Öz Güven mi, Öz Denetim mi? -2-
Prof. Dr. Jean M. Twenge’ye göre bahsini ettiğimiz bu temelsiz öz güven, gençlerde zamanla narsisizme varan bir bencilliğe ve kibire sebep olmasına karşılık somut olarak gencin ortaya koyduğu hiçbir başarısı olmuyor. Günümüzde çocuklar, özellikle lise dönemine kadar çok basit ve ciddiyetsiz bir eğitim sisteminin içine giriyorlar. Sınıfta kalmanın imkânsız olduğu, yılda bir gün bile okula gelmişse sınıftan geçebileceği, her karne döneminde şişirilmiş notlarla takdir ve teşekkür belgeleriyle evine dönen çocuklarımız, başarısızlığı tatmadan ve hayatın en önemli becerilerinden olan başarısızlıkla mücadele etmeyi öğrenmeden ergenliğe giriyorlar.
Ergenliğin beraberinde getirdiği birçok yeni durumla beraber ilkokul ve ortaokula nispeten daha zor olan lise müfredatıyla karşılaşan gencimiz daha önce hiç almadığı düşük notlarla karşılaşmaya başlıyor. Ama malum telkinlerin etkisiyle her şeyi yapabileceği inancından dolayı başarısızlığıyla yüzleşip yeniden denemeye çalışmak yerine düşük notu kendisi dışındaki nedenlere bağlamaya başlar. Hayat sadece ders notlarında değil her konuda ona kötü davranmaktadır. “Coğrafya kaderdir” deyip büyük potansiyeline ve zekâsına rağmen yanlış ülkede doğduğunu ve yurt dışında olmuş olsaydı kesinlikle kıymetinin bilineceğini düşünerek ders çalışmak yerine yurt dışına nasıl gidebileceği üzerine hayallere dalıyorlar.
Eğitim sisteminin, ebeveynlerin, sosyal medyanın ve uzmanların öz güvene yaptıkları aşırı vurgu maalesef öz denetimsiz bir öz güvene daha doğrusu temelsiz bir özgüvene neden olmaktadır. Öz güven elbette çok kıymetlidir ancak öz denetim, öz güvenden daha önemli ve önceliklidir. Öz denetimin en önemli ayakları da kendini tanımak, hayatın gerçeklerini bilmek, sorumluluklarını yerine getirmek ve yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşmektir. Biz bu dört temel ayağı sağlamadan evlatlarımıza öz güven pompalarsak karşımıza lafta her şeyi yapabilecek ama imkân sağlanmadığı için değeri bilinmeyen bir cevher olduğunu sanan bir genç profiline kendimizi hazırlamalıyız.
Bu gençlere göre her türlü başarısızlığın nedeni dış sebeplerdir. Tüm imkânlar başkaları tarafından önlerine serilmelidir. Gencimiz sürekli başkalarını eleştirmekle, suçlamakla meşguldür. Eleştiri silahını bir defa olsun kendine doğrultup öz eleştiri yapmayı aklına getiremez. Zira o bu zamana kadar eve hep takdir belgeleriyle gelmiştir. O zaten mükemmeldir. Evinde yatağını bile toplamaktan aciz olan bu gencimize imkân sağlanırsa dünyayı toparlayabilecektir. Nasılsa annesi o yatağı toplamaya devam edecektir. Evladı yeter ki okusun bütün sorumluluklarını ben yerine getiririm diyen cefakâr annemiz başarı ile öz denetimin ne kadar yakından alakalı olduğunu bilmiyordu tabi.
Sağlıklı olan, öz denetim ve öz güvenin birbirlerini karşılıklı beslemesidir. Yapabildiğini gördükçe öz güveni artan genç; öz güveni arttıkça da daha fazla yapabilmeye gayret eder. Bu süreçte karşılaşabileceği başarısızlıklara da göğüs germeyi, hatalarıyla yüzleşmeyi, öz eleştiri yapmayı öğrenir.
Öz güvenin aşırı vurgulanarak öz denetimin değersizleştirilmesi ne kadar hatalı ise öz denetimin vurgulanıp öz güveni ihmal etmek de o kadar büyük hatadır. Birinci durumda yukarıda bahsini ettiğimiz genç profili ortaya çıkarken ikinci durumda da riskten kaçan, kendine asla güvenmeyen, başkaları tarafından sürekli onaylanma gereksinimi duyan bir profil karşımıza çıkar. Gözlemlerime göre ikinci profile sahip olan insanlar anne baba olduklarında “ben yaşayamadım evladım yaşasın” diyerek tüm imkânları çocuklarının önüne hesapsızca seren öz denetimsiz öz güvene kapı aralayan ebeveyn profili oluyor. Tabi herkes öyledir diyemem ama genel itibariyle böyle olduğuna çokça şahit oluyorum.
Geçmişte yaşadığı mahrumiyeti evlatlarına yaşatmamak adına evlatlarını tozpembe bir dünyada sorumluluktan azade bir biçimde büyüten anne babalar maalesef şişmiş egolarıyla dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan gençlere hizmetçi oluyorlar. Her iki durum da sonuçları itibariyle felakettir. Biz dengeli bir biçimde evlatlarımızla olan ilişkimizi düzenleyeceğiz. Onlar başardıklarında sevineceğiz ancak başarısız olduklarında ise sorumluklarını hatırlatarak yeniden işe koyulmaları için teşvik edeceğiz. Ve her durumda yanlarında olacağımızı göstereceğiz.
Ergenliğin beraberinde getirdiği birçok yeni durumla beraber ilkokul ve ortaokula nispeten daha zor olan lise müfredatıyla karşılaşan gencimiz daha önce hiç almadığı düşük notlarla karşılaşmaya başlıyor. Ama malum telkinlerin etkisiyle her şeyi yapabileceği inancından dolayı başarısızlığıyla yüzleşip yeniden denemeye çalışmak yerine düşük notu kendisi dışındaki nedenlere bağlamaya başlar. Hayat sadece ders notlarında değil her konuda ona kötü davranmaktadır. “Coğrafya kaderdir” deyip büyük potansiyeline ve zekâsına rağmen yanlış ülkede doğduğunu ve yurt dışında olmuş olsaydı kesinlikle kıymetinin bilineceğini düşünerek ders çalışmak yerine yurt dışına nasıl gidebileceği üzerine hayallere dalıyorlar.
Eğitim sisteminin, ebeveynlerin, sosyal medyanın ve uzmanların öz güvene yaptıkları aşırı vurgu maalesef öz denetimsiz bir öz güvene daha doğrusu temelsiz bir özgüvene neden olmaktadır. Öz güven elbette çok kıymetlidir ancak öz denetim, öz güvenden daha önemli ve önceliklidir. Öz denetimin en önemli ayakları da kendini tanımak, hayatın gerçeklerini bilmek, sorumluluklarını yerine getirmek ve yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşmektir. Biz bu dört temel ayağı sağlamadan evlatlarımıza öz güven pompalarsak karşımıza lafta her şeyi yapabilecek ama imkân sağlanmadığı için değeri bilinmeyen bir cevher olduğunu sanan bir genç profiline kendimizi hazırlamalıyız.
Bu gençlere göre her türlü başarısızlığın nedeni dış sebeplerdir. Tüm imkânlar başkaları tarafından önlerine serilmelidir. Gencimiz sürekli başkalarını eleştirmekle, suçlamakla meşguldür. Eleştiri silahını bir defa olsun kendine doğrultup öz eleştiri yapmayı aklına getiremez. Zira o bu zamana kadar eve hep takdir belgeleriyle gelmiştir. O zaten mükemmeldir. Evinde yatağını bile toplamaktan aciz olan bu gencimize imkân sağlanırsa dünyayı toparlayabilecektir. Nasılsa annesi o yatağı toplamaya devam edecektir. Evladı yeter ki okusun bütün sorumluluklarını ben yerine getiririm diyen cefakâr annemiz başarı ile öz denetimin ne kadar yakından alakalı olduğunu bilmiyordu tabi.
Sağlıklı olan, öz denetim ve öz güvenin birbirlerini karşılıklı beslemesidir. Yapabildiğini gördükçe öz güveni artan genç; öz güveni arttıkça da daha fazla yapabilmeye gayret eder. Bu süreçte karşılaşabileceği başarısızlıklara da göğüs germeyi, hatalarıyla yüzleşmeyi, öz eleştiri yapmayı öğrenir.
Öz güvenin aşırı vurgulanarak öz denetimin değersizleştirilmesi ne kadar hatalı ise öz denetimin vurgulanıp öz güveni ihmal etmek de o kadar büyük hatadır. Birinci durumda yukarıda bahsini ettiğimiz genç profili ortaya çıkarken ikinci durumda da riskten kaçan, kendine asla güvenmeyen, başkaları tarafından sürekli onaylanma gereksinimi duyan bir profil karşımıza çıkar. Gözlemlerime göre ikinci profile sahip olan insanlar anne baba olduklarında “ben yaşayamadım evladım yaşasın” diyerek tüm imkânları çocuklarının önüne hesapsızca seren öz denetimsiz öz güvene kapı aralayan ebeveyn profili oluyor. Tabi herkes öyledir diyemem ama genel itibariyle böyle olduğuna çokça şahit oluyorum.
Geçmişte yaşadığı mahrumiyeti evlatlarına yaşatmamak adına evlatlarını tozpembe bir dünyada sorumluluktan azade bir biçimde büyüten anne babalar maalesef şişmiş egolarıyla dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan gençlere hizmetçi oluyorlar. Her iki durum da sonuçları itibariyle felakettir. Biz dengeli bir biçimde evlatlarımızla olan ilişkimizi düzenleyeceğiz. Onlar başardıklarında sevineceğiz ancak başarısız olduklarında ise sorumluklarını hatırlatarak yeniden işe koyulmaları için teşvik edeceğiz. Ve her durumda yanlarında olacağımızı göstereceğiz.
YORUMLAR