AFET SONRASI DÖRT EVRE VE RAMAZAN
6 Şubat ve sonraki süreçte milletçe büyük bir travma yaşadık. Birçok vatandaşımızda bu travmanın uzun süreli etkileri de olacak maalesef. Ancak bu etkiler sağlıklı bakış açısı, yardımlaşma, zaman ve doğru rehberlik ile aşılabilir. Depremler her yaş düzeyinde farklı etkiler bıraktı. Yani bir ergen ile çocuğun depremi algılaması çok farklı. Haliyle bu durum her bir yaş grubuna farklı yaklaşılması gerektiğini bize anlatıyor.
Depremin ilk gününden itibaren milletçe büyük bir dayanışma içine girerek yardımlaşmanın eşsiz örneklerinden birini daha göstermiş olduk. Hızla bencil bir bireyselleşmeye doğru giden dünyada hala umut ışığının olduğunu görmek ayrı bir mutluluk verdi hepimize. Depremzede olduğu halde kendi kayıplarını unutup başka insanların yardımına koşan, arama kurtarma faaliyetleri başta olmak üzere her türlü yardıma canla başla koşan sayısız insanımızın varlığına şahit olduk. Bu durum milletimizin hala bilinçaltında var olan “muhtaca el uzat” telkininin ve yaratılışında var olan iyilik yapmanın tezahürüydü. Tarih boyunca din, dil, ırk vs ayrımı yapmadan muhtaca el uzatarak aslında fıtratındaki kodlara uyan milletimiz, ihtiyaç anında tarihten gelen bu güzel alışkanlığından dolayı yardım etmeyi kuvveden fiile dökmeyi hızlı şekilde başardı.
Afet sonrası psikolojik süreçleri 4 evrede inceleyebiliriz. Aslında bu evreler yukarıda bahsettiğimiz fıtrat kodlarımızda yer alan ve ihtiyaç anında üzerinde çok düşünülmeden hemen harekete geçiren reflekslerimizle yakından alakalıdır. Bu evrelerden ilki, kurtarma/kahramanlık evresidir. Bu evre afetten hemen sonrasından başlayarak 3-4 gün boyunca süren bir evredir. Burada afet sonrasında insanlar organize olmayı beklemeden ellerini ulaştırabilecekleri kim varsa ona el uzatmaya çalışırlar. Kendi acılarını o anda bilinçdışı bir biçimde bastırıp hala hayatta olan başka insanları enkaz altından kurtarmaya ya da bir yudum su ulaştırmaya çalışırlar. Bu süreç organizasyonun ve profesyonel ekiplerin sahaya inmesiyle yerini ikinci evreye bırakır.
İkinci evre, balayı evresidir. Bu evrede sahada artık yetkili kurumlar hâkimiyet kurmuştur ve arama kurtarma faaliyetleri büyük oranda bittiği için yetkili kurum ve kuruluşların ilgileri artık tamamen hayattaki afetzedelere yönelir. Bu süreçte yardımlar fazla fazla gelir. Barınma ihtiyacı geçici de olsa halledilmiş olur. Gelen yardımların rutini oluşmuştur ne zaman hangi yardım geleceği bellidir. Rutinlikten kaynaklı bir huzur atmosferi oluşur. Bu evrede afetzede, hayatta olmasına ve hayatta kalan yakınlarının varlığına sevinir ve tüm ülkenin gündeminde oldukları için onlara üzülen, onlar için bir şeyler yapan birilerinin varlığını görerek “yalnız olmadıklarını” hisseder. Bu hisler de afetzedeyi yatıştırır. Balayı evresi ortalama 1,5 ay kadar sürer ve yerini yavaş yavaş üçüncü evreye bırakır.
Üçüncü evre hayal kırıklığı/ara dönem evresidir. Bu evrede artık afet yardımları ilk iki evrede olduğu kadar fazla gelmiyordur. Aynı zamanda ülkenin afetten etkilenmeyen diğer kesimi için de gündem değişmeye başlamıştır. Gönüllü olarak yapılan yardımlar ve gönüllü yardımseverler de kendi şehirlerine dönmüştür. Sahada devletin yetkili kurumlarıyla kurumsallaşmış güçlü yardım kuruluşları dışında pek kimse kalmamıştır. Şehir boşalmıştır ve afetzedeler kendi başlarına kalmış gibi hissetmeye başlarlar. Gündemin değişmesi doğaldır ancak bu afetzedeler açısında “unutulmak” manasına geldiği için içlerinde bir öfke oluşmaya başlar.
Hayal kırıklığı evresinin çabucak atlatılabilmesi için afetzedelerin yalnız hissetmemeleri adına ve kendilerini terk edilmiş görmemeleri için yeniden toplumsal bir refleksle yardım elinin onlara uzatılması gerekir. Bu sefer uzatılan yardım elinin manası farklıdır. Bu daha çok manevi bir yardımdır. Ve yalnız olmadıklarını, terk edilmediklerini hissettirmek içindir. Bu toplumsal refleksin kaynağı da ancak toplumun üzerinde ittifak ettiği ve benimsediği değerler üzerinden başlatılıp organize edilebilir. Bu özelliğe sahip yegâne değerimiz ise dinimiz İslam’dır.
Evre olarak ümitsizliğin arttığı, terk edilmiş hissedilen bu döneme yardımlaşmanın, birlik ve beraberliğin, Allah’a kulluk lezzetinin en üst seviyeye çıktığı Ramazan-ı Şerifin tevafuk etmesini Allah’ın rahmetinin bir cilvesi olarak görüyorum. Ramazan, hayal kırıklığı evresine Hızır gibi yetişerek unutulmaya yüz tutan afetzede kardeşlerimizi gündeme tekrar getirdi. Beraber yapılan iftarlar, kılınan teravihler, yapılan zekât, fitre yardımları vesilesiyle depremin ilk günlerindeki gibi bir yardımlaşma seferberliği yeniden başladı. Bu yardım seferberliğinin manevi yönü daha ağır bastığı için de afetzedeler üzerinde bıraktığı olumlu etki daha kalıcıdır. Üstelik ramazan bayramıyla bu etki perçinlenerek çok daha köklü hale gelecektir inşallah. Ramazanı tam da hayal kırıklığı evresine denk getirerek yalnızlık bulutlarını dağıtan Allah’ın her işinin hikmetlerle dolu olduğunu bir kez daha müşahede ediyoruz.
Hayal kırıklığı evresinin Ramazan vesilesiyle daha az yıkıcı atlatılması ve daha kısa sürmesi dördüncü ve son evre olan toparlanma evresine girişi hem hızlandırır hem psikolojik olarak toparlanmak için daha güçlü bir zemin hazırlar. Hayal kırıklığı evresi ne kadar çabuk atlatılabilirse toparlanma evresine giriş de o kadar hızlı olur. Toparlanma evresinde afetzedeler artık kalıcı konutlarının yapımlarını beklerler, yas süreçlerini yaşayıp tamamlarlar, geçinmek adına iş aramaya başlar ya da işlerine devam ederler, çocuklar okullarına başlarlar. Bahsini ettiğimiz toparlanma evresi maddeleri aynı zamanda devletimizin bu süreçte yapması gereken hizmetleri de ortaya koymaktadır. İnsanlar ne kadar çabuk okula başlar, iş sahibi olur ve evlerine kavuşurlarsa o kadar çabuk iyileşirler. Tüm bunlara rağmen psikolojik olarak toparlanmakta zorluk çeken insanlarımız elbette olacaktır zira robottan değil insandan bahsediyoruz. Bu açıdan psikolojik olarak toparlanmakta zorluk çeken vatandaşlarımıza da devletin ücretsiz terapi desteği kanallarını genişletmesi çok ama çok önemlidir.
6 Şubat ve sonraki süreçte milletçe büyük bir travma yaşadık. Birçok vatandaşımızda bu travmanın uzun süreli etkileri de olacak maalesef. Ancak bu etkiler sağlıklı bakış açısı, yardımlaşma, zaman ve doğru rehberlik ile aşılabilir. Depremler her yaş düzeyinde farklı etkiler bıraktı. Yani bir ergen ile çocuğun depremi algılaması çok farklı. Haliyle bu durum her bir yaş grubuna farklı yaklaşılması gerektiğini bize anlatıyor.
Depremin ilk gününden itibaren milletçe büyük bir dayanışma içine girerek yardımlaşmanın eşsiz örneklerinden birini daha göstermiş olduk. Hızla bencil bir bireyselleşmeye doğru giden dünyada hala umut ışığının olduğunu görmek ayrı bir mutluluk verdi hepimize. Depremzede olduğu halde kendi kayıplarını unutup başka insanların yardımına koşan, arama kurtarma faaliyetleri başta olmak üzere her türlü yardıma canla başla koşan sayısız insanımızın varlığına şahit olduk. Bu durum milletimizin hala bilinçaltında var olan “muhtaca el uzat” telkininin ve yaratılışında var olan iyilik yapmanın tezahürüydü. Tarih boyunca din, dil, ırk vs ayrımı yapmadan muhtaca el uzatarak aslında fıtratındaki kodlara uyan milletimiz, ihtiyaç anında tarihten gelen bu güzel alışkanlığından dolayı yardım etmeyi kuvveden fiile dökmeyi hızlı şekilde başardı.
Afet sonrası psikolojik süreçleri 4 evrede inceleyebiliriz. Aslında bu evreler yukarıda bahsettiğimiz fıtrat kodlarımızda yer alan ve ihtiyaç anında üzerinde çok düşünülmeden hemen harekete geçiren reflekslerimizle yakından alakalıdır. Bu evrelerden ilki, kurtarma/kahramanlık evresidir. Bu evre afetten hemen sonrasından başlayarak 3-4 gün boyunca süren bir evredir. Burada afet sonrasında insanlar organize olmayı beklemeden ellerini ulaştırabilecekleri kim varsa ona el uzatmaya çalışırlar. Kendi acılarını o anda bilinçdışı bir biçimde bastırıp hala hayatta olan başka insanları enkaz altından kurtarmaya ya da bir yudum su ulaştırmaya çalışırlar. Bu süreç organizasyonun ve profesyonel ekiplerin sahaya inmesiyle yerini ikinci evreye bırakır.
İkinci evre, balayı evresidir. Bu evrede sahada artık yetkili kurumlar hâkimiyet kurmuştur ve arama kurtarma faaliyetleri büyük oranda bittiği için yetkili kurum ve kuruluşların ilgileri artık tamamen hayattaki afetzedelere yönelir. Bu süreçte yardımlar fazla fazla gelir. Barınma ihtiyacı geçici de olsa halledilmiş olur. Gelen yardımların rutini oluşmuştur ne zaman hangi yardım geleceği bellidir. Rutinlikten kaynaklı bir huzur atmosferi oluşur. Bu evrede afetzede, hayatta olmasına ve hayatta kalan yakınlarının varlığına sevinir ve tüm ülkenin gündeminde oldukları için onlara üzülen, onlar için bir şeyler yapan birilerinin varlığını görerek “yalnız olmadıklarını” hisseder. Bu hisler de afetzedeyi yatıştırır. Balayı evresi ortalama 1,5 ay kadar sürer ve yerini yavaş yavaş üçüncü evreye bırakır.
Üçüncü evre hayal kırıklığı/ara dönem evresidir. Bu evrede artık afet yardımları ilk iki evrede olduğu kadar fazla gelmiyordur. Aynı zamanda ülkenin afetten etkilenmeyen diğer kesimi için de gündem değişmeye başlamıştır. Gönüllü olarak yapılan yardımlar ve gönüllü yardımseverler de kendi şehirlerine dönmüştür. Sahada devletin yetkili kurumlarıyla kurumsallaşmış güçlü yardım kuruluşları dışında pek kimse kalmamıştır. Şehir boşalmıştır ve afetzedeler kendi başlarına kalmış gibi hissetmeye başlarlar. Gündemin değişmesi doğaldır ancak bu afetzedeler açısında “unutulmak” manasına geldiği için içlerinde bir öfke oluşmaya başlar.
Hayal kırıklığı evresinin çabucak atlatılabilmesi için afetzedelerin yalnız hissetmemeleri adına ve kendilerini terk edilmiş görmemeleri için yeniden toplumsal bir refleksle yardım elinin onlara uzatılması gerekir. Bu sefer uzatılan yardım elinin manası farklıdır. Bu daha çok manevi bir yardımdır. Ve yalnız olmadıklarını, terk edilmediklerini hissettirmek içindir. Bu toplumsal refleksin kaynağı da ancak toplumun üzerinde ittifak ettiği ve benimsediği değerler üzerinden başlatılıp organize edilebilir. Bu özelliğe sahip yegâne değerimiz ise dinimiz İslam’dır.
Evre olarak ümitsizliğin arttığı, terk edilmiş hissedilen bu döneme yardımlaşmanın, birlik ve beraberliğin, Allah’a kulluk lezzetinin en üst seviyeye çıktığı Ramazan-ı Şerifin tevafuk etmesini Allah’ın rahmetinin bir cilvesi olarak görüyorum. Ramazan, hayal kırıklığı evresine Hızır gibi yetişerek unutulmaya yüz tutan afetzede kardeşlerimizi gündeme tekrar getirdi. Beraber yapılan iftarlar, kılınan teravihler, yapılan zekât, fitre yardımları vesilesiyle depremin ilk günlerindeki gibi bir yardımlaşma seferberliği yeniden başladı. Bu yardım seferberliğinin manevi yönü daha ağır bastığı için de afetzedeler üzerinde bıraktığı olumlu etki daha kalıcıdır. Üstelik ramazan bayramıyla bu etki perçinlenerek çok daha köklü hale gelecektir inşallah. Ramazanı tam da hayal kırıklığı evresine denk getirerek yalnızlık bulutlarını dağıtan Allah’ın her işinin hikmetlerle dolu olduğunu bir kez daha müşahede ediyoruz.
Hayal kırıklığı evresinin Ramazan vesilesiyle daha az yıkıcı atlatılması ve daha kısa sürmesi dördüncü ve son evre olan toparlanma evresine girişi hem hızlandırır hem psikolojik olarak toparlanmak için daha güçlü bir zemin hazırlar. Hayal kırıklığı evresi ne kadar çabuk atlatılabilirse toparlanma evresine giriş de o kadar hızlı olur. Toparlanma evresinde afetzedeler artık kalıcı konutlarının yapımlarını beklerler, yas süreçlerini yaşayıp tamamlarlar, geçinmek adına iş aramaya başlar ya da işlerine devam ederler, çocuklar okullarına başlarlar. Bahsini ettiğimiz toparlanma evresi maddeleri aynı zamanda devletimizin bu süreçte yapması gereken hizmetleri de ortaya koymaktadır. İnsanlar ne kadar çabuk okula başlar, iş sahibi olur ve evlerine kavuşurlarsa o kadar çabuk iyileşirler. Tüm bunlara rağmen psikolojik olarak toparlanmakta zorluk çeken insanlarımız elbette olacaktır zira robottan değil insandan bahsediyoruz. Bu açıdan psikolojik olarak toparlanmakta zorluk çeken vatandaşlarımıza da devletin ücretsiz terapi desteği kanallarını genişletmesi çok ama çok önemlidir.
YORUMLAR