ELLERİNİZ KURUSUN
Sarf edeceği ve belki sizlerin çok kaba bulabileceğiniz ama benim de, aslında daha fazlasını içimde, secdede ve yakarışlarımda söyleyeceğim okuyacaksınız diyerek başlamak istiyorum.
Evimize hiç bomba düştü mü? Hem de kırk yıllık birikimimizle yaptırdığımız incili, mercanlı değil, sadece yaşanabilir, en küçük ölçekli evimize; evet, uyurken ya da çocuklarımızla sohbet edip gülüşleriyle dünyamız aydınlanırken birden cehenneme dönen bir evimiz oldu mu?
Peki, gözlerimizin önünde katledilen yavrularımızdan birinin sedyede karın bölgesine doktorun eline aldığı kalemle adı soyadı ve bilgileri yazıldı mı? Ekmek kuyruğunda bekler gibi diğer katledilen çocuğumuza da aynı şekilde gözyaşları ve feryatlarımızla karnını açıp ismini yazdırmak için hiç sıra bekledik mi?
Ya da yanı başınızda; bizi bombalarla, soykırım yapıldığı anda duvarın hemen arkasında bize zalimliğin en zelil şeklini yaşatan kimselerin, mangal başındaki yaptıkları karşısında, bize doğru rüzgârın estirdiği etin dumanlarıyla gözyaşlarına boğulduk mu hiç?
Dünyamız, evimiz, bulunduğumuz yerler temiz olsun diye çocuklara eğitim verdiğimiz ve videoya aldığımız sabilerin daha yirmi dört saat geçmeden art arda yağan ölüm bombardımanında mis kokan naaşlarını gördük mü?
Eşinin, dört çocuğunun gözleri önünde katledilmesini tahayyül edebilir miyiz? Ettik mi? Edemeyiz. Neden? Çünkü biz onları ve olanları yaşamadık.
Her yer yangın, her yer yıkım, her yer acı, her yer feryat, her yer bomba ve kimyasal kokular, her yer yokluk, her yerde susuzluk, ekmeksizlik, yakacaksızlık ve insani temel ihtiyaçlarımızın engellendiği, bırakın on üç günü, bir saati yaşadık mı?
Yok yok! Böyle olamaz! Böyle olmamalı! Cümle alemin sadece “KINAMA” başlığı altında teslim olmuşluğunu kabul etmiyorum. Tükürüğümüzle boğacağımız bir güruhun bu kadar acımasızlığını, pervasızlığını, katliamını, soykırımını izlemek veya protestolara umut bağlayarak durdurulmasını hazmedemiyorum.
Ey çivisi çıkmış dünya!
Ey medeniyetleriyle övünen izansız insanlık alemi!
Ey yataklarında hayaller peşinde sürüklenen dangalaklar!
Ey timsah göz yaşlarıyla ve zehirli dilleriyle dünyayı kandırabileceğini zanneden şeref yoksunu, aşağılık insan suretindeki şeytanın piyade güçleri!
Ey zalimlerin çanağına yanaşan ve o kirli dünyadan medet bekleyen, zalimlerden de zalim olan sahtekârlar!
Ey seviyesizlikte, merhametsizlikte ve vicdansızlıkta tarihten silinmeyecek alçaklıklar yapan bozuk tohumlu yaratıklar!
Dünyaaa!
Yeter artık!
Daha ne bekleniyor aydınlığa kavuşmak için? Dua ise dua, yardım ise yardım; evet, tamam ama başka çıkış yolu yok mu bu mezalimi durdurmanın?
Olmalı kardeşim olmalı!
Dünya ekonomisinin yüzde seksenlik rezerv alanına sahip bir coğrafyanın ve aynı inanç ve iman etrafında olduklarını haykıran kimselerin sessizliği kuzuların sessizliği değildir. Bu sessizlik hayra alamet hiç değildir.
Ya Allâh aşkına söyleyin; hangi birimizi açık hava ceza evine koydular. Dünyaya açılan yirmi küsür kapımızdan sadece birisini açtılar. Açtılar dediğime bakmayın siz; oraya doğru sürgün edilirken hangi birimiz alçak bombardımanları yaşadık?
Biz vatan için, millet için, ümmet için ve zulme uğrayan tüm mazlumlar için dünyanın şah damarını kesecek bir milletimiz. Bizim atalarımız belli. Kadim geçmişimizi dünyada bilmeyen yok. Gittiğimiz nereye zulmü götürdük? Nereyi sömürdük? Nereyi istila ettik. Nereyi darmadağın ettik? Bulamazsınız ve söyleyemezsiniz. Size söylüyorum modern dünyanın modern Ebu Lehebleri!
Elbet bir Muhammedi ses yükselecek ve yankılandıracak her yeri!
Aksi sedası duyulacak yüzbinlerce haykırışla! Yeter artık! Vallahi yeter, billahi yeter!
Zalim kavim; her çağda zulmün liderliğini yapmış ve uşakları da onlara yardakçılık yapmış. Ama bu son zulmünüz olacak! Bir Muhammedi gelecek! Seyri değiştirecek bir medeniyet anlayışı ve çığı aklınızın alamayacağı şekilde büyüyecek! Ve bir hakkaniyet yayılacak. Tüm zulümatı darma dağın edecek.
Davaları İslâm düşmanlığı! Davaları Müslümanları dünyadan kazımak! Davaları kuduz salyalarını akıtıp da her yanı kendilerine esir etmek! Ama unuttuğunuz bir şey var!!!
Bakın asırlar öncesindeki bir zalim hakkında ne buyurulmuştur:
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Ebû Leheb'in elleri kurusun. Zaten kurudu. ﴾1﴿ Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı. ﴾2﴿ O, bir alevli ateşe girecektir, ﴾3﴿ Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir). ﴾4-5﴿
Ey Zalimler!
Ey Allâh’ın düşmanları!
Ey soykırımcı şerefsizler!
Sizin de elleriniz kuruyacak. Sizin de malınız ve kazandıklarınız sizlere fayda vermeyecek. Sizler de alevli ateşe gireceksiniz. Hem de yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşe gireceksiniz. Ve kim varsa sizin zulmünüzde sizinle birlikte yanınızda olan alayınız o ateşe gireceksiniz.
Ey soykırım yapıp da insanlıktan dem vuran şeytanın askerleri! Sizler, zalimlerin ta kendilerisiniz. Bilin ki her şeyi yoktan var eden Allâh, hesap gününün malikidir. Sizler hem bu dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayacaksınız.
Elleriniz kurusun!
Elleriniz kurusun!
Elleriniz kurusun!
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
YORUMLAR