Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog


BURASI DÜNYA, CENNET DEĞİL

09 Mart 2025 - 04:29

Dünya, adım adım geçilen bir yolculuktur. Kimi zaman dümdüz yolları, kimi zaman sarp yokuşları, kimi zaman da içinden çıkılamaz bataklıkları vardır. Bu yolda yürüyen her insan, ona serpilmiş altın ve mücevherleri görebilir; ama kimileri onları avuç avuç toplarken, kimileri de sadece seyre dalar. Oysa bu dünya ne altının ne de mücevherin asıl yurdu. Burası, geçici bir han, ebedî menzile giden bir koridordur.
 
Bazıları, dünyayı sonsuz bir huzur ve mutluluk diyarı zanneder. Zenginlik, sağlık, refah içinde yaşadığında “Cennet budur” der. Ama biraz acıyla karşılaşınca bu cennet hayali yerle yeksan olur. Çünkü burası dünya; burada gözyaşı, hüzün, ayrılık ve acı vardır. Bu yüzden, burada sonsuz bir saadet aramak, deniz suyuyla susuzluk gidermeye çalışmak gibidir.
 
Tıpkı servetini kaybedince hayattan umudunu kesen zenginler gibi… Oysa sahip olduklarımız bize ait değil, sadece emanettir. Geçmişte büyük saltanatlar süren nice krallar, sultanlar ve devlet adamları, bir gün hiç beklemedikleri bir hastalıkla ya da ani bir çöküşle her şeylerini kaybettiler. Kimi bu durumu kabullenip sabır ve tevekkülle yoluna devam etti, kimi ise sahip olduklarını kaybedince hayatın anlamını da yitirdi. İşte burası dünya, hiçbir şeyin kalıcı olmadığı bir sınav yurdu.
 
Lakin bu, dünyayı bütünüyle reddetmek anlamına da gelmez. Zira bu yolculuk, ahirete giden bir köprüdür. O yüzden, serpilmiş altınları ve mücevherleri toplamak, onları ceplere doldurup unutmak için değil, asıl yurdumuza yatırım yapmak içindir. Bu mücevherler bazen bir iyilik, bazen bir fedakârlık, bazen de Allah için akıtılan bir damla terdir. Riyayla elde edilecek bir şey değildir. İnsanları kandırarak elde edilebilecek bir yer değildir. Nefsini göklere çıkartarak kibrin zirvesine oturarak ulaşılabilecek bir yer değil. Kalbiyle dili arasında uçurum olan bir insan, ahirete temiz bir yüzle varamaz. Buradayken nefsinin peşinden gidip, kötülükleri alışkanlık haline getiren biri, son anda bir kurtuluş beklememelidir. Zira cennet, yalnızca samimi bir çabayla yapılan ibadetlerle ve teslimiyet dolu bir kalple kazanılır.
 
Dünya yolculuğundaki kimselerin en büyük hatası, burada ebedî kalacakmış gibi yaşamaktır. Çünkü bu yol uzun sanılabilir ama bir göz açıp kapayıncaya kadar da bitebilir. Kimimiz genç yaşta, kimimiz ihtiyarlıkta, ama neticede hepimiz bu dünya hanından yolcu edileceğiz. Öyleyse asıl mesele, yolculuğun süresi değil, bu süreyi nasıl geçirdiğimizdir. Sırmalı kaftanlar, ipek yataklar, pahalı saatler, enfes sofralar, önünde eğilerek gösterilen itibarlar kurtuluşun kilit taşlarından ziyade hesabı verilecek maddiyatlardır. Bugün burada size hürmet gösteren kimseler sanmayın ki sizlerin/bizlerin hata ve yakışıksız davranışlarını gördüklerinde kabul gösterip yanınızda/yanımızda kalmayı sürdüreceklerdir. Elimizle, dilimizle, gönlümüzle, amelimizle rezil ya da vezir olmamız hep bu dünyadaki yaşantımız ve kabullerimizle birlikte reddetmelerimizledir. Bazen zor gelir çok değer verilen birisinin hatalarını kabul etmek. Bazen es geçersin. Ama artık göze sokulacak derecede olunca da maalesef “dünyanın aldatıcılığına düştüm” demeniz/dememiz bizleri kurtarmayacaktır.
 
Sen, marazlı akılların, yıkılmış gönüllerin, yersiz öfkelerin, sebepsiz kavgaların, boşa harcanan ömürlerin olduğu bir mahallede yaşıyorsun. Bu mahallede “tamlık” bekleme. Bu mahallede “tamamlık” bekleme. Ama unutma ki, insan bu eksikliklerin içinde bile doğrulukla, adaletle ve iyilikle bir iz bırakabilir. Evet, bu dünyada tam bir huzur ve adalet olmayabilir, ama bu, senin elinden geleni yapmaman için bir bahane değildir. Küçük bir iyilik bile, karanlık bir dünyada yakılan bir ışık gibidir. Çünkü bu gördüklerin sadece ve sadece birer aracıdır. Aracıyı “amaç” kabul edilirse yolda kalan kimselerin hali nice olur. Ama bu seni umutsuzluğa sevk etmesin. Zira sen, dünyaya değil, ahirete aitsin. Dünyadan terhis edilene kadar vazifelisin. Her iyilik, her fedakârlık, her samimi dua, ahiret azığına eklenen bir hazine gibidir. Nimetleri heba etmemelisin. Yüce Allah’ın sana bahşettiği ilim nimetini başta kendini, sonra insanları kandırmak için kullanmamalısın. Temsil ettiğin misyonun haini olmamalısın. Seni aldatmasın ışıltılar, isminin önündeki nasıl ve nereden aldığın belli olmayan sıfatlarla ille de o olsun deyip de seçtiğin koltuğun varlığı seni “şereften” uzaklaştırmasın. Çünkü cennet aşkıyla yanan, dünyanın sadece Allah’ın rızasını kazanma yeri olduğunu bilenler, sahibi olduğu nimetlerin vesilesiyle şeref kazandığını bilir. Adının önüne hangi sıfat getirilirse getirilsin seni kurtarması mümkün değildir. Sahabelerin ve peygamberlerin hayatlarını anlatıp, onların fedakârlıklarını örnek gösterirken, kendi hayatında bu öğretilere ters bir yol izlemek büyük bir çelişkidir. Anlatılanları yaşamak yerine sadece tekrarlamak, insana gerçek bir değer kazandırmaz. Zira dillerde olanın kalplere sirayet etmediği bir yaşam, içi boş bir kabuktan ibarettir.
 
Ve gün gelir, hak vaki olunca “Haydi, aslî vatana gitme vakti” ibaresinin anlamını zerrelerine kadar anlayacak ve hissedeceksin. O an geldiğinde, ardına baktığında pişmanlık değil huzur görmek istiyorsan, dünyayı cennet sanarak değil, cennete açılan bir kapı bilerek yaşa. Çünkü burası dünya… Cennet değil!
Kalın sağlıcakla…
 
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
 
 

Reklam

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • ahmet AYYILDIZ
    7 saat önce
    Ellerine kalemine sağlik hayırlı ramazanlar dilerim
  • Gökmen Can
    6 saat önce
    Allah razı olsun kıymetli Müdürüm. Hayırlı günler diliyorum.