Zeydan Karalar, Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olduğunda buna en çok sevinen kesimlerden birisi sanırım Adana’da yayınlarını sürdüren gazeteciler oldu. Aslında hakkını yemeyelim Hüseyin Sözlü birçoğunu ihya etmişti. Gazeteciler açısından en güzeli sağcı-solcu, günlük-aylık ayırmadan tüm gazeteleri desteklemişti ama Karalar’ın sosyal demokrat (!) yönünü de düşününce medya patronları her şeyin daha iyi olacağını sandı. Gelinen noktada ortaya çıktı ki; Ahbap-çavuş ilişkisi kuran bir kaçı hariç hepsi yanıldı.
Haydi! Kamuoyunda günlerce konuşulan yalanlarını saymayayım. Haydi! Verdiği söze rağmen işten çıkardığı binlerce işçiye de bu yazıda değinmeyeyim. Bunlar başlı başına birer yazı konusu zaten. Onları gerekirse daha sonra yazarız. Biz bu yazıda Karalar’ın ayrımcı, ötekileştirici, dışlayıcı, yok sayıcı yönüne değinelim.
Karalar, daha göreve başlar başlamaz yerel-yaygın medya arasında ayrımcılık yaptı. Haberini, reklamını yaptıracağı bir iş varsa herkese haber verdi ancak Adana ile ilgili önemli bir organizasyon varsa seçilmiş bir-kaç kişinin dışında basını yok saydı. Sonra Cumhurbaşkanlığı genelgesi de ekmeğine yağ sürdü. Adana merkezli birkaç kurum dışında Adana’nın öz evlatlarını dışladı Karalar. Kimseye ne reklam verir oldu, ne hizmet bedeli… Üstüne Adana Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerinin tanıtımında da ayrımcılık yapmayı bir karakter haline getirdi. Bir salonda topladığı bir gurup seçilmiş (!) kodamana (temsilcilerine)yüz binler-milyonlar yağdırırken evine bir ekmek götürmekte bile zorlanan Adanalıları görmezden geldi.
Bir hatıram var kendisi ile ilgili. Sözlü döneminde itfaiyeye alınan bir vatandaş ile karşılaştık bir gün. O dönemde bir televizyon kanalının haber müdürlüğünü yapıyordum. Beni bir yerden tanıdığını ama nereden olduğunu çıkaramadığını söyledi. Sonra; Sen televizyonda Hüseyin Başkan ile program yapmıştın değil mi?" dedi. Ardından anlattı; "Ben Sözlü döneminde Büyükşehir’e girdim ama Zeydan Karalar’a çalıştım. Çünkü Sözlü, her yere para dağıtıyordu ama bizim maaşımızı vermiyordu. Aylarca evimize ekmek götürmekte zorlandık. Allah, Zeydan Karalar’dan razı olsun. Bir tek gün maaşımız gecikmedi. Üstelik dini bayramlarda ikramiye bile aldık." Aynı kişi ile bu olaydan neredeyse 2 yıl sonra birkaç gün önce yine karşılaştık. "Nedir durum?" dedim? Büyükşehir’de işçilerin maaşlarının ödenmediği yazılıp çizildiği için özellikle ne sorduğumu anlamıştı. "Hiç sorma" dedi. "Sözlü döneminden bile kötü durumdayız. Hüseyin Başkan’ı mumla arar olduk."
Aslında bu son cümleyi Büyükşehir Belediyesi ile iş yapan herkesten duyuyorum son zamanlarda. Özellikle de gazetecilerden... Ayrımcılık, ötekileştirme, yok sayma, görmezden gelme Zeydan Karalar ve ekibinin adeta ünvanı oldu. 'Türkiye’nin en büyük köyü' diyerek dalga geçilen ülkenin 01 numaralı şehri Adana, Zeydan Başkan döneminde bu söylemi sonuna kadar hak edecek konuma geldi.
Bir gün bir Büyükşehir bürokratı "Adana’yı şantiyeye çevirdik" diyordu. Haklıydı aslında. Hiç bitmeyen, bugün yapılanın yarın yıkıldığı sonra birilerine yeniden ihale edilerek bir kez daha yapılan ve asla bitirilmeyen bir şantiye çevirmişlerdi şehri. Kaldırımlardan üç tane taş mı kalkmış, orayı tamir etmek yerine tüm kaldırımın yeniden yenilendiği ilginç bir sistem kurdu Karalar. Asfalt döktüğü her yeri birkaç ay sonra kaldırdı. Sonra bir kez daha asfalt döktü. Sonra da diyor ki; "3 milyon ton asfalt döktük." Bu reklamı ilk duyduğumda, dalış hocasının; "Bu koyda tam 300 çeşit balık türü yaşamaktadır" sözlerine karşılık Recep İvedik’in sorduğu soru aklıma gelmişti. Zeydan Başkan elbette bilmez ama büyük bir ihtimal ona bu bilgi Fen İşleri’nden gelmiştir. Daire Başkanı’na desek ki; "Say bakalım kardeşim! Nerelere döktünüz bu asfaltı?" Sayabilir mi acaba?
Balık baştan kokar. Olmayan sahra hastanesini "Yaptık" diyerek Genel Başkanını yanlış bilgilendireni bürokratı da elbet yanlış bilgilendirebilir.
Bu yazıya Altın Koza’yı yazayım diye başladım konu nerelere geldi?
Altın Koza dedim de, ne kadar para harcandı bu ekonomik sıkıntıda acaba Altın Koza’ya? Başkan Karalar şeffaflığı seven bir insan malum. Öyle ki; Seyhan Belediye Başkanı olduğunda ilk icraatı ile bize bunu göstermişti. Sonra o işten ne çıktı kimse bilmiyor o da ayrı dava ama son tahlilde biz onu 'Yolsuzlukla mücadele eden Başkan' olarak bildik. Böyle bir Başkan’dan da Altın Koza’nın maliyetini ve kime ne kadar ödeme yaptığını/yapacağını beklemek hakkımız.
Bir de paylaşılan fotoğraflara bakılırsa genelde boş olan salonların neden doldurulamadığını sorsak çok şey istemiş olur muyuz? Allah aşkına bu yazıyı okuyan binlerce insandan bir isteğim var; Kaçınız Altın Koza’nın programından haberdardınız ve kaçınız iştirak ettiniz? Bana yazar mısınız?
Sayın Başkan; Ayrımcılığa ve açlığa, ötekileştirmeye ve yok saymaya çalıştığınız Adanalı gazetecilerin gönlünü yarışma düzenleyip, ödül vermekle alamazsınız. Ödül vereceğiniz üç beş kişi emeği ile çalışan, ay sonunda maaşını bilen garibanlar. Yok saydıklarınız ise rızkını helal yoldan çıkarırken bu şehre hizmet etmekten başka derdi olmayan, çoluğunun-çocuğunun rızkını, çalışanlarının maaşını bin bir zorlukla ödemeye çalışan koca bir basın ordusu. Yazıktır, günahtır.
Sayın Karalar; Yapmayın, etmeyin! "Bî-hatayık; ayıptır. Zulümdür, cinayettir…"
YORUMLAR