Unutma, unutulma ve unutturulmaya karşı hatırlama…
Unutma; bozunum, kullanılmayan bilgilerin kaybıdır. Unutma, yeni materyallerin öğrenilmesi sırasında, beyinde, bellek izleri adı verilen fiziksel değişimlerin meydana geldiği ve söz konusu izlerin zaman içerisinde silindiği varsayımına dayanır.
Unutmanın, sosyolojik, psikolojik, siyasi sebepleri yanında ekonomik açmazların varlığı da önemlidir. Unutmak, insanı iyileştiren bir boyuta sahip olduğu gibi alçaltan bir özelliğe de sahiptir. Unutma, hem iyileştirerek insana iyilik yaparken, aynı zamanda alçaltarak onu toplumsal zeminde küçük düşürmeye de neden olabilmektedir. Unutmak, sessizce bir şeyi kabullenme anlamına gelebileceği gibi, bir şeyi reddetme anlamını da içermektedir. Unutmanın bu ikili yapısı, öznenin onunla kurduğu ilişki zemininde açığa çıkar.
Hatırlamak ise unutmanın zıttı olarak işlevsellik kazanır. Hatırlamak ise kişinin kendi davranışlarını daha sağlıklı ve doğru bir zeminde kurmasına, verdiği tepkileri meşru zeminde tutmasına dayanak olur. Ayrıca unutmak bir aldanışı içerdiği gibi hatırlamak ise aldanışa yönelik bir duyarlılığı inşa ettiği de bilinmektedir.
İnsan zihninin kendisini aldattığı dönemler, insanın kendi zihni yapısı içinde bir kaotik zemine yaslandığı dönemlere rastlar. Kafası karışık birinin şartlar karşısında yenik düştüğü andan itibaren bazı şeyleri unutma isteği öne çıkar. Bu isteğe uygun hareket eden kişi, farkında veya değil o şeyi unutarak yeni bir evreye geçişi sağlar. Bu evrede dün kabul ettiği şeyi bugün ret, dün ret ettiği şeyi ise bugün kabul edebilir hale dönüşür.
Sosyal baskılardan kaçan birinin kendisini bu baskılardan kurtarmanın bir yöntemi olarak unutmayı tercih edebilir. Unutmak, rıza üretmeyi de beraberinde taşır. Yeni bir şeyi kabullenmenin yöntemi, eski olguyu unutmaya meyyal olmaktır. Bu unutma, kişisel bir tutum üzerinden gerçekleşebileceği gibi bir baskı sonucu zorlayıcı sebeplere binaen de gerçekleşebilir. Her iki halde de unutma gerçekleşse de psikolojik zemindeki farklılık kendini gösterir. Ama her iki sebepte bize şunu gösterir; kişinin yenilgisinin kaçınılmazlığını…
Elbette ki unutmanın iyileştirici boyutu da vardır. Bu boyut daha çok yeni duruma elverişli bir psikolojiye yönelme anlamında kişiyi psikolojik komplekslerden kurtarma adına gerekli olan şeydir. Unutmak yeni bir başlangıcı içinde taşıdığı için bu yeni zeminde yeni bir psikoloji kurmanın imkânını çoğaltmaktadır. Unutmak, bu boyutu içinde sağaltıcı bir özellik kazanır. Bu durumun toplumsal boyutu olduğu kadar bireysel boyutu da söz konusudur. Toplumsal travmalar ancak travmaya neden olan şeyin toplumsal hafızadan silinmesi sayesinde sağlanabilir. Tıpkı kişinin de kendi travmasını oluşturan olguyu hafızadan silerek yeni bir zemine çıkışını sağlayabildiği gibi…
Modern dönem, unutmayı klinik bir vaka olarak tanımlayarak alanını sınırlandırmaktadır. Tarihi yeniden yazma girişimi aynı zamanda hem tarihsel hafızayı yokluğa tevdi etmek, hem toplumsal hafızayı yeniden kurma adına kişinin de kendi tarihsel ve toplumsal hafızasından etkileşimini yok ederek yeni bir kimliğe yönelmesine zemin oluşturmak adına önemli bir işleve sahip olmuştur. Modern dünya, unutulmuşluğun girdabını eğlencenin girdabında eritmekte bir beis görmemektedir. Kişisel hayatta insanların düşünmelerini engelleyecek ne varsa o devreye alınmıştır. Spor, sanat, sosyal medya, gezi, eğlence vesaire ile insanların günlük olaylar içinde kaybolup gitmelerini sağlayan bir işlevsellik kazanmışlardır. Özellikle sosyal medya araçlarında meydana gelen değişim, sürekli insan zihnini meşgul edecek bir şeylerin bulunması adına çok verimli bir işleve sahip olmaktadır. Modern kültür, kadim kültürü reddederek inşa olduğu için zaten unutmayı zorunlu bir dayatma olarak işlevselleştirmektedir.
Modern bilgi, yeni birey tasarımı ile kadim insan ve modern insan arasındaki bütün bağları kopartma girişimini başlatmıştır. Bu süreç kadim kültürlerin dayandığı inanç ilkelerinin anlamsız ve işlevsiz kılındığı bir zemini kuran modern bilgi için kolay işleyen bir sürece dönüşmüştür. Dünde kalan bir kişilik yozlaşmalarına tanık olmak uzak bir ihtimal olmaktan çıkmıştır. Kadim inançlar, kültürler yaşam tarzları bugünün geçerli kuralları olmaktan çıkarıldıkları için unutulmaya terk edilmişlerdir. O kültürün taşıdığı kültür içinde var olanların modern kültüre adaptasyonu sağlanarak aşağılanmalarına neden olunmaktadır. Ezcümle; modern bilgi üzerinden üretilen modern kültür ve onu taşıyan modern ideoloji, kadim kültüre dair ne varsa unutulmasına yönelik bütün gücünü kullanmaktadır. Bu güç içinde para ilişkilerinden tutun makam, mevki ve şöhret sunma olgusu da söz konusudur. Günlük ilişkiler içinde dahi bunun örneklerine rastlamak mümkündür.
Unutmaya yönelik bilinçli bir kasıt üzerinden tasarımlanan bu yenidünya, insanlara eğlence dünyası içinde kendilerini kaybetme lüksü sunmaktadır. Unutkanlığın bu kadar umarsızca hayata aktarılmasının ürettiği travmalar ise unutturulma histerisi içinde yok edilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal psikolojinin dengesini bozduğu, insanların stresli bir ortamda ruhsal bozukluklara sahip olması vesaire bu unutma psikozunun ürettiği sorunlardır. Bazen de unutulmak istenen şeyin bir türlü unutulmaması yüzünden insan psikolojisi travmatik bir duruma sahip olur. Kullanılan ilaçlar ise yine unutmaya matuf bir özellik taşımaktadır.
Bu noktanın bu kadar baskın bir karaktere sahip olması ise insanların ilerlemeci bir yaklaşımın baskın karakteri tarafından esir alınmasına dair gelişen yeni esaretin dışa vurumudur. Çünkü ilerlemenin tek koşulu vardır: önüne bak! Eskiyi unut ki önünü göresin, ilerlemeye devam edebilesin. Bu yaklaşım, geçmişle bir yüzleşme yaparak sağlanan bir durum değil! Bilakis, sürekli yeni bir duruma adaptasyon sağlamaya matuf bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Geleceğe dair bu baskın yaşama karakteri geçmişi ve bugünü dahi geride bırakmakta ve günü yaşamayı imkânsız kılmaktadır.
Blaise Pascal güzel bir işarette bulunmaktadır: “ Biz neredeyse asla şimdiki zamanı Düşünmeyiz ve düşünsek bile bunu ancak geleceğimizi tanzim etmek için yaparız. Şimdiki zaman asla amacımız değildir. Geçmiş ve şimdiki zaman bizim araçlarımızdır. Sadece gelecek amacımızdır. Böylelikle biz hiçbir zaman yaşamayız, yaşamayı umut ederiz.”
Konu güzel özetlenmiştir. Burada unutturma eylemi çok güzel bir şekilde hatırlatılmaktadır. Çünkü siz geçmiş ve şimdiyi araçsal kılarsanız, ona göre bir kıymet verme zeminini doğurursunuz. Hep ileriye bakmak ise zaten modern bakışın temel hâsılasıdır. Bu yüzden modern dünya hep bir geleceğe dair bakışı içermek zorundadır. Tıpkı bugün uzay ve uzaya yerleşme hikâyesine yönelik bu kadar güçlü bir ilginin varlığını üretme çabaları gibi… Çünkü dünya bir gün bitecek ve insanlar dünya dışına yerleşmek durumundadırlar. Bu temel gerçeği bir hedef olarak ortaya koyduğunuzda artık dünya ve içindekilerin bir anlamı kalmamaktadır. O zaman bu dünyada ne yaparsanız yapın, meşru bir zeminini bulmakta zorlanmazsınız. Son Gazze katliamını bu gözle de okuma imkânımız vardır. Bu konuda güçlü bir irade ve sermaye olduğu açık olmakla birlikte insanların kahır ekseriyetini kandırma potansiyelleri de vardır. Ama insan bu, vicdan sahibi bir varlık. Hafıza sahibi ve hatırlamak gibi bir olgunun aynı zamanda kahramanıdır. İsrail soykırım gerçekleştirdiğinde işler alt üst olmaya başladı. Hafızalar tazelendi, eskiler hatırlandı. Ahlak öne çıkmaya başladı.
Anlamın ve ahlaki olanın yittiği bir dünyada İsrail olmaması gereken bir şey yaptı; bütün dünyayı uyandırdı. Hatırlama yaparak insanların kendilerine gelmelerine neden oldu. Vicdan uyandığı zaman yedeğinde başka şeyleri de uyandırmaya başlamaktadır. Vicdan, anlam ve ahlaki olanı gündeme taşıdı. İsrail zalim olmakla suçlandı. Her zulüm ise bir ahlaksızlığı içermektedir, bu hatırlandı…
Üç ayı aşkın bir şekilde insanlar yeniden hafızalarına yönelik manevi bir baskı altında kalmaktadırlar. Gazze halkı, büyük bir direniş göstererek manevi alanda insanları uyarmayı başardı. Her halükarda ahlaki olana sahip çıkarak insanlara unuttuğu şeyi hatırlatmayı başardı. Hatırlayan insan, kendini yoklamaya başladı. Ben ne yapıyorum, kimim, ne ile iştigal ediyorum gibi sorular eşliğinde zihninin derinliklerinde gezintiye çıkmaya başladı. Hafızası yeniden harekete geçen insan, sadece İsrail’in yaptıklarını görmekle yetinmedi. Kendi ülke iktidarlarının bu zulme sessiz kalmasını da hatırladı. Bütün bir dünya sisteminin gayriahlâkî yapısını deşifre etti. Bu gayriahlâkî sistem unutulmuş ve çok gerekli bir yere konumlandırılmasına rağmen, artık eskisi gibi esamesi okunmamaya başlanmıştır.
Gazze olayında müslüman ülkelerin yöneticileri, halkları ile birlikte nasıl bir unutulmuşluk girdabına daldıklarını görme imkânımız doğdu. Bu görme Müslümanlar arasında yeni kıpırdanışlara vesile olur mu, bilinmez! Ama batıda insanların kendilerine gelmelerine vesile olduğu gözlemlenebilmektedir.
Gazze bir hatırlatıcı olarak görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektedir, kanı pahasına… Orada yaşanan acının satırlara dökülmesi zordur. Ancak bunu kendileri bilir. Dışarıdan birinin bu acıyı hissetmesi, benzer bir olguyu yaşaması sayesinde mümkün olur. İşte tam bu noktada hatırlatıcılık hatıraları canlandırarak geçmişi yeniden düşünmeyi mümkün kılmaktadır. Unutmanın insanı bıraktığı zemin ve zamanı daha iyi anlatacak başka bir şeyi tasarımlanamazdı. İsrail kendi eli ile insanlığın vicdanını, o kaybolan, unutulmuş vicdanını yeniden çağırdı. Gazze halkı direnişi ile bu çağrıyı en gür sada ile birleştirerek insan vicdanını derinden sarstı. Müslümanlar bu sarsıcı durum karşısında kendilerine gelebilirse, unutulmuşluğun girdabından kurtularak yeni bir isyan ahlakını gerçekleştirme istidadı kazanabilirler.
Unutmak, vicdanı susturmaktır. Unutmak, geçmişi kayıtlardan silmektir. Unutmak, insanlığı geride bırakarak yeni bir insanımsı türe kapı aralamaktır. Unutmak, sosyal mühendisliğin mezesi olmaktır. Unutmak, üzerine plan ve program yapılarak biçimlendirilmeyi mümkün kılandır. Bu yüzden hatırlamalıyız. Hatırlayarak kendimizi, vicdanımızı ayağa kaldırmalıyız. Bir isyan ahlakını ateşleyerek yeniden insan olmaya yönelmeliyiz ki ilahi inayet ile yeniden buluşma zemini doğsun…
YORUMLAR