Aklın birden fazla sıfatının olabileceği tartışma dışıdır. Aklın hem total bir anlamı ve hem de sıfat taşıma özelliği aklın kendi içinde anlam katmanlarına sahip olduğunu gösterir. Tıpkı boş bir kap ve içini doldurma biçimine göre aldığı keyfiyet gibi…
Temel soru; Müslüman bir Akıl var mıdır?
Bu soruya cevap vermek gerçekten çok zor. Çünkü modern akıl, kendisinin başlangıç dönemi ile birlikte bütün akılları domine ederek onları etkilemiş ve onların doğasına yönelik bir tehdit oluşturmuştur. Son yüz elli yıllık süreci dikkate aldığımızda ise neredeyse batılı modern akıl dışındaki bütün akıllar az veya çok modern aklın tesiri alında kalmışlardır. Müslüman akıl da bu tesiri fazlasıyla taşıma durumundadır. İster etkileşim boyutu ile ister tepkilerin verilmesi biçimi ile bu tesiri gözlemlemekteyiz.
‘Strateji kavramı da batılı bir kavramsallaştırmadır’ diyerek tepki gösterilebilir. Bu tepkinin kendi içinde haklılık payı vardır. Ama ister adına strateji diyelim, ister geleceğin planlaması diyelim bu bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Modern akıl, stratejik aklını kurmuş, geliştirmiş ve sürekli yenileyerek daha da güçlendirilmesine yönelik yatırımlarına devam etmektedir. Bu akla karşı ve sizin üzerinizde oynadığı oyunların niteliğini çözmeniz, karşı hamleler geliştirmeniz ve en önemlisi de kendi geleceğinize dair, kendi çocuklarınıza miras bırakacağınız bir düşüncenin varlığı bağlamında stratejik akıl elzem bir durumu işaret eder.
İslam Dünyasının hali pürmelali ortada… Müslüman kurumların, cemaatlerin, hareketlerin durumu da ortada. Bugüne kadar başarılı olma hayalini dahi kurma imkânı bulamadığımız da cabası… Süreklileşen bir yenilgi üzerine yaşadığımız gerilim ve travmalar ayrı bir engel olarak önümüzde duruyor. İktidar olmalarına rağmen, orada uzun erimli bir duruş ve kendi düşünce yapıları ile uyumlu bir siyaset ve iktisadi faaliyet yapmak bir tarafa yeni bir sosyoloji bile kurulamamaktadır. Cezayir, Mısır, Sudan, Pakistan ve İran deneyimleri bir tarafa Ak Parti deneyimi ve benzeri deneyimlerde bu çerçeve içinde olumlu bir katkı sunamadılar. Yani tam bir başarısızlık söz konusu ve bu her alanda geçerlilik kazanmaktadır. Başarı gibi görülen şey ise batı modernleşmesi tarafından sunulan şeylerdir. Onunla uyumlu olan şeyler nispi bir başarıyı garanti ediyor…
Modern Müslüman bir aklın oluşumundaki en büyük etken; etki ve tepki üzerinden üretilmiş düşünceler ve eylemlerdir. Müslüman akıl, kendi başına ve kendine ait bir episteme üzerinden kendini inşa eder ve açıklar. Kendi dışındaki şeyleri, yargıları, olayları, düşünceleri de yine kendi bilgi sistemi üzerinden değerlendirir ve yorumlar. Ama son iki yüzyılın serencamına bakıldığı zaman bu akıl hep kendi olma yerine etki tepki üzerinden kendini inşa etmeye kalktığı için ne kendi olabilmiş ve ne modernleşmeye tam olarak uyumlu bir akla dönüşmüştür. Melez bir aklın ortaya çıkardığı hareketler ise sürekli yeni bir durumla karşılaştığı zaman bocalamış ve hangi tepkiyi vereceğine kendisi karar vermemiş, şartların belirlemesine imkân tanımış, bu imkân üzerinden de sürekli yönetilmiştir.
Stratejik aklın oluşumu için bir üst akla ihtiyaç vardır. İşte bu üst akıl sorununu çözemeyen Müslümanlar, stratejik akıllarını da oluşturmada zaaf taşımaktadırlar. Örneğin; Türkiye Müslümanlarının oluşturduğu hareketler ve kurumlar, neredeyse son altmış yıldır sürekli dışarıya yönelik bir çaba içerisindedirler. Afganistan meselesi ile birlikte Çeçenistan, Bosna, Irak, Suriye, Mısır, Sudan vesaire sürekli dışa dönük bir faaliyet yapılageldi. Sonuç ne oldu diye sorduğumuzda ise koca bir hiçlik söz konusu…
İslam Dünyası ve özellikle de İslami hareketler üzerine yapılan planları bozacak bir plan yapabilme kudreti hiç oluşmadı. Hangi harekete el atarsak atalım, göreceğimiz şey şudur: süreç içinde bizim kendimizin yaptığımızı sandığımız her şey aslında bize dışarıdan sipariş verildiği açığa çıkıyor. Her hareketin attığı adımların önemli olanlarını dışarıdan bir şekilde etkilenerek, bazen de ters biçim üzerinden zorlanarak eyleme ikna ediliyorlar. Şiddet üzere harekete geçenlerin Mısır örneğinde ‘Et- Tekfir ve’l Hicre’nin kendi itiraf açıklamasını okumak bile bu konuda yeterli delili sağlar. Tunus örneğinde gösterilen bütün iyi niyetlere rağmen, gelinen noktayı dikkate aldığımızda aynı durumu gözlemleyebiliriz. Bugün Ak Parti özelinde gelinen nokta İslamcılığın bitişini ilan olarak neticelenmesi de bunun göstergesi olarak okunabilir.
İslam Dünyasının en büyük örgütlenmesi olan ihvan hareketini dikkate alarak meseleyi açıklığa kavuşturalım: Arap Baharı ile birlikte bütün çekincelere rağmen bir şekilde işin içine çekildi veya girdi. Sonuç itibarı ile desteklediği aday cumhurbaşkanı oldu. Ama on bir ay gibi kısa bir sürenin sonucunda çok güçlü bir kamuoyu tepkisi ve bir darbe ile iktidardan indirildi. Kendileri protesto eylemleri yapmaya başladıklarında en sert biçimde karşılık aldılar, öldüler ve hapishaneleri doldurdular. İdam sehpalarında liderlerini kaybettiler. Sonuç; aşama, aşama her yerde geriletildiler. Bugün hala güçlerini korumalarına rağmen toplumsal desteklerini yitirdikleri gibi oluşan güvenin de ciddi bir zaafa uğradığını söylemek mümkündür.
Eğer stratejik bir aklı olsaydı Müslümanların ve hareketlerinin, işte bütün bu olup bitenlerin seyri bambaşka bir şekilde gelişebilirdi. Yapılan hamlelere karşı kendi hamlelerini oluşturur ve kamuoyunu da kendi lehlerine dönüştürebilirlerdi. Ama tam kendi lehlerine olması beklenen kamuoyu bile aleyhlerine dönüşüveriyor. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yapılan tartışmalar buna örnektir. Düşünce zemininde de durum bundan bağımsız değil!
Sorunu çözmenin bir yöntemi var: Müslüman bir aklın inşası…
Müslümanlar daha önce de bu tehditlerle karşı karşıya kalmıştı. O zaman da sorunu çözebilme kabiliyeti gösterdiler, bugünde bu kabiliyeti gösterebilirler. Ama bunun ilk şartı Müslüman bir aklın varlığını inşa etmek ve buna dayalı bir Müslüman düşüncenin varlığını varlık sahasına çıkarmaktır.
Bu nasıl sağlanabilir: üç şartı vardır: İlki; İslam’ın ilk iniş yıllarından itibaren izini takip ederek modernleşme sürecine kadar gelen tarihi birikimi ve ilmi usulü tam olarak öğrenmek ve idrak etmektir. Bu ilk şart yerine getirilmediği sürece diğer iki şart eksik kalacaktır. İkinci şart; modern düşünceyi enine boyuna tam olarak kendisini ifade ettiği biçimi ile doğu anlamak, tanımak, tanımlamak ve idrak etmektir. İdrak özellikle vurgulanmaktadır. Yeni bir tanıma ulaşmada vazgeçilmez olduğu içindir. Bu ikinci şartta yerine getirildiğinde yeterliliğini sağlamıyor. Üçüncü şart elzem oluyor; işte birde mevcut Müslüman ahvalinin ve zihninin tam bir haritasını çıkarmak ve bu zihni tam olarak öğrenmek ve idrak etmeyi da başarmak lazımdır ki görev tamamlansın.
İşte o zaman Müslüman bir aklın inşası mümkün olur ve bu Müslüman akıl üzerinden bir stratejik akıl üretilebilir. Ki Müslümanlara yönelik geliştirilen hamlelere yönelik karşı hamleleri organize edebilsin.
Bu mümkün mü? Tabi ki mümkün… Şimdi başlanırsa inşallah periyodik adımlarla harekete geçilir ve sonuç alınarak adım adım ilerlenebilir. Buna karar verecek bir irade ve bunu gerçekleştirme azminde olan bir entelektüel havza yeterlidir.
Bakalım kimler bu işe el atacak, bekleyip göreceğiz…
YORUMLAR