İSLAMCILIĞIN ONTOLOJİSİ
Modern düşüncenin ürettiği kapitalist iktidar sisteminin işgal ettiği İslam Dünyasında meydana gelen yıkılışın ve çözülüşün yeniden bir dirilişe ve ayağa kalkışa mesnet teşkil edecek hareketin adına İslamcılık denmektedir. İslam Coğrafyasının her yerinde bu kavram kendine zemin buldu ve hareketler bu zemin üzerinden faaliyetlerine başladı. Islah hareketi ile başlayan ve çevreden merkeze doğru bir seyir izleyen, ama Yukarıdan Aşağıya doğru bir akışa sahip olan bu siyasi ve fikri akımın kendi içinde çok renkli olduğu da vakıadır. Islah yerini siyasi olana terk edince, Siyasal İslam olarak tesmiye edilen hareket Osmanlı Topraklarında ise İttihadı İslam ile kavramsallaştırılmıştır.
Veliyullah Ed Dehlevi ile başlayan yeni sürecin iki saç ayağı vardır: Müslümanların ıslahını sağlamaya matuf şuurlandırıcı davet çalışmaları yürütülmüştür. İçerden ve derinden bu çalışmalar devam ederken, işgale uğramış toprakların işgalden kurtulması içinde siyasi arayışlar ve örgütlenmeler başlamıştır. İkinci ayağı ise; İslam düşünce geleneğinin getirdiği mevcut durumun olumsuzluğunu giderme, geleneğe eleştirel bakma ve yenilenmiş bir yöntem arayışı öne çıkmıştır. Bir tarafta entelektüel arayış, yenilenme ve diğer taraftan da siyasal arayış, kurtuluş mücadelesi ve yeni devletlerin hangi zeminde kurulması gerektiğine dair siyasal arayışlar yapıldı.
Modern İslamcılık ise 60’lı yıllardan sonra Türkiye ölçeğinde yeni bir başlangıç yaptı. Edebiyat ağırlıklı ve üniversite özelinde bu yeni çalışmalar, sivil alanda dar zeminde karşılık bularak siyasal arayışlara zemin oluşturdu. Siyasal faaliyetler meri sistem içinde çalışmaları yürütürken buna yönelik itirazlar ve farklı arayışlar ise kültürel dokuyu beslemeye devam etti. Art arda gelen toplumsal ve siyasal olaylar, İslamcılığın durduğu yer konusunda sorunlar yumağı oluşturdu. Hem geleneğin tevarüsünde sorunlar oluşmuştu, hem de modern eğitimin sağladığı zihni zemin üzerinden din ile kurulan sorunlu bağın sonuçları hezimeti sağlamıştı. Elde bir birikim oluşmadan ve sistem kuracak bir yöntemin varlığını kuramadan bugüne gelindi.
İslamcılık müktesebatı çerçevesinde İslamcılığa yönelik tanımlar birden fazladır. Ama Boby S: Sayyid Fundamentalizm Korkusu kitabında meselenin temelini üzerine kuracağımız bir tanım vermektedir: İslamcılık; İslam’ın bugünü Müslümanca yaşamamızı sağlayacak olan şuuru kazanmaktır. (yaklaşık olarak/anlam olarak doğru.) Bu tanım bize İslamcılığın temelini kuracağı zemini gösterir ve ontolojisinin bel kemiğini oluşturur. İslamcılık, modern bağlamı içinde bir şuur hareketidir. Bu şuur hareketi, modern olanın dışında kalarak modern olandan bağımsız İslam’a dayalı bir varlık ve bilgi tanımını ortaya çıkarma arayışıdır. Müslüman bir zihnin, kendisi kalma arayışının kültürel temellerini ortaya çıkarma arzusunu belirler.
İslamcılığın ontolojisinin temelini bugünü Müslümanca yaşama şuuru belirler. Bu şuurun beslenme kaynağı ise; ‘Kaynaklara Dönüş’ olarak sloganlaştırılmış, Kuran ve Sünnet’e dönüş olmuştur. Müslüman, şuurunu ilahi kitap olan Kuran’dan ve Kuran’ın mücessem bir örneği olan Peygamber (sav)in Sünnetine bağlılıktan elde edecektir. Burada İslamcılığın içtihat orijinli bir hareket olduğunun altını çizmeliyiz. Onu geleneksel kültürün temel özelliklerinden ayrıştıran hassasiyetinin temelini bu içtihat etme belirler. İçtihat, geleneksel kültürü tümden ret ve kabul değil; eleştirel bir yaklaşımı öncelemeyi içermektedir. İşte İslamcılığın ikinci temel ontolojik özelliğini bu eleştirel tutumu belirgin kılmıştır. Bu eleştirel tutum, hem modern düşüncenin kendisine, hem yoruma dayalı kültürel geleneğe yönelik ve hemde bugünün Müslüman zihnine yönelik eleştirelliği içermektedir. Bu eleştirel tutumu gerçekleştirecek zeminin sahih ve sahiciliği meselesi İslamcılığın kendi içinde farklılaşmasını beraberinde taşımıştır. İslamcılığın kendi ontolojisini dayadığı zeminlerden biri, modern düşünceyi dikkate alan oradaki epistemik zemini kollayarak dinin yeniden yorumlanmasının doğru olduğunu düşünen zihni yapıdır. İslam dünyasının birçok yerinde bu görüşü savunan entelektüel bir damar vardır. Ama bu bakış, Müslümanların çağdaş sorunlar karşısında Müslümanca bir duruş sergilemelerine yönelik teklifleri hep bir çürüme ile karşı karşıya bırakmıştır. Yani bu teklif Müslümanları modernleştirerek Müslümanlıklarına halel getirmiştir. İkinci arayış, tepkisel bir tutum üzerinden modern düşüncenin varlığını kökten reddederek geleneğin olduğu gibi kabulüne dayanmıştır. Bu yaklaşımın da İslam dünyasının birçok yerinde örnekleri görülebilmektedir. Bu yaklaşımda meydana gelen sosyolojik değişimlerin niteliğini ortaya koymada ve Müslümanca bir duruşun sağlam bir zeminde kurulmasına yönelik çabalara rağmen zaaflar üreterek modernleşmenin ürettiği iktidar güçlerine müdahale imkânı sunduğu görülmektedir. Şiddet üzerinden harekete geçirilmiş, özel yetiştirilmiş kadrolarında bu derde derman olma özelliğinin olmadığını Irak ve Suriye özelinde gördüğümüz gibi farklı İslam coğrafyalarında da görmeye devam etmekteyiz.
İslamcılığın yeni bir arayışa çıktığı bir zemine tanıklık ettiğimiz demlerdeyiz. Yaşanan bu tarihsel süreçten yeterli tecrübeyi elde ederek bu idrak üzerinden yeni bir hamleye açıklık kazandırmak şart olmuştur. İslamcılığın ontolojisini oluşturan İslam’ın bugünü Müslüman kılma arayışı ve İslam düşüncesi içinde içtihat edebilmeyi zemin olarak kurduktan sonra İslamcılığın üçüncü ontolojik zemini ise şahitlik/örneklik olacaktır. Çünkü düşünce eylem birlikteliği ancak bize yeni bir sosyal gerçekliğin inşasına faydası olur. İşte bu durumun gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan şuurlu bir entelektüel kadronun sahici ve sahih bir düşünce zeminini etki ve tepkinin dışında anı Müslüman kılma ve onu yorumlama üzerinden kurması elzemdir. Bu kurulan zeminin yaşamda bir karşılığının oluşması için örnekliğe olan ihtiyaç açıktır. Bu örneklik üzerinden bir sosyal gerçeklik kurularak ahalinin de bu sahih ve sahici İslam ile ilişki kurmasına imkân tanınabilir. Burada İslamcılığın, bu ontolojiyi selam/barış üzerine ikame etmesi kaçınılmazdır. Savaş kaçınılmaz olsa da barışı asli olana tekabül eder. Bu barış, sadece diğer inanç sahipleri ile sınırlı olmadan, varlığa çıkmış her varlık ile kurulacak temelin işareti olmalıdır.
İslamcılığın sosyal teorisi bağlamında selam/barışın ontolojik bir karşılığı vardır. Bu barışın temelini kişinin kendisi ile barışık olmasıdır. Kişinin kendisi ile barışık olması sağlam bir karakterin inşa edilmesinin vazgeçilmezidir. Kişinin kendisi ile barışık olmanın kendisine kazandırdığı tecrübe ile başkası/öteki ile de barış içinde varlığını sürdürmelidir. Bu barışıklığın temelini ise Allah ile kuracağı barışıklığın yapısıdır. Kişi, salt ilahi rızaya dayalı bir hayatı şuur seviyesinde kurduğu zaman; onun sevgisinin ve nefretinin temelini de kendi isteği değil, ilahi rızaya matuf oluşu ile belirginlik kazanır. Bu öteki ile barışık olmanın olmazsa olmazıdır. İnsanların kendi aralarındaki çatışmayı belirleyen şey isteklerin farklılaşmasıdır. Bu farklılaşma kaotik bir zemin kurar. İşte istekler yerini ilahi rızaya bıraktığı zaman barış artık elzem bir olguya dönüşür.
Bu barışın teminatı ise Adalet duygusudur. Adalet, her şeyin kendi amacını gerçekleştirmeye matuf bir çabanın içinde olmasını teminat altına almaktır. Yani zorlayıcı bir güç üzerinden varlığı ve insanları kendi doğalarının dışına sürüklememe zeminidir adalet… Bu temel gerçeği sosyal bir gerçekliğe taşımak ise her varlığın kendisine ontolojik olarak yüklenmiş amacı gerçekleştirmesine dayalı yeryüzünün bir imtihan oluşunu kabullenmektir. Bu kabul ediş, kişilerin hangi inanç sistemine inanmak istediğinin önündeki engelleri kaldırır. Bir hakikati dillendirmek, onu gündeme taşımak ile zorlayıcı bir güç ile ona inanmaya çağırmak arasında derin bir fark vardır. İmtihan oluşumuz İslamcılığın ontolojisinin ilişkiler ağındaki temelini kurar. Varlığın yaratılış amacına uygun hareket kabiliyeti sağlamasının önündeki engellerin kaldırılması Müslüman açısından bir sorumluluktur. Bu yüzden cebri davranış asla kabul edilemez, saldırı asla kabul edilemez, psikolojik baskı kurarak kişileri bir yere davet etmek asla kabul edilemezdir… Zaten bu üç şıkkı terk ettiğiniz zaman adaleti sağlar ve barışı ikame edersiniz. Mesele de bu değil mi? Yaşamda adaletin ikamesi, sorumluluğu taşıyan bir özgürlük ve birlikte yaşamayı gerçekleştirme… Bu İslamcılığın temel hedefidir.
İslamcılık, kendini gerçekleştirme konusunda kendi İslami bilgi sistemini kurabilecek bir zemine sahip olma zorunluluğunu duymalı ve ona göre harekete geçmelidir. Bu bilgi sistemi üzerinden bugünü Müslümanca yorumlayacak bir sistematik bakışa sahip olmalıdır. Elbette ki bu durumu gerçekleştirecek bilgiler bulunmaktadır. Dağınık ve farklı zeminlerde bulunmakta iken bunları toparlayacak ve yeniden bütünlüğünü sağlayacak bir bakışa ihtiyaç vardır.
Yukarıdan itibaren İslamcılığın ontolojisini üzerine kurmamız gereken ilkeleri doğru bir zemin üzerinden ve sahih ve sahici bir şekilde gerçekleştirmeyi başardığımızda bunu örneklik üzerinden bir gerçeklik alanına taşıdığımızda sorumluluğumuzu ifa ettiğimiz gibi sonucu da Allah’a havale edebiliriz.
Çaba ve gayret bizden Başarı ise Allah’tandır…
YORUMLAR