HAYATI NE KADAR ANLAYABİLDİK?
Sosyolojik ve Psikolojik Bir İnceleme
Sesli Makale Dinle
İnsan yaşamı, tarihin her döneminde filozoflar, sosyologlar ve psikologlar tarafından derinlemesine incelenen ve tartışılan bir olgudur. Etnik kökeni, milliyeti ve meşrebi ne olursa olsun sadece bir yere, bir mekâna sığdırılmamış bir olgu! Hayatı anlamlandırma çabası, bireysel varoluşun anlamı kadar toplumsal yapılar ve bu yapılar içinde bireyin rolünü de kapsayan bir açıklama ve anlama yangınıdır. Bu makalemizde hem sosyolojik hem de psikolojik perspektiflerden yola çıkarak, hayatı ne kadar anlayabildiğimiz sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Bu bağlamda bireylerin kendi varoluşlarına, topluma ve çevrelerine dair algılarını nasıl şekillendirdiklerini görmeye çalışacağız.
Öncelikle Sosyolojik Perspektif Diyelim: Toplum ve Bireyin Etkileşimi
Sosyoloji, iki kişinin bir araya gelmesiyle konusu başlayan, bireyin toplum içindeki konumunu ve toplumla olan etkileşimini inceleyen bir bilim dalıdır. Hı, aslında “Bilimlerin Prensesi” olan sosyolojinin konusunu açıklamak bu kadar kısa değil, bunu muhakkak bilmelisiniz. Toplumsal yapılar, normlar, değerler ve kültür bireyin yaşamını şekillendirirken, birey de bu yapılar içinde kendine bir yer bulma çabası içindedirler ve türlü statüler ve rollerle hayata devam eder. Aslında bakacak olursak hayatın anlamı sosyolojik açıdan, büyük ölçüde toplumsal roller, sınıf farklılıkları ve kültürel kodlar ile şekillenir.
Peki, Toplumsal Roller ve Kimlik Ne Demek Oluyor?
Toplumsal roller, kişilerin yaşamlarını anlamlandırmalarında önemli bir etkendir. Her birey, içinde bulunduğu toplumun beklentileri doğrultusunda bir dizi rol üstlenir/üstlenmek zorunda kalabilir. Birçok grup içinde yaşamını sürdüren birey aile içindeki rolü, mesleki yaşamındaki rolü, arkadaş çevresindeki rolü gibi rollere sahiptir. Bu roller, bireyin kendisini nasıl algıladığını ve yaşamını nasıl anlamlandırdığını belirler. Modern toplumlarda (!), bireylerin bu rolleri sürekli sorgulaması ve değiştirmeye çalışması da yaşamın anlamı üzerinde derin etkiler yaratır. Bilimsel terminolojide yerini alan “Akışkan Modernite” kavramı bu değişkenliği açıklamak için önemli bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda modern dünyada bireyin sabit kimlikler oluşturma şansı neredeyse “yok” a inmiş, bu da bireylerin hayatın anlamını sorgulamasına neden olmuştur.
Kültürel Kodlar ve Değerler Diye Bir Şey Var
Her toplum, bireylerin anlam dünyasını şekillendiren bir dizi kültürel kod ve değere sahiptir. Kültürel kodlar, toplumsal ilişkiler ağında nelerin kabul edilebilir ve nelerin edilemez olduğunun belirleyicisi iken, değerler de bireylerin yaşamda neleri önemli bulduklarını belirler. Teorisyen, sosyolog ve düşünür olan Max Weber’in belirttiği gibi, kültürel değerler bireylerin yalnızca ekonomik yaşamlarını değil, aynı zamanda hayatın anlamı üzerine düşüncelerini de şekillendirir. Günümüz toplumlarında bireylerin bu değerlerle çatışma yaşamaları, hayatı anlamlandırma sürecinde büyük bir belirsizliğin oluşmasına neden olmuştur.
Bir de Psikolojik Perspektiften Bakalım Ne Dersiniz? Bireyin İçsel Dünyası Diyorum!
Psikoloji, bireyin davranışları arasında yatan neden sonuç ilişkisine dayalı olarak, bireyin içsel süreçlerini ve bu süreçlerin davranışlarına olan etkilerini inceleyen bir bilim dalıdır. Yaşamı anlamlandırma, bireylerin içsel dünyalarıyla yakından ilişkilidir. Özellikle gelişim psikolojisi, bireylerin yaşamlarının farklı dönemlerinde bu anlamlandırma süreçlerinin nasıl değiştiğini inceler.
Mesela Abraham Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” teorisi, bireylerin yaşamı nasıl anlamlandırdıklarına dair bir çerçeve sunar. Maslow’a göre insanlar, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kendilerini gerçekleştirme arayışına girerler. Bu, bireylerin yaşamın anlamını bulmaya çalıştıkları bir süreçtir. Kendini gerçekleştirme, bireylerin potansiyellerini en üst düzeye çıkardıkları, anlamlı ilişkiler kurdukları ve kendilerini topluma katkıda bulunarak gerçekleştirdikleri bir evre olarak kabul edilir. Bu bağlamda, hayatı anlamak, anlamaya çalışmak, anlamlandırmak, bireylerin bu ihtiyaçlarını ne derece karşılayabildikleri ile ilişkilidir. Yani “düşün-taşın dur” meselesi gibi.
İzzet isminde arkadaşımın hediye ettiği bir kitap aklıma geldi şu an: “İnsanın Anlam Arayışı” adlı eser, bireylerin yaşamı anlamlandırma sürecinde yaşadıkları krizleri ve zorlukları ele alır. Yazarı olan Frankl, insanların yaşadıkları en zor koşullarda bile bir anlam bulma ihtiyacı hissettiklerini söyler. Ona göre, anlam bulma çabası, insan varoluşunun merkezindedir. Yaşamın anlamı, her birey için farklı olabilir, ancak bu anlam arayışı evrenseldir. Yaşamı ne kadar anlayabildiğimiz sorusu, bir anlamda, bu anlamı ne kadar bulabildiğimizle ilgilidir. Yani; “düşün-taşın-bul” meselesi.
Peki, Bireysel ve Toplumsal Anlam Arayışının Kesiştiği Noktalar Olabilir mi?
Bireylerin yaşamı anlamlandırma süreçleri gerek bireysel gerekse de toplumsal düzeyde gerçekleşir. Bireylerin kişisel deneyimleri ve iç alemleri, toplumsal yapılarla ve kültürel değerlerle sürekli bir etkileşim halindedir. Modern toplumlarda (!) bireylerin bu etkileşim sürecinde yaşadıkları en büyük zorluk, geleneksel değerlerin ve kimliklerin çözülmesiyle birlikte ortaya çıkan anlam kaybıdır. Hem de öyle bir zorluktur ki sanırım benim yaşımda olanlar ve benden büyüklerim bunu gayet iyi bilirler. İliklerine kadar hissederler.
Modern ötesi toplumlar diye tanımlanan postmodern toplumlarda, bireylerin yaşadığı “anlam krizleri” sıkça tartışılmaktadır. Modern dünya denilen yerde adeta gerçekliğin yerini simülasyonların aldığını söyleyebiliriz. Hatta bunun da bireylerin yaşamlarının ve yaşamın anlamını sorgulamalarına yol açmaktadır. Yaşamı anlamak giderek daha zor bir hale gelmektedir. Çünkü bireyler artık gerçeklikle değil, kendilerinin bir yansıması ya da içlerindeki diğer kendileriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu da “çıkılmazın çıkılmazı” ya da “dönülmez akşamın ufku” demek gibi bir anlama geliyor.
Nihayetinde dostlar, hayatı ne kadar anlayabildiğimiz sorusu, bireylerin iç alemleri ve toplumsal yapılarla olan etkileşimleri çerçevesinde yanıtlanabilir. Sosyolojik olarak, toplumsal normlar, değerler ve roller bireyin yaşamını anlamlandırmalarını şekillendirirken; psikolojik olarak da bireylerin ihtiyaçları, krizleri ve kendini gerçekleştirme süreçleri/çekişmeleri bu anlamlandırma sürecinin temel taşlarıdır. Günümüz dünyasında, yaşamın anlamına dair sorular daha karmaşık hale gelmiş olsa da bireylerin bu anlamı bulma çabası “non stop” yani durmadan devam etmektedir. Hayırlısı bakalım; doğru düşünen, iyi olan bulsun diyelim.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
YORUMLAR