Seçimler yaklaşıyor. Siyasette işler her geçen gün kızışıyor.
Bu ülkenin geri bırakılmışlığında en büyük pay sahiplerinden birisi olarak gördüğüm Süleyman Demirel’in güzel bir lafı vardı; "Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir."
Bu sözün ne kadar doğru olduğunu en son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararda da gördük. Siyasetin ne kadar zor ve kıvrak zekâlı insanların işi olduğunu da… Aynı masaya oturup, iktidar hayali kurduğunuz insana nasıl çelme takılırı da…
Konum, İmamoğlu’nun aldığı ceza ve bu ceza üzerinden oluşturulmaya çalışılan 'mağdur' edebiyatı değil. O yüzden sözde cezalarla, sahte kahramanlık peşinde olanların ve onları 'kurtarıcı' olarak gören eblehlerin ne yazıp-çizdiğiyle ya da ne konuştuğuyla ilgilenmiyorum.
Genel siyasetten çok, yerel siyaseti öncelediğim yazılarımda büyük oranda kulis bilgileriyle birlikte önümüzdeki dönemde olabileceklere dair küçük'tahminlerde de bulunuyorum. O 'küçük tahminlerin' bir zaman sonra gerçekleşerek 'büyük olaylara' dönmesi benim suçum değil elbet.
Şimdi yine geleceğe dair küçük bir tahminde bulunmak istiyorum. Zira perşembenin gelişi çarşambadan belli oluyor.
Önce bir soru; Sizce bugün adını sıkça duyduğunuz, gazetelerde, dergilerde manşet olan, TV’lerde boy gösteren, radyo programlarında yorumcuların kendisinden övgüyle bahsettiği ve Ak Parti tarafından görev verilen bürokratlardan CHP saflarında milletvekilliği yarışına giren kimse olur mu?
Hadi, biraz daha genişletelim soruyu; Cumhur İttifakı tarafından atanan bürokratların kaç tanesi Millet İttifakı saflarından seçimlere girmek için görevlerinden istifa eder?
Siz kendi tahminlerinizi düşünedurun ben kendi düşüncemi yazayım; Ak Parti’li etkili ve yetkililer tarafından makam sahibi yapıan ve koltuğunu bugünkü iktidara borçlu olan hiç de azımsanmayacak sayıda bürokrat Millet İttifakı saflarından milletvekili aday adayı olacak.
Peki, başka bir soru; Diyelim ki milletvekili adayı olmak için görevinden istifa edecek bürokratların yüzde ellisi Millet İttifakı’ndan aday adayı oldu. Hatta bir kısmı aday gösterildi. Ne düşünürsünüz? Bu durumu normal karşılar mısınız yoksa kendisini dava partisi olarak gören Ak Parti, MHP, BBP’den (hatta buna +1 olarak Vatan Partisi’ni de koyalım) referansla koltuğa oturanları ihanet ile mi suçlarsınız?
Diyelim ki bu bürokratların ihanet ettiğini düşünüyorsunuz; Onlar yarın yanınıza, yörenize, mahallenize, köyünüze gelip sizden oy istediğinde ona; "Hain! Vatan haini! Bak! Vallahi ararın 155’i" mi diyeceksiniz?
O halde; o insanlara referans olanlara, onların o makamlara atanmasını sağlayanlara ne diyeceksiniz?
Kursağınızdan geçirebildiğinize hain derken büyük lokmaları yiyemeyeceğiniz için çılgınca desteklemeye devam edeceksiniz değil mi?
Sonra sizin oğlunuz/kızınız işsiz gezerken, siz emekli olmak için orada burada "Birkaç yıl daha sigortalı çalışabilsem de üç kuruş emekli maaşı alabilsem" diye ömür çürütürken hiçbir özelliği olmayan birileri yine başka birilerinin referansıyla yüksek yüksek tepelere makam kurmaya devam edecekler.
Hatırlıyor musunuz? Bir önceki yazıda Adana'nın Ak Parti adına Türkiye’de en fazla üye kaydeden il olarak kendisinden övgüyle bahsettirdiğini yazmıştım. Peki, bu yazıya konu olan senaryonun bir an için gerçek olduğunu düşünelim. Cumhur İttifakı’nın atadığı bürokratlarının büyük kısmının Millet İttifakı’ndan aday olduğunu farz edelim. Ne olur?
Bürokratı muhalefete çalışan en fazla il unvanı da Adana’nın olur.
Açıkçası bu kadar ayrışmanın yaşandığı bir dönemde, özenle (!) seçilen Cumhur İttifakı bürokratlarının Millet İttifakı’ndan aday olmaları halinde önce o bürokratların görev süresinde yaptıklarının incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmişler mi yoksa işleri bilerek ve isteyerek aksatıp vatandaşın hükümete karşı kin bilemesine mi sebep olmuşlar? Sonra bu insanlara kimin/kimlerin referans olduğunun ortaya çıkarılması da çok önemli.
Bu iş bence bir turnusol kâğıdıdır.
Bakalım geleceğe yönelik bu 'küçük' tahminimizin ne kadarı gerçekleşecek?
YORUMLAR