Allah, Ben-i İsrail kavmine Hz. Musa öncülüğünde, bugün vaat edilmiş topraklar denen Filistin çevresinde zalim bir kavim olduğunu ve Hz. Musa'ya kavmini alıp o zalim kavimle savaşmasını, o bölgeyi kendilerine yurt yapmalarını emretti. Hz. Musa bunu kavimine söylediğinde, kavmi "Ya Musa! Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz sonra geliriz" dediler. Yahudi Kavmi'nin bu nankörlüğü sebebiyle Allah 40 yıl onları çöle sürdü. Bir nevi rezil rüsva etti. Ta ki 40 yıl sonra yetişen yeni nesil "Ya Musa, nereye istersen gidelim, savaşalım" deyince Allah Filistin çevresindeki toprakları onlara yurt kıldı.
Toplum olarak ve Ümmet olarak çok zor imtihanlardan geçtik ve bu zor imtihanlar daha da devam ediyor. Sultan 2. Abdülhamid'den sonra ve özellikle hilafetin kaldırılmasından sonra Müslümanlar ciddi anlamda darmadağın oldular. Kurulan Müslüman devletlerin başına İngiliz, Amerikan, Fransız ajanları getirdiler. Doğal olarak İslam ülkeleri uzun süre başını kaldıramadı.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hükümetine gelene kadar Adnan Menderes, Turgut Özal ve Erbakan hükümetleri döneminde gerek dindar siyasiler gerekse dindar halk çok ciddi bedeller ödedi. Zor zamanlardan geçtiler. İmtihanları çetin oldu.
Erdoğan iktidar olup on yıl boyunca zulüm içerikli 301 vs. kanunları değiştirmeye çalışması ile biraz rahat nefes aldılar. Ancak Zaman gösterdi ki bu rahat nefes alma meselesi Müslümanlara çok da yaramadı. Çünkü zor zamanlarda insanlar mücadeleci bir ruha bürünür, kolay zamanlar ise rehavet getirir. Müslümanlar hiç olmadığı kadar rahata kavuştular. Fakat biraz mutlu olsalar da huzuru kaybettiler.
Yokluk imtihanını yenip varlık imtihanında boğulduk. Artık büyük şirketlerimiz var, büyük fabrikalar kurduk, büyük paralar kazanmaya başladık. Lüks evler, lüks arabalara sahip olduk. Fakat maddeye hapsolup manayı kaybettik. Gençlerimiz uyuşturucunun, eşcinselliğin, imansızlığın ve ahlaksızlığın çukuruna düştüler. Biz ise kapanan gözlerimiz sebebiyle herşeyi yolunda zannettik. Onlara harçlık vererek, özel okullarda okutarak görevimizi yaptığımızı zannettik. Oysa ciddi anlamda yanıldığımızı çocuklarımızı kaybetmeye başlayınca fark ettik. Suçu yine başkasına attık. Neticede şuan Müslüman eşcinsellerimiz, uyuşturucu kullanan gençlerimiz, ahlak ve namusun umurunda olmayan bir neslimiz var. Uyandık mı?
Geldiğimiz noktada cihadı terk ettik. Çok az bir kısmımız, vakıflar, cemaatler ve tarikatlar bünyesinde cihada devam ediyorlar. Belki de onların yüzü suyu hürmetine bu ümmet helak olmuyor. Lakin neslin gidişatını görmezden gelemeyiz. Havalecilik ile neslimizi kurtaramayız. Bugün "Ya Musa! Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz sonra geliriz" diyen Yahudi kavminden ne farkımız kaldı?
Ne dinsiz Nikola Nikoloviç'in önünde mukaddesatı gereği ayağa kalkmayan Bediüzzaman'ın izzetini ve cesaretini yaşayabiliyoruz, ne tren vagonlarında Kur'an-ı Kerim öğreten Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin fedakârlığını gösterebiliyoruz, ne hakkı, hakikati haykıran Timurtaş hocanın derdiyle dertlenebiliyoruz... Tam tersi Nureddin Yıldız, İhsan Şenocak, Ebubekir Sofuoğlu, Dilipak gibi değerleri dahi harcıyoruz…
Temel sorunumuz rehavet ve havalecilik... Rehavet bizi çok ciddi anlamda gayretsizliğe sürükledi. Özellikle havalecilik ile neslimizin yetişmesini, gençleri inançsızlığa sürükleyen müfredata, seküler öğretmen yetiştiren eğitime havale ettik. Bu da neslimizin yitirilmesinde daha da büyük bir rol oynadı.
Şu anda yeniden silkilip kendimize gelmemiz gerekiyor. Elbette bu Ümmet tekrar küllerinden doğacaktır. Lakin bizim evlatlarımız yarın "siz ey tembel anne babalar! Size yuh olsun. Siz neden zamanında üzerinize düşeni yapmadınız? Neden gayret göstermediniz? Sizin yüzünüzden Fecri Sadık gecikti" demesinler... Nesli ihya medeniyeti inşa için ciddi anlamda gayret etmemiz ve mücadele etmemiz gerekiyor. Silkinip kendimize gelmemiz ve ayağa kalkmamız gerekiyor.
Bugün gençlik 3 büyük sorunla boğuşmaktadır:
Din, ahlak ve namus.
Nesli ihya medeniyeti inşa mefkûremize ulaşmanın denebilir ki en önemli yolu çocuklarımızı ve gençlerimizi inanç değerlerimiz üzerine yetiştirmektir. Aksi halde boşa kürek çekeriz de Allah muhafaza neslimizi kaybederiz. Günümüzde anne babalar, “çocukları öğretmen yetiştirsin” mantığıyla hareket edebiliyorlar. Oysa “hiçbir öğretmen anne baba kadar etkili bir eğitim ve terbiye veremez.” Anne babanın havalecilik yapması, neslin yitirilmesine temel sebeptir. Hele ki günümüzde sosyal medyanın yetiştirdiği bir nesil söz konusuyken, topyekûn hepimizin seferber olmasından başka çare yok. Bu seferberlik ahlak, inanç ve insani değerler üzerine bina edilmelidir.
Ey bugünün yetişkinleri! Anneler babalar, öğretmenler, eğitimciler! Siz bugün görevinizi yapmazsanız da Allah nurunu tamamlamak için elbette birilerine gönderecektir.Lakin görev ve sorumluluğunu yerine getirmeyenler, bunun vebalini ve cezasını ödeyecektir. Belki de bu dünyada kendi çocuklarını kaybetmekle ödeyecekler en başta... Bu mesele ciddidir. Hem dünya hem ahiretti ilgilendiriyor. Herkes kendine gelmeli ve üzerine düşeni yapmalıdır. 40 yıllık çöle düşmemek için ve yeni gelen nesiller bizi yuhalamasın istiyorsak yarın değil şimdi harekete geçmek gerekiyor. Diğerlerini beklemeden biz harekete geçmeliyiz. Nesli İhyâ Medeniyeti İnşâ için ihlas, gayret, cesaret ile hareket etmemiz gerekiyor.
Yarın değil şimdi...
Başkası değil sen, ben, biz...
YORUMLAR