a karşı bir teşekkür vesilesi olarak görmeliyiz. "Nerede o eski bayramlar?" diye yakınanlara "İşte burada" diyerek bayramı yaşamalı, yaşatmalı ve kurbanın ruhuna uygun davranmalıyız ki bayramlar bayram ola...
Hepinize mutlu, huzurlu ve bayram gibi bir bayram olsun.
Selam olsun İbrahim'e, İsmail'e ve Hacer'e. Selam olsun onların yolundan gidenlere. Helal olsun Allah'ın rızasını gözeterek bayram edenlere. Kurban olsun canımız, varımız, hayatımız Alemlerin Rabbi'ne
YORUMLAR