PARÇALANMIŞ BİR DÜNYADA YAŞAMAK…
Yaşamın sürekli parçalara ayrıştırılarak onu kontrol altına alan iktidar heveslisi güçlü bir lobinin var olduğu açıktır. Yoksa son üç yüz yılın gelişimini açıklamakta zorlanacağımız da kaçınılmazdır. Sürekli daha küçüğüne doğru bir seyir izleyen bilimsel çalışmalar, kabadan inceye yönelen akış ve sürekli insan zihnini küçülten ve daraltarak onu kontrol altına alma girişimleri, engel tanımadan ve engel oluşturacak bir şeyi başlangıcında yok ederek varlığını idame ediyor.
Bu cümleler, çok ironik kaçabilir. Komplo cümleleri olarak da okunabilir. Ancak aklı başında her insanın, insanlığın sürüklendiği zemine dikkat kesildiğinde sürekli artarak devam eden bu parçalanmanın oluşturduğu sorunu görmesi engellenemeyecektir. En yalın hali ile maddenin atom olarak parçalanması, atomun kendi içinde parçalanması ve küçük parçacıkların da parçalanarak ışık ve parçacık olarak betimlenmesi, parçalanmayan bir şeyi ayakta bırakmayacağı görüşünü perçinlemektedir. Her şeyi yeniden yaratma girişimi olarak yapay zekâ ve her parçanın yeniden tanımı ise onu kendi hegemonyasına alma girişimleri de bize yeni bir hegemonik gücün varlığının ayak seslerini işittirmektedir.
Bu sürecin en önemli handikabı is; anlam boşluğu üretmesi ve anlamsızlığın bir anlam olarak inşa edilerek buna göre kültürel değişimi başlatması ve bu yeni kültür üzerinden ilişkiler ağını belirgin kılma çabalarını artırarak devam ettirmesidir. Anlamsızlık, insanı istenen kıvama getirme konusunda bulunan en önemli etkendir. Anlamsızlık ortada açık bir şekilde durduğu zaman kişiler doğal olarak güçlü olanın yanında yer almakta bir beis görmeyeceklerdir. Kendilerine dikte edilen yaşam tarzını oluşturan kültürü de benimsemekten çekinmeyeceklerdir. İşte bu yüzden yeni kültürel kodların dışında kalan geçmişe ait bütün kültür ve inançların inşa ettiği yaşam biçimi en sert biçimi ile dışlanmakta ve dışlaştırılmaktadır. Kötü olarak tavsif edilmekte ve yeni kültürel kodların kabulü ile karşılaşacakları yaşamın kolaylıkları güçlü ve büyük bir reklam seremonisi ile sunulmaktadır. Cezp edilen insan ise kolaylıkla ele geçirilebilinmektedir.
Önce din ile dünya ayrımı yapılarak zihinler parçalandı. Din sadece kendi alanında geçerli gibi bir düşünce inanca dönüştürülerek kabulü sağlandı. Din dünya ayrımı, vahiy ve akıl ayrımını beraberinde taşıdı. Böylece vahiy tamam, ama biz onun nasıllığını ve neliğini bilemeyeceğimiz için bilebileceğimiz bir akıl tanımını yakalamak adına da onun içeriklerini ve neliğini sürekli parçalara ayrıştırarak onu tanımlama girişimlerinin ardı arkasını kesmedi. Sürekli parçalara ayrıştırarak onu kolay lokma yapma hayali önce zihinde başladı, sonra akıl ile devam etti, sonra da yetmedi, bilimsel araştırmalara konu edindi. Böylece elimize ne geçerse önce onu parçalara ayırmak sonra da onu kendi tekelimize alarak dilediğimiz şekilde onu tanımlamak ve biçimlendirmek için her türlü çabayı gösterdik. Sürekli parçalarla uğraşmanın taşıdığı olgu öyle bir baskın karaktere dönüştü ki sürekli parçalamaktan bütünlüğü göremez hale gelecek şekilde körleştirildik. Bunun tipik örneği; Amerika’daki büyük firmalar, bütünü idrak eden, bütünlüğü kavrayan kişileri Ceo seçerek büyük maaşlar vermektedirler. Çünkü onlar, daha sağlıklı bir yol çizme istidadına sahip olmaktadırlar.
Milleti, kavimlere, kavimleri, ailelere, aileyi ise bireylere dönüştürerek parçaladılar. O zaman insan kolay lokma oluverdi. Diledikleri şekli verebilecekleri bir zemin oluştu. Onunla da yetinmediler; insanı da parçaladılar, kadın ve erkek, kadının savunusu yapıldı. Sonra yetmedi, bireyi kendi içinde parçalamaya başladılar. Toplumsal cinsiyet üzerinden kafa karışıklığı inşa ederek onu kendinden de şüphe edecek ateşin içine atıverdiler. Ben kimim, sorusu anlamlı bir yer buldu. Böylece ona göre oluşturulacak yeni sistemde yer açıldı. Ama bütün bu olup bitenler her bir insanın kendi varlığını tehdit edecek düzeye erişti…
Bu duruma itirazı engellemek için bu sefer, uzay diye bir şey ortaya attılar. Uzaya gidilmeli, dünya yetersiz olmaya başladı, yargısı üzerinden kişilerin dünya ile kalan son bağlarını da kopartmaya başladılar. Böylece insan ve dünya, insan ve din, erkek ve kadın arasındaki bütün bağlar kopartılarak insan çırılçıplak ortada kalakaldı. Bütün dünyada uyuşturucunun ve ruh sağlığının bu kadar büyük ölçüde revaç bulduğu başka bir zaman dilimi yoktur. Uyuşturucunun İlkokul seviyesine kadar düştüğü medyada görülen bir olgu…
Zihinsel parçalanmaya bedensel parçalanmada eşlik ederek insanı insan olmaktan çıkartarak yeniden yaratma girişimi başarılı olacak gibi bir görüntü vermektedir. Şimdiden yapay zekâ üzerinden yeni inşa edilmiş prototipin insandan daha güçlü, daha bilgili, daha hareketli, daha çalışkan olduğu dillendirilmektedir. Her sahada insanı geçen bu yapay zekâ yeni ürün olarak yeni tanrıcığın yeni kulu olarak öne çıkarılmakta ve insan kendi menşeini, yaratılışını, kimin eseri olduğunu, ne yapması gerektiği gibi konuları zaten yitirmiş olduğundan sadece büyülenmiş gözlerle olup bitenleri izlemeye çalışmakta… Ama izlerken yorgunluğun verdiği ağırlıklı kahır ekseriyeti ise uykulu bir pozisyonda izlediği için anlamakta ve anlamlandırmakta da zorlanmaya devam etmektedir. Arada bir ses onu uykusundan sıçrattığı zaman alıştığı bu konforu bir şey sanıp hemen kaçıvermekte, böylece kendisinin uyarılmasına zemin bırakmamaktadır.
Bu sistematiğe karşı çıkanların ise kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, olup bitene yönelik eleştirel tutumlarını anlamla tam olarak örtüştürememeleri, yanlış poetika ve politikalar üzerinden birbirine düşmeleri ise uyandırma ameliyesini zora sokmaktadır. Her yanlış adımda yapılan uyarı, daha derin bir uykuya neden olmaktadır.
İnsan, kendisini hatırlamalı… Kendisini yaratan bir gücün varlığını hatırlamalı… Bu hatırlama ile Yaratıcı Gücün kendisine gönderdiği Elçileri ve bu elçiler aracılığı ile kendisine gönderilmiş bilgiyi hatırlamalı… İşte bu bilginin bu dünyada nasıl bir işleve sahip olduğu konusunda peygamberin örnekliğini hatırlamalı… Kendi Müslümanlığını hatırlayarak yeni bir başlangıç inşa edebilmeli… Parçalanmış her şeyi yeniden birleştirmeye yönelerek atılan adımları geri püskürtmenin yöntemini hatırlayarak bulmalıdır.
Kuran, müminlere hitap ederek: ‘ Ey iman edenler, iman ediniz… ‘ diyerek müminleri uyarmaktadır. Çünkü her imanın tazelenmesi demek, bütünlüğe yönelik bir ilginin doğuşu anlamına gelecektir. Her bütünlüğe yönelik bir zihni tazelenme ise kendisini aldatmaya matuf olguları geri püskürtme tekniğini harekete geçirmeye zemin oluşturacaktır. Varlığı, yaratılışı ve Yaratıcıyı bir bütünlük içinde kavramadan tevhidi anlamak imkânsız olacağı için sürekli sahte tanrıların sahneye çıkışına da zemin oluşturacaktır.
Bütünlüğe dair her arayış yeniden iman etmenin zeminini sahih ve sahici kılacaktır.
YORUMLAR