TOPLUMDAKİ ŞİDDET VE MANTIKSIZ OLAYLAR
Günümüz toplumumuzda artan şiddet olayları, mantıksızca sergilene davranışlar ve bizi biz yapan değerlerimizin kaybı, insanımızın pek çoğunun günlük yaşamlarında karşılaştığı sorunlar haline gelmiştir. Bu acayip absürt hadiseler yığınına şaşırmamak, toplumdaki bireylerin gördükleri olaylar karşısında duyarsızlaştıklarının ve verilen anlık davranışların bir refleks haline geldiği durumunun bir göstergesidir. Peki, toplum nasıl, niçin ve zaman bu noktaya geldi? Hangi sosyal, psikolojik ve kültürel faktörler bu değişimi tetikledi? Bu sorulara cevap ararken toplumsal değişimin pek çok dinamiği olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Dilerseniz konuyu daha da açalım:
İlle de Bencilik/Bencillik, Bireyselcilik ve Toplumun Paramparça Olması
Özellikle son çeyrek asırda bireyselcilik, modern (!) toplumların önemli bir özelliği olarak hayatımızda yer almaya başlamıştır. Şehirleşme, teknolojinin hızlı ilerleyişi ve küreselleşme gibi faktörler, insanların birbirlerinden uzaklaşmasına neden olup sürecin yani bireyselcilik/bencillik sürecinin çok hızlı ilerleyip yayılmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, insanlar arasındaki önemli değerlerden olarak görülen dayanışma, yardımlaşma ve empati gibi toplumsal bağlar zayıflamıştır. Bireyler, yalnızca kendi çıkarlarına odaklanarak sosyal bağlarını zayıflatmaktadırlar. Toplumun geneline yönelik sorumluluk hisleri kaybedilmektedir. Çağımızın baş belalarının ağababası haline gelen bireyselleşme, şiddet olaylarının artmasında önemli bir aktör olarak karşımızda sırıtmaktadır. Bunda da empati eksikliği ve toplumsal bağların kopması, bireylerin başkalarına karşı daha duyarsız ve saldırgan davranmasına zemin hazırlıyor.
Ah Medya Aahhh!
Yazılı, sözlü, görsel ve sosyal mecraların ortak adı olarak seslendirdiğimiz medya, toplumun şiddetle ilişkisini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkileyebilen güçlü araçtır. Şiddet içerikli haberler, diziler, filmler ve video oyunları, bireylerin şiddete karşı duyarsızlaşmasına sebep olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Şiddet denilen hayat karartan, psikolojileri alt üst eden, damları başa yıkan, gözlerde yaş ve iz bırakan şeylerin adeta sıradan bir olaymış gibi sunulduğunda, insanlar bu tür olayları bir müddet sonra normalleştirmeye başlamaktadırlar. Medyanın bu şekilde bir etkisi olmasının yanı sıra, sürekli olarak olumsuz ve şiddet içeren içeriklere maruz kalmak, bireylerde güven eksikliğine ve çaresizlik hissine neden olabilmektedir. Sonuç olarak da bireyler kendilerini korumak için saldırgan davranışları sergilemekten kaçınmayarak derin yaraları düşüncesiz failleri olup çıkabilmektedirler.
Ekonomide ve Sosyal Hayattaki Terazinin Bozuk Oluşu
Toplumdaki şiddetin ve mantıksız olayların artmasında, ekonomik zayıflıklar ve gelir gider dağılımındaki uçurumlar ve sosyal sosyal hayatın terazisindeki bozulmaların da rolü büyüktür. Gelir dağılımındaki dengesizlikler, fırsat eşitsizlikleri ve yoksulluk gibi sorunlar, bireylerin hayal kırıklığına uğramasına ve öfke biriktirmesine yol açmaktadır. İnsanlar, içinde bulundukları kötü ekonomik koşulları değiştiremediklerinde, bu öfkeyi çevrelerine yöneltmektedirler. Sosyal adaletsizliklerin artması, bireylerde meydana gelen haksızlık duygusunu pekiştirir ve bu da toplumdaki şiddeti tetikleyici bir unsur haline getirir.
Silik ve Niteliksiz Eğitimle Birlikte Ahlaki Değerlerin Uçurumlardan Düşüp Kaybolması
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar da toplumun ahlaki yapısının zayıflamasına neden olabilir. Eğitimin sadece akademik başarıya odaklanması, etik değerlerin ve empati duygusunun yeterince vurgulanmamasına yol açar. Ahlaki değerlerin bireylere aktarılmaması ya da yeteri kadar bu hassasiyetin üzerinde durulmaması, toplumsal sorumluluk bilincinin azalmasına neden olabilir. Ayrıca, eğitimde eşitlik/liyakat ilkesinin zedelenmesi, toplumsal gerilimi artırır ve şiddet davranışlarını tetikleyebilir.
Bireylerdeki Bilinçaltı Olumsuzlukların Depreşerek Ruh Sağlığı Sorunları Haline Gelmesi
Toplumda artan stres, depresyon, kaygı bozuklukları ve diğer ruh sağlığı problemleri de şiddet olaylarına katkıda bulunabilir. Ruh sağlığı hizmetlerine erişimin toplumsal bakış açısı münasebetiyle göz ardı edilmesi, kısıtlanması veya bu alandaki hizmetlerin yetersizliği, bireylerin öfke ve agresif duygularını kontrol edememesine neden olabilmektedir. Psikolojik desteğe ihtiyaç duyan bireylerin bu ihtiyaçlarını karşılayamaması, şiddet içeren davranışların artmasına yol açar.
Toplumsal Normların Işık Hızıyla Değişimi
Geçmişte toplumu bir arada tutan bazı normlar ve gelenekler, modernleşme süreciyle birlikte maalesef olumsuz yönde değişime uğradı. Geleneksel otorite figürlerine duyulan saygı azaldı, bireylerin davranışlarına yön veren toplumsal kurallar esneklik kazandı ve hatta laçkalaştı. Toplumsal normların bu şekilde değişmesi, bazı bireyler için ahlaki pusulanın kaybolmasına ve sınırların aşılmasına neden olmuştur. Sonrasında da öne geçilemeyen hadiselerin hızlı peş peşe yaşanması sonucu daha dramatik halde gözler önüne sermektedir.
Yani nihayetinde dostlarım demem o ki; toplumda meydana gelen şiddet olaylarının ve mantıksız davranışların artışı, birden çok faktörün bir araya gelmesinin bir sonucudur. Bireyselleşmenin artması, medyanın şiddeti normalleştirmesi, ekonomik eşitsizlikler, eğitimdeki ahlaki gerileme ve ruh sağlığı sorunları gibi unsurlar, toplumdaki huzursuzluğu derinleştiriyor. Bu sorunları çözebilmek için toplumsal dayanışmayı yeniden güçlendirecek, empatiyi ve ahlaki değerleri ön plana çıkaracak adımlar atılması gerekmektedir. Eğitimde ahlaki değerlere daha fazla yer verilmesi, ekonomik adaletin sağlanması ve psikolojik destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması, şiddet olaylarını azaltma yolunda atılacak önemli adımlardır.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog Yazar
YORUMLAR