Esra GÜL

Esra GÜL


Adana'nın Alnı'nın Akı; "Şıh  (Şeyh) Cemil Nardalı Konağı"

03 Ekim 2023 - 20:35


ADANA’NIN ALNI'NIN AKI; "ŞIH  (ŞEYH) CEMİL NARDALI KONAĞI"
Vakit gece, ay karanlık, yıldızlar sönük ve gece uzun Şair!
İçimdeki tarih şuuruna, yüreğimdeki coşkuya, kalemimdeki ince dokunuşa doğru ,yol aldım yine bir gece.... Yazın sıcağına, sonbaharın tatlı soğuğuna, kışın çetin ayazına, İlkbahar’ın çocuksu simasına rayızım ben. Burası Adana kıymetli okurlarım, dört mevsimi bir günde yaşatır, anlamayız bile... Yani diyorum ki, mevsimi yok kalemim'in, mevsimi yok kelâmım'ın. Okudukça, öğrendikçe kızasım, dokundukça yazasım, tarihine saygısı olmayan her kim varsa, düzenini bozasım geliyor.


Bazen dörtlük oluyor, bazen beyit, bazen de uzun uzadıya konuşuyor kalemim.
Ey Bulut! Haydi, şimdi boşalt içini, dök yüreğinde ne varsa, ben hazırım ıslanmaya, sen indirirken rahmetini ben de akıtayım gözlerimden, içimdeki kini, kiri, öfkeyi, nefreti...

Ey Yağmur! Sen yağ ki kurumuş topraklar üzerine, bende kurumuş ne kadar duygu varsa sulansın, yeşersin, filiz versin yeniden... Ey yağmur damlasıyla mis gibi kokan toprak! Sen yenilen, tazelen ki, bende toparlanıp yürüyeyim herdem yine, yeniden...


Sokak lambasının ışığından sızan damlalara şahitlik ediyorum. Başımı gökyüzüne kaldırıp, yüzüme çiseleyen yağmur damlalarını hissediyorum... Adana'nın Seyhan İlçesi, Akkapı mahallesindeyim. Geceye bir not bırakayım dedim. Baktım az kalıyor, çoklara doğru yolculuk yapmaya karar verdim.

Ve görünüyor koca yürekli insanların Konağı...


Burası Akkapı. Akkapı’da, ak bir yapı, şehrimizin alnının akı ;
" ŞEYH CEMİL NARDALI KONAĞI"
Adımlarım hızlanıyor birden ve kapıya koşuyorum hemen. Hep mi kapalı olur Allah' ım hüzün kokan kapılar... Tarih dolu yapılar… 
Yol güzel, yolcu hisli, yolculuk eşsiz, Kalem dertli, kelâm hüzünlü ve bir o kadar da onurlu.

Haydi, şimdi tarihe doğru yolculuk yapalım kıymetli okurlarım...


ŞIH (ŞEYH) CEMİL NARDALI KİMDİR?
Nüfusta resmî adı İsa’dır ancak Şeyh (Şıh) Cemil Nardalı olarak bilinir. Bu isim ona halk tarafından verilmiştir. 1875 yılında Adana’da doğan Nardalı’nın, babası Molla Mesut Efendi’dir. Özellikle Güney Adana’da saygın bir yeri vardır. Şeyh Cemil, ailesiyle birlikte sakin ve mütevazi bir yaşam sürerken, 43 yaşında (1918 yılında) kendisini Adana’nın Fransız ve Ermenilerden kurtuluş mücadelesinin içinde bulur.

Neden “NARDALI” Soyadı?
Kardeşleri, Fransız ve ermeni askerleri tarafından nar ağacı dallarıyla dövülerek öldürüldüğü için, bu acıları unutmamak adına “Nardalı” soy ismini almışlardır.
Bir “ KAÇ KAÇ “ Hikâyesi…
Henüz otuz yaşında bir Akkapı delikanlısı diye anılan, ulu bir kahraman olarak yâd edilen, Adanalı hemşeri ve din kardeşlerinin, Akkapı, Küçükoba, Mirzaçelebi, Bey Mahallesi, Mıdık ve Havuzlubahçe’de oturan, on binlerce Türk ve Müslüman’ın Fransız ve Ermenilere karşı can ve namusunu korumak için silaha sarılmaktan başka çare kalmadığına inanan Şeyh Cemil, Akkapı-Yolgeçen Köprüsü’nü kurarak, Sinan Paşa’dan silah almaya başlamıştı. Adana’nın ileri gelen birçok ailesi gibi, çoğunluğu fakir tabakadan oluşan insanlar, güvenli bölgelere geçiş yolunu arıyordu. Bütün ümit, bütün güven, Akkapı ve çevresinde silahlı kuvvetler meydana getirmiş olan Şeyh Cemil Efendi’deydi.


Mustafa Kemal Paşa’yı sever sayardı. Kurtuluş Savaşı’nın ilhamını ve direktifini O’ndan almıştı. İşgalin ardından görüştüğü Mustafa Kemal Paşa’dan “Görev” istediğinde Paşa O’na; “Git, mahalleni ve hemşerilerini koru” demişti. Akkapı’da böyle bir çete kuvvetinin Şeyh Cemil tarafından meydana getirilerek silahlandırıldığını Mustafa Kemal Paşa da biliyordu. Bu kuvvetleri daha da desteklemek, silah gücünü arttırmak gerekiyordu. Bu amaçla Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi dâhilinde Adana Merkez Cephe Kumandanı Sinan Paşa (Sinan Tekelioğlu) tarafından mümkün olan yardım Yolgeçen Bölge Komutanı Zeki Baltalı’ya yapılıyor, oradan da Şeyh Cemil Efendi’ye aktarılıyordu.

Kaç Kaç’ ta kaçan 80 bin Müslüman Türk’e kucak açan ve onları kurtaran, himaye eden bunun yanında Fransız mekanize birliklerini ve Ermeni Lejyon birliklerini durduran ve geri püskürten tek isim olarak, şehir savaşını başlatan, Mustafa Kemal’in güvendiği isim Şeyh (Şıh) Cemil Nardalı’nın, Akkapı mahallesinde bulunan, şu an gözlerim dolarak tarihini gözümde canlandırdığım, günlerce izleyip tefekkürden bıkmayacağım bu koca konak, o günlerde binlerce, on binlerce kişinin güvenli bir sığınağıydı. İşgalci güçlerin zulmünden kaçanlar, bu konağa sığınıyor, burada günlerce yiyip, içip, yıkanıp paklandıktan sonra koruma altında güvenli bölgelere geçiyorlardı. Şeyh Cemil Efendi gelenlerle tek tek ilgileniyor, onları teselli ediyor, bu kâbus dolu günlerin yakında sona ereceğini müjdeliyor, imanlarını ve inançlarını tazeliyordu. Ne muhteşem ve ne gıpta edilesi bir fedakârlık Allah’ım.

Mustafa Kemal Paşa Pozantı’da bir kongre yaparak o yörenin halkını da bilinçlendirip cesaretlendirerek milli mücadeleye katılmaya davet etmek istediğinde, Pozantı’ya gidebileceği tek bir yol vardı: “Obalar Yolu”. Obalar Yolu, Şeyh Cemil ve müfrezesinin kontrolündeki tek güvenli güzergâhın adı idi. Şimdiki adı “Akkapı” olan obalar yolundan 5 Ağustos 1920’de Mustafa Kemal Paşa Fevzi Çakmak Paşayla birlikte Pozantı’ya geldi. Onları karşılayan, güzergâhta ve Pozantı’da güvenliklerini sağlayan da Şeyh Cemil Nardalı idi. Makûs talihin yenilenmemesi ve güzel yarınlar için, Çukurova Halkı toplanacaktı. Bu nedenle insanlar da Pozantı’ ya Obalar yolundan Şeyh (Şıh) Cemil’in güvenli desteği ile ulaştırıldılar.

Böylece anlıyoruz ki eski adıyla Obalar Yolu bugünkü adıyla “AKKAPI” olan mahallemize, kurtuluş ve geçiş kapısı anlamında “AK KAPI” denmiştir.

Türkler çok büyük kayıplar vermişlerdir. Buna rağmen Kasım 1920 sonlarında Fransızları ağır yenilgiye uğratmayı başarmışlardır. Sonuç olarak Fransa, TBMM hükümetini resmen tanıyarak barış yoluna gitmiştir. Türk-Fransız Barış Antlaşması, 20 Ekim 1921’de Ankara’da yapılmıştır. Bu antlaşma gereğince 5 Ocak 1922’de Fransızlar Çukurova’dan tamamen çekilmişlerdir. Fransızlarla gidemeyen veya yerli olan Ermeniler de bölgeden kaçmışlardır.
Her yıl 5 Ocak’ta şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunu kutlamaktayız.

NEDEN “ KAÇ KAÇ”  İFADESİ ?
Akıllara Fransa büyük ihtilalindeki “Kaç Kaç” dramını getiren bu olay, Adana’da da yaşanıyordu.  O günlerde Adanalılara kaç kaç deniliyor ve insanların arkasından tüfeklerini ateşleyen sömürge askerleri, Müslümanlara kurşun yağdırıyorlar ve onları arkalarından vuruyorlardı.
Ebedi yolculuğa uğurlanan şerefli yolcu; “NARDALI”
Ölümü, Atatürk’ün ölümünün 17’nci yıldönümü gününe rastgelen, Şeyh Cemil 10 Kasım 1955’te 80 yaşında vefat etmiştir. O günün il yöneticileri Atatürk’ü anma töreninden çıkıp topluca Cemil Efendi’nin cenaze törenine katıldılar. Büyük bir törenle kaldırılan cenaze, o zamanın Adana Valisi Kazım ARAT, Belediye Başkanı Ali SEPİCİ, kent yöneticileri, yaşayan silah arkadaşları, ölmüş silah arkadaşlarının çocukları, binlerce Adanalının katılımıyla Akkapı’da toprağa verildi. Cenaze törenine eşi ile birlikte katılan Cephe Komutanı Sinan Paşa (Tekelioğlu) Şeyh Cemil’in tabutunu gözyaşları içinde uzun süre omzunda taşıdı. Mezarı başında duygulu bir konuşma yapan Sinan Paşa herkesi ağlattı. Şeyh Cemil NARDALI’nın kabri, Akkapı’da konağın karşı sokağında, Akkapı mezarlık yolu üzerinde bulunmaktadır. Vefatından sonra NARDALI’nın adı, bir caddeye ve ailesinin bağışladığı arsa üzerine yapılan bir okula verilmiştir.
Nardalı'nın,10 Kasım 1950 tarihinde çekilmiş bir fotoğrafının arkasında yazan şu yazı, durup bir kez daha düşündürüyor bu gece beni. " Hayat bir gözyaşıdır. Gelen bilmez, giden dönmez. Bu dünya bir rüyadan ibaret, rüzgâr eser ömür geçer."

Çok zor günler geçirdi Adanamız, Devletimiz, Milletimiz… Şehitlik mertebesine erişip, şahadet şerbeti içerken yiğit erler, bizler sadece dua edebiliyorduk. Bize kan kokan sokaklar onlara gül kokuyordu belki. Şehrin sokaklarının şahit olduğu renk ala boyanırken, gökyüzünde tebessüm eden melekler vardı belki...
İşte böyle acı kayıplarla dolu tarihimizin, şerefle onurla vatanını savunan, evini, canını, malını siper eden yiğitleri vardı. Bugün de böyle bir yiğidi ağırladı kalemimiz. Bu vesileyle; Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, Adanamızın Kahramanlarından Şeyh Cemil Nardalı ve bu vatan için mücadele etmiş tüm kahramanlarımızı, şehadete ulaşmış Aziz Şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Ruhları şad olsun...

Geceye damgasını vuran, bilinmez o sır;  "MALİK AMCA"
Konağın karşısında bir otobüs durağı, tekerlekli sandalyede bir yaşlı amca, üzerinde battaniye, öylece uyuyakalmış. Uyandırmaya çalışıyorum. Önce olmuyor, sonra bir sıkıntı mı var acaba diye çareler ararken, yanıp sönen ışıklardan fark edip yaklaşan bir polis aracını durdurup yardım istiyorum. İlgileniyorlar sağ olsunlar. Ve anlatıyorlar bir yandan da;
" Sessiz, kimsesizdir Malik amca. Yaşı 63'tür, çokça anons geçilir onun için. Bazen burada bir ölü var, bazen zarar gelir korkusuyla aranır 155. Zararı yok hanımefendi korkmayın. Evi barkı, kimi kimsesi yoktur. Gece, gündüz dışardadır. Yaş 65 olmayınca yardımcı olamıyoruz resmi başvurular için. Ya Akkapı Mezarlığı önünde, ya da konak önünde sabahlar. Hal hatır sorar ihtiyacını karşılarız. Selamlaşırız sonra da ayrılırız" diyorlar.
Onlara amcayı emanet edip geçiyorum karşı yola, konağın önüne ve devam ediyorum tefekküre. Belki evsiz barksız, belki dertli ve kimsesiz ama İç sesim diyor ki belki de nöbetteydi o yılların hatırına... Kim bilir...
"Ya Rabbi!" diyorum iç sesimle;  "Sen kimsesizlere mi bekletirsin böyle tarihi bir şeref kapısını. Adı Malik olan kulun biliyor mu alnı ak bu yapıyı?  Belki bilmiyor kendi ismin’in manasını, belki neden burada haberi yok ama hislerim diyor ki, Rabbim bir Malik koymuş bu Ak Kapıya. Tefekkürün böylesi geceye esir ediyor hislerimi. Bir yağmur damlası, bir damla gözyaşı oluveriyor ve karışıyor yağmur sularına...

Not: MALİK amca için valilikle görüşülmüş, gerekli yardım için başvurularda bulunulmuştur.
Bitmesini istemediğim bir yazıya ve duygu yüklü tarihe veda...
Bazen doğup büyüdüğün şehirde hiçbir hatıranın olmadığı mekânlar olur. Şaşırıp kaldığın, nasıl bilmem? Dediğin bi yer. Hatırası olmayan mekânlara,  yazarım - yazamam diye kendinle çekiştiğin ama görünce de kendinden geçtiğin ve sanki hep oralara aitmiş gibi hissettiğin, sonra da, kalemi açıp açıp, kâğıtları bitirdiğin anlarda buluverirsiniz kendinizi kıymetli okurlarım. İşte bu yazımızda böyle bir noktadaydık. Yazdık, yazdıkça ruhumuza tarihi kazıdık. Kâh duygulandık yağmura eşlik ettik gözyaşlarımızla, kâh tebessümü taktık önce yüreğimize sonra yüzümüze. Bu özel yapıyı, tarihe ismini şerefiyle yazan onurlu kahramanı sizlerle paylaşmakta benim için bir onurdu kıymetli okurlarım.

Tarihini unutma, unutturma! Sloganıyla sözlerime son verirken , “ŞEYH CEMİL NARDALI KONAĞI’NIN” sahip çıkılması gereken en nadide müzelerden birisi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İyi bir rehberle evlatlarımızın geleceğine ışık tutması için tanınmalı ve tanıtılmalıdır.
Geçmişini bilmeyen bir neferin, geleceğini inşaa etmesinin imkânsız olduğunu belirtmek isterim.
Bir başka tarihi dokuda buluşmak dileğiyle hoşça kalın sevgili okurlarım.
ESRA GÜL


Reklam

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Nur seda
    1 yıl önce
    Bir kere daha tarihi ruhumuzda hissettirdiğiniz için teşekkürler kıymetli öğretmenim
  • Vedat Kahyalar
    1 yıl önce
    Başından sonuna bir nefesle okudum adeta.Yüreginize, dilinize, kaleminize sağlik.