Bütün zalimlerin sonu böyledir. Bir gün gelir ve bir gün kalır. İşte o gün zulüm son bulur. Bu Allah’ın değişmeyen matematiğinin (Sünnetullah’ın) bir sonucudur. Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, kim ne söylerse söylesin her karanlık bir şafağa gebedir. Önemli olan tarihin doğru tarafında durmaktır.
Bu; ülkemize, devletimize yönelik bir güzelleme yazısıdır. Son dönemlerde dış politikada atılan doğru adımların, dik duruşun sonucunda ortaya çıkan tablo nedeniyle devletimizi yönetenleri tebrik etmek ve onların hayırlı iş yapması için dua etmek boynumuzun borcudur.
Bu yazı bir güzelleme yazısı ama bir kişiyi, bir gurubu, bir partiyi yönetenleri değil bir inancı, bir duruşu güzelleme yazısıdır.
Her şeyden önce Suriyeli mücahitlere bir selam gönderelim. Şen olsun Halep, Hama. Şen olsun Humus, Dara… Şen olsun Şam ve tüm Suriye.
Kutlu olsun şafağınız. Özgürlüğünüz kutlu olsun. Çok beklediniz bugünü. Çok çile çektiniz ama kanlarınızla yazdınız bu zaferi. Kutlu olsun.
Gözü aydın olsun Aylan bebeklerin. Gözü aydın olsun 13 yaşında işkence edilerek öldürülen Hamza’nın, 'Her şeyi Allah’a anlatacağını' söyleyen çocukların, fotoğrafını çeken muhabirin elindeki makinayı silah zannederek ellerini havaya kaldıran kızın, bombaların yerle bir ettiği enkazın altından çıkarılan Umran’ın özü aydın olsun. Zalimlerin sakat bıraktığı ve imkansızlıklardan dolayı konserve kutularını kendisine bacak yapan Maya’nın, Guta’da kimyasal silahlarla şehit edilen çocukların gözü aydın olsun.
Suriye’nin gerçek sahipleri için asıl iş şimdi başlıyor. Öncelikle Siyonist yılanın başını bölgeye sokmasının önüne geçilecek adımları atmalıdır. Bunun için de muhalif guruplar arasında birlik ve beraberlik şart. Üst aklın söylediklerine birebir uyum da… Bununla birlikte Kuzey Suriye’deki terör örgütünün kontrolünde bulunun özellikle de petrol yataklarının yoğun olduğu bölgeler de bir an önce özgürlüğüne kavuşturulmalı ve gerçek sahipleri tarafından yönetilmelidir. Bununla birlikte ülkedeki değişik inanç guruplarına ve etnik kökenlere de şefkatle yaklaşılmalı ve zalimler ile inanç sahipleri arasındaki fark dosta düşmana bir kez daha gösterilmelidir.
Değişen dünya düzeninde yeni Suriye yönetimi en yakın dostu ve müttefiki Türkiye ile yol yürümelidir. Dünyada en çok Suriyeliyi misafir eden ülke olan Türkiye’nin ayrılmaz bir parçası olmalıdır Suriye. Aksi halde yine bir emperyalist zalimin kucağına otururlar ve zillet içerisinde bir 60 yıl daha özgürlüğü beklerler.
Daha önce ülkemizin eğitip, donattığı ve fetih müjdelerini Türk yapımı Aselsan telsizleri ile verenler özgürlüklerine nasıl kavuştuğunu unutmamalı.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türkiye Devleti’nin ve Türkiye’nin bekasını düşünen siyasetçilerin kendilerine nasıl sahip çıktığını unutmamalı.
Erdoğan’ın seçimleri kaybedebilme ihtimali belirdiği ve kafatası milliyetçiliği yapan siyasetçilerin rüzgarına rağmen “Savaş bitmeden Suriyelileri asla göndermeyiz. Bu insani de değil, İslami de değil” sözlerini unutmamalı.
Bütün emperyalistlerin, zalimlerin, diktatörlerin oyunlarını bozduk şükürler olsun. Daha önce PKK/PYD/YPG terörüne karşı bir güvenli bölge oluşturmak isterken bugün Siyonist rejimin korkacağı günleri görür olduk. Hesaplarını tersine çevirdik ve sözde vaat edilmiş topraklar hayallerini yerle bir ettik. Bu süreci doğru bir şekilde tamamlarsak şimdi onlar işgal topraklarında nasıl barınacaklar onu düşünsünler. Aynı kâbusu Suriye’deki terör sevdalıları da görmeye başlasa iyi olur.
Dünya vefalı Türk’ü bir kez daha gördü. Bu milletin evlatlarının beklenen olduğunu. Bir gece ansızın gelebileceğini…
İran’ın, Rusya’nın, Amerika’nın ve onların güdümündeki kukla örgütlerin balonu nasıl patladı hep birlikte gördük. Kâğıttan kaplanların yıkılışına şahit olduk. Rusya’nın bölgede kalması artık imkânsız. Şimdi Amerika’yı da Suriye’den göndermek gerekir. İran’ın da yapacağı bir şey kalmadı. Irak son zamanlarda zaten Türkiye ile uyum içinde.
Tarihin yazılışına şahitlik ediyoruz hepimiz. Duruş sahiplerine selam olsun. Suriye’nin sahiplerince yeniden fethi kutlu olsun.
Ne diyordu Erdoğan, Esad’a? "Ya! Beşar. Men dakka, dukka" (Çalma kapını, çalarlar kapını).
Ne diyordu Suriyeliler Esad’a? "Ey doktor şimdi sıra sende"
Biz de şöyle diyerek bitirelim; "Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes…"
Mübarek olsun…
YORUMLAR