DİNCİ YA DA MÜSLÜMAN OLMAK!
“% 99’u Müslüman bir ülkede yaşadığımız” cümlesi en klasik ve gurur dolu söylemlerimizdendir. Dünya genelinde ise 1,6 milyar civarında bir Müslüman topluluğu var ki, bu da dünya nüfusunun yaklaşık % 24’üne tekabül eder!
George Washington Üniversitesinde periyodik olarak ülkeler arasında karşılaştırmalar yapan bir sosyal araştırmalar gurubu var. Araştırmanın konusu “Kuran’da Yer Alan İslami İdeallere En Çok Uyan Bir Toplum Yapısı Oluşturabilen Ülkeler” sıralaması. Ne hazindir ki 208 ülke arasında yapılan, söz konusu sıralamada İRLANDA birinci, DANİMARKA ikinci, LÜKSEMBURG ise üçüncü sırada yer alırken, Müslüman ülkeler listenin en son sırasında yer bulabildi. Üstelik de Kuran’ın ideallerine uygun yaşama kıstasına en az uyan ülke ise 131. sırayla Suudi Arabistan oldu! (Araştırma 2010’da George Washington Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler bölümünde hazırlanıp “Global Economic Journal” isimli dergisinde yayınlanmış)
Düzenli olarak güncellenen ve sonuncusu 2017’de yapılan sıralamasına göre ise Kuran’a ve İslami ideallere en uygun toplum sıralaması: 1. Yeni Zelanda, 2. Hollanda, 3. İsveç, 4. İrlanda, 5. İsviçre, 6. Danimarka, 7. Kanada… şeklinde devam ederken Türkiye 81. sırada kendine yer bulabilmiş!
Hani bizim klasik bir söylemimiz vardır: “Huzur İslam’da” deriz sürekli. Sadece ülkemiz özelinde değil, İslam dünyası genelinde söylüyorum; kimi konularda olduğu gibi bu hususta da söylemle fiili durum arasındaki fark ister istemez insanı düşündürmektedir. Bu durumda; ya Müslümanlarda bir sorun var, ya dinin kendisi bizzat problemli, ya da din anlayışımızda sıkıntı var!
Açıkçası ben dinin sorunlu olduğuna inansam hemen şu andan itibaren bu dini bırakırım. Zira biliyorum ki mükemmellik anlamında sorunsuz bir Allah sorunlu bir din göndermez. Millet olarak Müslümanlarda problem var desem bu da ontolojik bir ırkçılık olur ki düşünce sistemime aykırı. O halde anlaşılıyor ki din algımız problemli!
Tam bu noktada İslam dünyası olarak teolojik açmazlarımızdan birisi de; “ibadet-edebiyat” Müslümanlığımızı “İman-Ahlak” Müslümanlığına dönüştüremiyor oluşumuzdur. Daha açık bir ifadeyle bizim sorunumuz şekilsel ibadetlerini ifa eden kişilerin yokluğu değil, “insan” olmayı başarabilmiş Müslümanların azlığıdır.
O yüzden diyorum ki; İnsan olmanın “farzlarını” bilmek, ibadetlerin farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini bilmekten önce gelir. Zira ibadetlerdeki muhtemel kural hatası yalnızca bireysel ibadete zarar verebilir ama yapılan insanlık ihlalleri bir toplumu yaşanmaz hale getirir. Aksi takdirde sayısız “cennet” betimlemeleriyle dolu Kuran müntesiplerinin “cinnet” toplumuna dönüşmesini nasıl izah edebiliriz!
Biliyoruz ki “insan olarak doğmamız” kader, ama “insan gibi yaşamamız” kendi seçimimizdir. Ancak ne yazıktır ki insanlık “halife” olarak kendisine emanet edilen gezegende ortaya koyduğu “yaşam tercihiyle” Yaratıcı’nın güvenini boşa çıkartmıştır!
Şunu belirtmeliyim ki, Hz. Muhammed’i taklit etmek kolaydır. Zira sarık, sakal, cübbe, yanında bir de misvak büyük oranda iş tamamdır. Hele hele birkaç tane de eşiniz varsa değme keyfine! Ama O’nu örnek almak zordur. Neden mi? Dürüst ve güvenilir/emin olmak, her türlü katılık, kabalık ve nobranlıktan uzak durmak, insani ilişkilerde olabildiğince naif, zarif ve kibar davranmak, sahip olduğu imkânlara rağmen son derece mütevazı bir hayat sürmek gibi erdemli davranışlar sadece entelektüel gayreti değil ahlaki ve insani çabayı da gerektirir de ondan!
“Güzel ahlak” temelli bir din ve sosyal hayat anlayışı inşa edemediğimiz sürece; geceleri âbid gündüzleri tefeci, kimlikte Müslüman sokakta maganda, kandil gecelerinde camilere diğer gecelerde âlemlere koşan, elinden zikirmatik dilinden paramatik eksik olmayan ucube bir toplum olmaya devam ederiz. Daha da vahimi bol miktarda zihinsel betonlaşma yaşayan ham softalar ve dini fosiller üretiriz!
İşte bu noktadan hareketle ben DİNCİ ya da MÜSLÜMAN olmak başlığı altında temel bir takım hususlara dikkat çekmek istedim. Buna göre;
1- Kendinizi yeryüzünde Allah’ın temsilcisi ve sözcüsü gibi görüp eylemlerinizi Allah adına yapıyorsanız dinci, ama erdemli bir insan olmak adına Allah’ın kulu olduğunuz bilinciyle yapıyorsanız Müslümansınız!
2- İnancınız yalnızca ibadet ve edebiyat (slogancılık) temeline oturmuşsa dinci, ancak imanınız sizi “emîn” ve “güzel ahlak” sahibi “dürüst” birisi yapabilmişse Müslümansınız!
3- Kuran’ın bazı ayetlerini literal ve sığ bir okuyuşla slogan haline getirip din uğruna kan akıtmayı göze alabiliyorsanız dinci, ancak haksız yere bir tek cana kıymayı tüm insanlığı öldürmek kadar korkunç bir cinayet kabul etmenin de ötesinde farkında olmadan ezdiğiniz bir karıncadan dolayı bile yüreğiniz sızlıyorsa Müslümansınız!
4- Saç, sakal, başörtüsü gibi dış görünüşten ibaret olan kalıbınızı “kalbinizin” önünü geçirip şekilsel tarzınızla Allah katında seçkin olduğunuzu düşünüyorsanız dinci, ancak görüntünüzü yaşadığınız çevrede örnek bir insan olarak evrensel insani ve ahlaki erdemlerle taçlandırabiliyorsanız Müslümansınız!
5- Kâbe’de altın mikrofonla Kuran okumayı maharet zannedip, sembolik şeytan taşlamayı insanları ezmeye tercih ediyorsanız dinci, ama Arabistan’ın burnunun dibindeki Yemen’den tutun Gazze’ye kadar dünyanın neresinde ve kim olursa olsun bir tek mazlumun gözyaşları içinizi kanatıyorsa Müslümansınız!
6- Hülasayı kelam; yaratılmışları hiçe sayarak Yaratan’ı memnun etmek gibi bir anlayışı temsi ediyorsanız dinci, ancak Allah’ın hoşnutluğunun öncelikli olarak yaşadığımız gezegende adam gibi adam, insan gibi insan olmakla sağlanabileceği hassasiyetiyle hareket ediyorsanız ve Göktekinin rızasını kazanmanın yerdekilerin sevgisini ve güvenini kazanmaktan geçtiğine inanıyorsanız Müslümansınız!
İster, Yahudi, ister Hıristiyan, ister Hindu, ister Budist, ister Zerdüşt, ister ateist, ister deist, isterse agnostik olsun; iyi bir insan olmak elbette ki herkesin ortak sorumluluğudur ama “Müslüman” kimliğini önceleyen insanların mutlak zorunluluğudur. Mademki İslamlık bir “insanlık” projesi, o halde din; “dinci üretmek” için değil “insan eğitmek” için vardır. Unutmayalım lütfen; insani ilişkilerde dürüstlük ve nezaket esasına dayalı ahlaki kuralları devre dışı bırakan “kötü bir insanın”, ilahi ilişkilere ibadet kurallarıyla “iyi bir Müslüman” olabileceğini kabul etmek akıl dışıdır!
Israrla bu konu üzerinde durup, bu tarz söylemlerimi dile getirtmekteki asıl maksadım, AKIL ile DİNİ fıtrat düzleminde buluşturmaya çalışıyorum ki hiç kimse dinden habersizdik, bilmiyorduk bahanesinin arkasına sığınmasın! "Allah vardır" deyip de yokmuş gibi yaşayanlar, "Allah yoktur" diyenlerden daha erdemli sayılmazlar!
Âdem DOĞANTEMUR
YORUMLAR