Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Röportaj: İslami hareketin tanımı nedir?

02 Temmuz 2024 - 09:57

İslâm Düşüncesi'nde Yayınlanan Röportaj 
ABDULAZİZ TANTİK
: İSLAMİ HAREKET, MÜMİNLERİN HAYATI BÜTÜN BOYUTLULUĞU İÇİNDE MÜSLÜMANCA YAŞAMA KAYGISI VE TECRÜBESİDİR
İslami hareketin tanımı nedir? İslami hareketin temel ilkeleri nelerdir? Başarıları ve zaafiyetleri nelerdir? Aksa Tufanı bağlamında İslami hareketlerin sorumluluğu nedir? İslam Düşüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında yazar Abdulaziz Tantik'e sorduk.

1. İslami Hareket'in size göre tanımı nedir?

İslami hareket, modernleşme süreci sonrası İslam’ı dava olarak gören müminlerin hayatı bütün boyutluluğu içinde müslümanca yaşama kaygısı ve tecrübesi olarak düşünüyorum. İslami hareket, davet, tebliğ, salih amel, iyilik ve doğruluğu yaygınlaştırarak hem temsil etme ve hem de öğretici ve eğitici bir çaba ve gayreti temsil etme arayışının öne çıkardığı modern bir terkiptir. İslami hareket, Batılı sömürüye karşı muhalif bir hareket olarak öne çıkmıştır. Bu yüzden siyasal bir karakteri de ihtiva etmektedir.

2. İslami Hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?

İslami Hareket, İslamcılığın açığa çıktığı ve birçok yerde siyasal karakteri ön plana çıktığı için daha sivil bir arayışın sonucu olarak öne çıkmıştır. İslamcılık, tabii olarak İslami Hareket terkibini kuşanan bir özelliği içinde barındırır. İslamcılık, muhalif karakteri ile modernleşme sürecine karşı çıkmaktadır. Bu çerçeve içinde de İslami Hareket, bunu Müslümanlar arasında güçlü bir bakışa taşıma cehdi ve çabasını vermektedir. O yüzden İslamcılık ile İslami Hareket, et ile tırnak gibidir. Ayrılmaz bir bütündürler.

3. İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir?

İslami Hareketlerin temel ilkeleri; 1- İslam’ı kendi nefsinde yaşamaya çalışmak… 2- İslam’ı diğer Müslümanların ve insanların gündemine taşıyarak unutulmuş Müslümanlıklarını onlara hatırlatarak, yeniden İslam ile buluşmalarını sağlamak… 3- İslami eğitimi yeniden gündeme taşıyarak Müslümanların dinleri ile bilgiye dayalı bir ilişki kurmalarını sağlamaya matuf çalışmalar yapmak… 4- Müslümanlara ve insanlara İslami olanın ne olduğunu gösterecek bir ‘örnekliği’ yaşayarak göstermek ve böylece İslam’a dair istifhamları çözüme kavuşturmak… 5- Mağlubiyeti yaşamış Müslümanların yeniden özgüvenlerini kazanarak kendilerine olan inançlarını tazelemek ve böylece yeni bir dünya mümkündür tezini güçlü bir şekilde hatırlatarak bugünde de müslümanca bir yaşamın imkânlarını inşa etmektir…

Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüş yaygın yöntemler hangileridir?

Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde yaygın görülmüş iki temel kabul söz konusudur:

1- Siyasal bir hareket olarak öne çıkmak, iktidarı ele geçirmek ve böylece bu ilkeleri uygulama alanına taşıyarak sorumluluğu ifa etmektir.

2- bu ilkeleri, sivil bir zeminde çalışmalar ortaya koyarak, müminleri eğitime tabi kılarak onları müslüman olmanın şuuru ile bezeyerek onlara bu ilkeleri gönüllü bir şekilde uygulamaya yöneltmek ve bu temsiliyet üzerinden diğer Müslümanlarında bu ilkelere yönelerek sivil bir devrim yaparak iktidarı tam olarak dönüştürmektir. Bu iki yöntemin dışında kurumsallaşma gösterememiş, kişisel bir çabalar da söz konusu olabilir: Örneğin, entelektüel bir hareket kurmak, bu ilkeleri gündeme taşımak ve genel bir kabule dönüştürerek uygulama alanı oluşturmaktır. İktidar gücüne yanaşarak el altından bazı değişimleri yaparak bu ilkeleri uygulama alanına taşımak. Her iki yöntemin farklı türevleri olmakla birlikte, genel olarak olumsuz bir örnekliği inşa ettikleri de tartışma dışıdır.

Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?

İslam dünyasının birçok yerinde bu ilkeler için güçlü bir mücadele verildiği söylense de uygulamada başarılı olma zemini hiç kurulamadı. İlk olarak Pakistan İslam devleti kuruldu. Büyük umutlar bağlandı. Ama büyük bir fiyasko ile neticelendi. Ardından, İran İslam Devrimi yaşandı. Büyük umutlar bağlandı. Ama çok fazla sürmedi ve devrim yerini ulusal devlet marjına terk etti. Bugün durum ortada… Cezayir, FİS Hareketi üzerinden iktidar oldu. Kısa süren bu iktidar döneminde karşı darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığı gibi ülke kaosa sürüklendi. Erbakan Hoca Türkiye’de iktidara geldi, bir yılı doldurmadan iktidardan alaşağı edildiği gibi yirmi sekiz şubat gibi bir darbe sonrası Müslüman sosyoloji değişime uğradı. Ak Parti iktidarı, sekülerleşmeyi muhafazakâr cenaha sevimli göstermekten öte bir işleve sahip olamadı. Burada sahip olamadı, İslami ilkelerin varlığı bağlamındadır. Mursi örneği de aynı zeminde yapı bozumuna uğradı. Bu da doğal olarak bir savrulmayı beraberinde taşıdı. İran Şiilik üzerinden hareket ettiği için yeterli bir bütünlüğü sağlamada zaaflar taşıdı. İlk dönemdeki ilgiyi yitirdi. Milli Görüş hareketi, kendi iç tutarlılığını kaybetti. Türkiye’deki İslami hareketler diye tanımladığımız yapılar, 28 Şubat sonrası çok etkilendiler, çalışmalar durduruldu. Üniversitelerde ciddi bir boşluk oluştu. Tam on yılı kaybeden bir hareketin tekrar ayağa kalkmasını sağlayacak bir enerji bulunamadı. Yanlış yöntemler denendi. Sivil toplum kuruluşu olarak öne çıkan ve eğitimi bu düzleme taşımakta bazı savrulmaları beraberinde taşıdı. Örneğin, iktidar yanlısı olmak üzerinden muhalif karakteri zedelendi. Her hareket kendi içinde bazı savrulmalar yaşadı, parçalandı vesaire… Bu doğal olarak ciddi savrulmaları beraberinde taşıdı. Bu noktada İslamcılığın ve İslami hareketlerin savrulmasındaki en önemli payın, eğitim, müfredat ve İslami bilgi konusundaki zaafların katkısı ise tartışılmaz bir gerçekliğe sahiptir. Modernleşme ve onun getirdiği üstünlük üzerinden dini modern sorunlara cevap üretecek düzeyde algılama da birçok savrulmayı beraberinde taşıdı. Özellikle de İslami bakışı oluşturmada yaşanan farklılıklar ve yöntem ayrılığı da savrulmayı derinleştirdi denebilir. Son beş yılın entelektüel zeminine bakın, durum net bir şekilde açığa çıkmaktadır. İster İran entelektüel dünyasında, ister Türkiye entelektüel dünyasında yaşananlar veya başka yerlerde yaşananlarda da bunu gözlemlemek mümkündür. Gazze meselesi, birçok şeyin doğru bir zeminde anlaşılmasını sağlamak ve savrulmayı göstermek açısından önemli bir yerde durmaktadır.

4. Dünden bugüne İslami hareketlerde (düşünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir değişim gözlemliyor musunuz?

Tabii ki, birden fazla değişim kendisini göstermektedir. İslami hareket, seküler düşünceyi benimsemezdi. Bugün seküler kültüre yönelik güçlü bir tepkisellik görülmemektedir. Laikliğe yönelik çok sert bir tepki ve olumsuzlayıcı bir bakış varken, bugün birçok müslüman ülkede laikliği tek kurtuluş olarak tanımlamaktan kaçınmamaktadırlar. Müslüman olmayan bir iktidarda görev kabulü doğru görülmezdi, faize bulaşmak istenmezdi, buna yönelik bir hassasiyet vardı. Şimdi ise bunların çoğu terk edilmiş durumda. Ayrıca dini ibadetlerde de büyük bir aymazlık söz konusu olmuştur. İslamcı diye bilinen ve bazı yapılarda bulunmuş kişilerin namaz gibi temel ibadetlerdeki gevşekliğine bizatihi şahit olmak çok can acıtıcı bir durumdur. İslami birçok hassasiyet bu alanda kaybolmaya yüz tutmaktadır. Değişimin gücü çok etkili, geleceğe dair beklentiyi bu değişim belirlediğinde Müslümanlığın gerçeklik düzeyinde bir karşılığı olmayacaktır. Tipik bir örnek: Afganistan ve Çeçenistan, Bosna savaşlarında Müslümanların aktif katılımı ve duyarlılığı ile son Aksa Tufanı sonrası gelişen soykırım karşısında Müslümanların içinde yer aldığı hareketlerin tepkilerini dikkate aldığımızda çok cılız kaldığını söylemek yanlış olmasa gerek!

İslami hareketlerde düşünsel bir kriz görüyor musunuz?

Evet, düşünsel bir kriz var. Ama genel itibarı ile müslüman dünyanın da ciddi bir düşünsel kriz ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Geç modernleşmenin öne çıktığı Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki muhalif İslami hareketlerin sesini çıkaramaması, meselenin genel bir kabule dönüşmesi, Türkiye ölçeğinde İslamcılığın ve İslami hareketlerin ciddi bir düşünsel kriz yaşamaları da buna dâhildir. İran ise başlı başına bir düşünsel kriz yaşamaya devam etmektedir. Yani din, dünya ve modern dünya ile kurulacak sahih ve sahici bir bağın oluşmasında olması gereken yöntem, ilkeler ve eğitim modeli hala meçhul kalmaktadır. İslami eğitimin olmadığı bir dünyada düşünce krizi kaçınılmaz olacaktır. İlahiyatlarda veya medreselerde verilen eğitimin tek boyutla oluşu düşünce krizini tetiklemektedir.

Bilim, felsefe ve sanat ile kurulacak ilişkideki farklı modeller, tam bir düşünce krizini besleyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Bilimciliği Kuran’ı anlama yöntemi kabul edenler, felsefeyi dinin temel argümanlarını anlamada yöntem olarak kabul edenler, kendi asli düşüncesini saklı tutarak modern görüş sahibi görünerek zaman içinde bunu bir temel bakışa dönüştürenler olduğu kadar, Afgani, Abduh ikilemi kadar, daha sonra açığa çıkan yaklaşımlarda Müslümanları bir düşünce krizi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Mealcilik furyası, bugünlerde çokça adı zikredilen Kurancılık macerası, tarikat veya cemaatlerin vaaz düzeyinde iş görebilir kadrolar aracılığı ile eğitilmeleri de bu düşünce krizini tetikleyen unsurlardır. Mesele daha derin ve daha kapsamlı bir şekilde ele almayı hak eden bir olgu olarak Müslüman entelektüellerin önünde durmaktadır.

5. İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda amaç-araç ilişkisinin sağlıklı bir zeminde ilerlediğini düşünüyor musunuz?

İslami hareketlerin tarikat ve STK ve benzeri yapılardan ayıran en temel özelliği; bir dava sahibi olması ve bu dava için gerektiğinde her türlü çabayı ve gücü ortaya koyacağını, malını ve canını da bu uğurda verebileceğine olan inancı idi… Kurumsal bir yapı olmaktan çok bir dava etrafında bir araya gelmiş özgür iradeli kişilerin ortak bir irade etrafında birleşerek bir yaşam biçimi oluşturma çabaları idi… Temel hedefleri ise istikamet üzere olmak ve dini hayatın bütününde yaşama arzusu idi… Modern eğilimlerden uzak durarak İslami bir hassasiyet taşımaları idi… Bugün durum nedir sorusunu ise her vicdanlı İslami hareket mensubu kendisi cevaplasın…

Geçici bir çözüm ve üreteceği bir sürü sorun alanını da dikkate alarak hareket edilmesi gerekirken, zorunlu bir tavır olarak kalıcı bir olguya dönüştü. Bu zaten dava hassasiyetini de kaybetmesine neden oldu. Çünkü STK olarak yer bulmak, eğitim giderlerini karşılamak, elemanları sağlam yerlere yerleştirmek ve benzeri konular yüzünden iktidar ile yan yana durmaya zorladı. Sağlanan kolaylıklar yüzünden de hem samimiyet testi zorlaştı ve hem de dava diye bir derdin varlığı gizde saklı olsa da belirleyici olan maddi koşullar oldu. Bu durum İslami hareketlerin tükenişini sağlamaya matuf bir eylemliliğin tabii sonucu gibi görünüyor bana… Özellikle de 28 Şubat süreci ve sonrasındaki siyasi hamlelerin başarılı olduğunu işaret etmektedir.

İslami hareketlerin amaç ve araç ilişkisi bağlamında son dönemi dikkate aldığımızda sınıfta kaldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü kamuoyu önünde açığa çıktığı için düşünce zeminini de kamuoyunu dikkate alan bir yaklaşım üzerinden ifade etmeye çalışması, süreç içinde bu zorunluluğu hakikatin kendisi gibi görerek çok önemli bazı kaymalara neden olmaktadır. Kendini muhafaza etmeyi öne çıkartan hareketlerinde önemli bir kısmı mevcut konumu, modernleşmenin getirdiği değişimi, Müslüman zihnin yaşadığı travmayı ve bugüne Müslümanca bir bakışın şartları ve imkânları üzerine yeterli bir derinlikte entelektüel bir zemin kurulamadığı için amaç ve araç meselesi hala giriftliğini korumaya devam etmektedir. Bu temel sorun, İslami bir entelektüel yapının hiçbir şekilde kurulamamasının katkısı da yadsınmamalıdır.

6. İslami Hareketler İslam Düşünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır?

Çağdaş İslami Hareketler, İslam Düşünce dünyasına ciddi bir katkı sunmaktan uzak kalmışlardır. Daha açıkçası, yeterli düzeyde bir düşünce sahibi olmada yetersiz kaldıkları gibi İslami düşünce zemininin çoğulcu yapısı yerine her hareketin kendi otoriter kıldığı düşünceyi kurma çalışması, bölünmeyi çoğaltmaya yaramaktadır. İslami Hareketler, ağırlıklı olarak mühendislik bölümü mezunu veya sosyal bilimler mezunu olarak öne çıkanlar tarafından yürütülmeye çalışılmıştır. Tam klasik İslami ilimler üzerinden eğitimini almış kişilerin yokluğu handikap, varlıkları da başka sorunlara neden olmaktadır. Selefi hareketlerin kendi iç bünyelerindeki tartışmalar, diğer hareketlere yönelik ve halka yönelik tekfir edici boyutu dikkate alındığında nerede durulduğu görülür. Modernleşmiş aydınlar aracılığı ile İslami hareketlerin arasındaki çatışma ve etkileşim de başka sorunlar üretmektedir. İslamcılığın modernleşme karşısındaki ikircikli tutumu: tekniğini alalım, ahlakını reddedelim… Bu bize ahlakını da almaya yönelttiğini gösterdi. Dün doğru olan bir şeyin bugün yanlış çıkmasına rağmen halen kabul görmesi ise başka bir sorunu işaret eder. Dolayısıyla İslam Düşünce dünyasına İslami Hareketlerin çok etkili ve yetkin bir katkısı olduğu söylenemez!

Yaşadığımız çağa hitap edecek özgün bir düşünce üretebilmişler midir?

Umudumuzu kaybetmeden halen yeterli ve hitap edecek bir düşünce üretilebilmiş değildir. Hatta bir adım ilerisi, bir yöntem ve bakış da geliştirilebilinmiş değildir. Özgün bir düşünce için şu üç temel şart yerine getirilmeden sağlanamaz: Birincisi, klasik İslam düşüncesini tam olarak sorunlarına hâkim bir şekilde anlamak ve onu yerli yerine koyacak bir ilmiş derinliği elde etmektir. İkincisi, modern düşünceyi tam olarak öğrenmek, onu kuşatıcı bir şekilde idrak etmek ve onun usulünü, yolunu, yordamını ve nelere haiz olduğu kadar ürettiği sonuçları da doğru bir perspektif içinde anlamak olmalıdır. Üçüncüsü ise; müslüman zihnin bugününü doğru okumak, anlamak ve yorumlamak olmadan bugüne dair özgün bir düşünce geliştirmek neredeyse imkânsızdır. Bu nokta İslami hareketleri aşar, Müslümanların topyekûn birlikte hareket ederek bu konuda gereken çalışmaları başlatmaları elzemdir.

7. İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?

İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü bir hiç mesabesindedir. Daha çok toplumsal yapılar ve yönetimler tarafından etkilenerek kendilerinden istifade edilecek şekilde istihdam edildiklerini anlamadıkları için bunu bir etkileme imkânı olarak görmektedirler. Dünya ölçeğinde de, Türkiye ölçeğinde de durum apaçık ortadadır. Ak Parti deneyimi ise bize İslami Hareketlerin siyasal iktidara rağmen ayakta durma imkânlarını oluşturamadıklarını göstermiştir. İktidarın kendisi, İslami STK’lara kendiniz olun, bizi gerektiğinde eleştirin, özgürleşin diye telkinde bulunmaktadır. Böylece İslami Hareketlerin nerede durduğunu açığa çıkmaktadır. İslami Hareketler gerçek anlamda muhalif tutumunu gösterseydi, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilseydi, özgüvenini inşa edebilseydi, entelektüel derinliğini gösterebilseydi, mesele farklı tezahür edebilirdi.

8. İslami Hareketlerin öteki ile kurduğu ilişki biçimi ve beraber yaşama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?

İslami Hareketler, hep iktidarda imiş gibi tavırlar üzerinden gelişim sağladıklarından dolayı, öteki ile ilişkiyi bir çatışma zemini olarak kurguladılar. Zamanla demokrasi, insan hakları ve özgürlükler bağlamında ise ötekinin haklarını meşru gören bir yaklaşıma evrildi. Din ile sahici bir bağ kurmada yaşadıkları yetersizlik, onların sürekli savrulmalarına neden olmuştur. Katı, kaba ve sert bir yapı olmasa da içten bir yaklaşımla, ötekiyi düşman görmesi engellenemedi. Bunu besleyen siyasal hareketler, şiddete maruz kalmaları, kendileri öteki olarak görülerek her şeyden mahrum bırakılmaları ve sürekli bir tazyik altında olmaları da bu durumu pekiştirmiştir. Tabii ki içlerinde daha makul bir yaklaşım sahibi olanlarda olmuştur. Ama genel itibarı ile tekfir ehli olmayanlarda dâhil, ötekini kendi otantik yapısı içinde kabul ederek onunla bir ilişki kurmayı sağlayamamıştır. Adalet duygusu ve hikmetle davranmak ise çok nadir bir olgu olarak öne çıkmıştır. Bu yaklaşımını reel durumun karşılığı olarak yazdığımı ayrıca belirtmeliyim… İdeal olan her zaman farklı olabilmektedir. Süreç içinde özellikle de post modern dönemin tartışmaları olarak demokratik sistem, sivil toplum, özgürlük ve insan hakları bağlamında daha yumuşak bir ilişki ve mahiyet oluşmuştur. Ama bu mahiyet İslami hareketlerin kendi İslam düşüncelerinden neşet etmiş bir özellik taşıdığı söylenemez!

9. İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?

İslami Hareketler, bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyacak bir bakışa ve yönteme haiz olamadıkları için sorun yaşadıkları vakidir. Çünkü günümüz dünyasını doğru okumak, hem onların biliş süreçlerini doğru okumak ve hem de onların stratejilerini, beklentilerini ve hedeflerini doğru okumakta yarar var. Bu üçlemeyi doğru okuma konusunda ciddi sorunlar olduğu görülmektedir. Üçlemeden birini doğru okusanız bile diğerleri olmadan kendi iç bütünlüğünü kavrayamadığınız için yanılgı yaşayabiliyorsunuz. Bu yüzden, modern düşünce, bilgi ve varlık telakkisi yanında modern hedef, amaç ve gelecek tasarımı konusunda da bir bakış sahibi olmayı zorunlu kılıyor. Ayrıca, her zaman bir kurgu ve yapay durumlar inşa ederek bir aldanışı kararlı bir şekilde sosyal yaşamın kendisi kılan modern dünya ve güç erki, aldatmaya karşı bir çözüm önerilmediği sürece aldanış devam edeceği için, ona karşı yeterli düzeyde bir okuma gerçekleştirmekte mümkün görünmemektedir. Özellikle İslam Dünyasının parçalı yapısı, Müslümanların düşünce dünyalarının parçalı oluşu, ortak bir irade ve bakışı sağlayamamaları da yanlış okumaya meydan veren özelliklerdir.

Bu konuda İslami Hareketlerin kaçırdığı en büyük yanılgı, insan hakları, özgürlük ve demokrasiyi evrensel bir olgu olarak kabul ederek hareket etmeleridir. Hâlbuki bu kavramlar sadece modern birey ve toplum için geçerliliğini korumaktadır. Gazze meselesi bu konuyu bütün açıklığı ile gözler önüne sermiştir. İkinci yanılgı, evrensel kavramını modern bilim ve felsefe için temel bir kabul gibi algılayarak onlar üzerinden kendi dinleri ile ilişki kurma çabalarıdır. Bu da modern düşünce ve erke yeni imkânlar sunmakta ve aldanışı kolaylaştırmaktadır. En büyük yanılgı ise; kurgu üzerine kurulu bir bilgi yapısını ve ona dayalı düşünce yapısını eleştiriye tabi kılarken, taşıdığı elastikiyeti hesaba katmadan aynı konuda farklı bir açıklamaya kanarak yine modern düşünce ve erk yönünde yenilgiyi kabullenmeleridir. Ama Müslümanlar açısından daha temel bir sorun alanı ise; kendi düşünce yapıları; yani İslami düşünce yapısı ve tarihi üzerine derli toplu ve bütünlüğü koruyan bir yaklaşım genel kabule dönüşmediği için hep bir zaafı içinde taşıması ve parçayı öncelemesidir. Hâlbuki hem İslam düşüncesi üzerine bütünlüğü kavrayan bir idrak ve hem de modern düşünce üzerine bütünlüğü koruyan bir idrak karşılaştırmayı sağlıklı yapar ve sahici çözümler üretebilir.

İktidarı salt siyasi bir güç olarak okumanın taşıdığı zaafı hala aşamayan İslami Hareketlerin sorunu doğru okuma konusunda zaaflar taşımaya devam edeceği bedihidir. Bu yüzden, önceliği iktidar kavramını ve siyasal kavramı ile ilişkisi kadar, iktidar alanlarının siyaset arenası dışında kalan yapılarını da doğru tespit ederek bu alanda yeni çalışmalara imkan sağlamak elzemdir. Örneğin, ahlaki yapının iktidar olmadaki ve bir iktidar üretmedeki önemini doğru kavramak, kendi düşünceni temsil ettiğin zaman bir iktidar oluşturarak nasıl her şeyi değişime zorladığını da idrak etmek elzemdir. Bu konuda Gazze halkı ve temsiliyet liyakati ile sağladıkları iktidar alanını gözlemlemek ve oradan dersler çıkarmak da önemlidir.

10. İslami Hareketler diğer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturmakta mıdır?

Yukarıda ifade ettiğim bazı temel iktidar alanları ve bu iktidar olma süreçlerinde gösterilen performans ve sonra bu iktidarları kaybetme ile birlikte bazı İslami hareketlerin iktidar olmalarına rağmen kendilerinden beklenen doğru hareket ve eylemleri gösterememeleri, kuşatıcı bir politika geliştirememeleri, bunun yanında başka otoritelere bağımlı hareket etmeleri ve onları aşacak bir strateji geliştirememeleri de alternatif olmalarını ciddi bir zaafa uğratmıştır. Strateji ve taktik konusunda ciddi zaaflar taşıyan İslami Hareketlerin potansiyel olarak alternatif olmalarına rağmen, reel durumda bunun örnekliğini tam olarak sağlayamadıkları için gereken güveni sağlamakta zorlanmaktadırlar. Bunu hem Türkiye özelinde hem de İslam dünyası örneğinde söylemek mümkündür. Örneğin, sağlam bir yapı üzerinden alternatif bir hareket başlatıyorsunuz. Bu hareketi yolundan çıkarmak için alternatif arayışlar başlıyor ve birkaç koldan başlayarak o hareketi yoldan çıkarmaya başlıyorlar. Mesela, şiddet meselesi, el Kaide ve Daiş olmak üzere başka örgütlerde de aynı komedi oynamış ve hem müslüman halkı ve hem de batılı ama arayış içinde olan halkı aldatarak onlardan uzak tutmayı başarmışlardır. Hatta İslamofobi denilen kötülüğü de bu şiddet sarmalı üzerinden sağlayarak bütün dünyada Müslümanlığa karşı bir öfke meydana getirmişlerdi. Gazze örneği bize gösterdi ki eğer sen kendin olursan, hem İslamofobiyi ortadan kaldırırsan ve hem de müslüman olmayan halkların Müslümanlığa ilgi duymasını sağlayabilirsin. Bunu nasıl yaptığı gündem olmalı ve üzerine tefekkür edilmelidir. Sadece esir takasında bile neler olabileceği gösterilmiştir. İsrail zindanlarında çürüyen Müslümanların yanında Filistin’de esir tutulan Yahudilerin gençleşmesi yeterli delili sunmaktadır.

Bu noktada olması gereken ile olan arasındaki dinamik yapıyı doğru okumakta yarar var. İdeal olanı reel olanda tezahür ettirmeden üzerine kurgulanan ve kurulan tuzakları boşa çıkaramayacağın gibi kendini doğru bir şekilde dosta ve düşmana da anlatman zorlaşacaktır. O yüzden İslami Hareketler; halklar için tek alternatifler ama ideal zeminde, olması gereken olarak… Ama reel zeminde bu alternatiflikleri ufukta görülememektedir.

11. İslami Hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?

İslami hareketler ile Aksa Tufanı arasındaki ilişki görülebildiği kadarı ile birden fazla yapının bir araya gelerek gerçekleştirdiği bir eylemdir. Filistin menşeli yapıların bir araya gelerek birlikte gerçekleştirdikleri önemli bir hamle ve harekettir. Diğer İslami Hareketlerin bu olguyu doğru bir şekilde okumaları ve ona göre kendilerine yeni bir istikamet belirlemeleri elzemdir. İslami Hareketlerin önceliği, Aksa Tufanından hangi dersleri çıkaracaklarını düşünmeleri ve ona göre yeni bir strateji geliştirmeleri elzemdir. Orada oluşan İslami Hareketlerin temsil gücünün nelere kadir olduğunu gözlemlemeleri ve buna göre bir hareket tarzı geliştirmeleri gelecekleri açısından da önemini korumaktadır. Ama Filistin’deki son Aksa Tufanı ile dışında kalan İslami Hareketlerin ilişkisini ise daha sağlıklı bir zeminde tartışmakta yarar var. Burada güçler, iktidarlar, sınırlar, ulus devletler devreye girmekte ve bazı şeyleri yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu çerçeve sağlıklı bir şekilde anlaşılmazsa, yeterli düzeyde doğru bir yaklaşım geliştirmek mümkün olmayacaktır. O yüzden yardım konusunda görebildiğimiz kadarı ile gerekeni yapmak konusunda elinden geleni yapan bir konumu ihtiva ediyor. Orada olup bitene karşı tepki vermede ellerinden geleni yaptıkları gibi, gündem yapmaları, paylaşmaları, dikkatleri çekmeleri de artı olarak hanelerine yazılmalıdır. Tabii ki her ulus devlet kendi politik tutumları üzerinden bu meseleye duyarlı veya değil olabilmektedir. Bu da İslami Hareketleri bulundukları ülkelerin siyasal tercihleri ile çatışmayı veya uyumu dikkate alarak bir şeyler yapmayı dikte etmektedir. Bu konuda bir zaafın varlığını söylemek mümkündür. Örneğin, Batılı ülkelerin halkları, öğrencileri ve hatta siyasileri kararlı bir duruş sergileyerek İsrail ve soykırıma açık bir tepki ortaya koymaktadır. Ama aynı tutumu müslüman ülkelerin kendilerinde görmekte zorlanıyoruz. Elbette ki bazı hareketlenmeler olacaktır. Ama kararlı, duruş sahibi, ses getiren ve iktidarlarını etkileyecek, politika değişimine sürükleyecek bir çaba ve gayrete sahip olamadık. Ya tepki az bir kişi ile yapıldığı için yeterli ilgiyi üretemedi, ya da iktidarlar bu meselede duyarlı diyerek kendi duyarlılığını daha ileri seviyelere çıkarma konusunda bir irade boşluğu görülmektedir. Bu da doğal olarak, her İslami Hareketin Filistin İslami hareketi ile hem gönül bağı ve hem de desteği olduğu gerçeğini dışlayamaz!

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi yine bir strateji yoksunluğu ile karşı karşıyayız. Umarım, İslami Hareketler için Aksa Tufanı ve sonucu üzerine ortaya çıkan olgular, durumlar, gelişmeler daha dikkatli bir şekilde düşünerek ve üzerine tefekkür ederek kendilerine ait yeni bir stratejiye sahip olmaları için bir sebep teşkil eder ve geleceğe daha emin ve kararlı bir şekilde yürüyerek hem bu dünyada ve hem de ahirette Allah’ı razı edecek fikir ve ameller bütününü gerçekleştirirler.

Kaynak: İslâm Düşüncesi 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum