Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


İnsanın Varlığında Saklı Beka

10 Ekim 2022 - 14:16


Geçiciliğin tabiatını tadan, tecrübe eden ve yaşayan biri olarak insan, bekaya dair bir bakışa sahip olabilir mi? Fena makamını boylu boyunca yaşayan biri olarak insan, sonsuzluğu tatma arzusunu nereden bulmaktadır? Kalıcı olana yönelik hedefi ve her işte bir kalıcılık sağlama çabası ve arzusunun temelini bulmalıyız ki insana dair temel bir gerçekliğe ulaşabilelim…

Geçicilik, yaşam formunun en bariz özelliği olarak öne çıkmaktadır. İnsanın bunu tecrübe etmesi beklenen bir durumu işaret eder. Ancak, yaşam formu içinde kalıcı unsurlar söz konusu, geçiciliğin tabiatında tekraren vücut bulma özelliği sayesinde beka/kalıcılığın neye tekabül edebileceğine dair bir yaklaşım geliştirmek mümkün hale gelir. Beka, yaşamın tekrara dayalı kalıcı özelliğini aşan bir boyut taşır. Olup biten her ne ise özde bir değişim gerçekleştirmeden vücut bulmakta ve kalıcılığını sonsuzluğa taşımaktadır. Burada Beka meselesi ulûhiyet meselesi ile birebir ilişkili ve ilintili bir durumu içerir. Ulûhiyetin yaratma öncesi ile yaratma sonrası süreçlerinden beka meselesinin aldığı formu dikkate almadan bekaya yönelik kapsayıcı bir bakış geliştirilemez görünüyor. Ulûhiyet açısından yaratma öncesi ve sonrası bağlamında bir öncelik ve sonralık olmaması dikkate alınmalı. Ama insan zihninin meseleyi ele alış ve anlama biçimi bakımından olayı idrake sunmada bu ayrımın önemli bir işleve sahip olduğu bedihidir. Çünkü yaratılmış ve yaratıcı kavramsallaştırması, ulûhiyetin bölünemez ve parçalanamaz mahiyetine dair bir görüş oluşturma arayışının neticesidir.

İnsanın yaratılışında oluşan mucizevi karakteri dikkatle zihne taşımalıyız. Yaşamın oluşumunu ve değişimin niteliğini doğru kavramak için insan tanımı elzem hale gelmektedir. İnsan, kâinat ve ulûhiyet bağlamında üçlü bir yapıya izin verilen bir form üzere varlık kazanmaktadır. Ulûhiyet dışında varlığın diğer bütün formları insanın yaşam formunu paylaşmasına rağmen insan burada ayrıcalıklı bir özelliğe sahiptir. İster iradi bir varlık oluşu, ister özgürlüğü verilen bir varlık oluşu bakımından ayrıcalıklıdır. Kuran, bize ruh kavramını sadece iki yerde kullandığını göstermektedir. Ve bu iki yerdeki kullanımı da insana dairdir. Birisi Âdem(as) kıssasında insana ruhundan üfürüldüğü, ikincisi de İsa (as) atfen kullanılmaktadır. Bu da bize göstermektedir ruh ve diğer adıyla ilahi nefha sadece özel bir biçimi ile insana yüklenmiştir. İnsanı ayrıcalıklı kılan özelliği de buradan gelmektedir.  İnsan ‘ruhunun mahiyeti konusunda bir bilgiye sahip olabilir mi’ meselesi insana yüklenilen amaçla orantılı cevabını bulabileceğimiz bir sorudur.

Beka ve ruh meselesi benzer bir durumu işaret eder. Her iki konuda da insan zihninin yetersizliğini idrak etmek zor olmasa gerek! Ancak bu zorluğa rağmen insan zihninin kodlanması üzerine derin bir teemmül ve isim koyma becerisini birlikte düşündüğümüz zaman her iki kavrama yönelik geliştirilecek doğru bir bakış mümkün hale gelebilir. Bu konudaki temel sorun; ulûhiyetin ikili tabiatını doğru bir bakış üzerinden idrake konu edinebilmekteki zorluktur. Varlığın yegâne dayanağı olan ulûhiyetin, varlığın kendi yaşam seyri içinde dayanaklılığını sürdürdüğünü biliyoruz. Onun emri olmadan bir yaprağın yere düşme imtiyazı yoktur. Yani bir boyutu ile ulûhiyet tam bir kudret ve egemenlik kurmuştur. Öte yandan kendinden bir ruh vererek yarattığı insanın varlığının yarattığı diğer varlıklarla aynı kefeye koymaması, ona isim verme yetkesi vermesi, kendi hayallerini gerçekleştirme imkânı tanıması, ama aynı zamanda onu geçici/fani bir yaşamın unsuru kılarak onun terbiye edilmesindeki kalıcı etkisini de göstermektedir. Sorun insanın beka arayışında sonsuzluğu araması, onu arzulaması, ona kavuşma arzusu ile hayatını feda etmeye hazır olmasıdır. Dilemma burada açığa çıkmaktadır. Anda sonsuzluğu yaşayan bir insan tecrübesi ile fani bir yaşamı sürdüren insan aynı insan mıdır? Bu ikilemi ister duygu dünyasında ister zihin dünyasında yaşamayan biri var mı? Mesele bu ikilemi doğru bir zeminde çözüme kavuşturmaktır. Beka bu çözüme kavuşan sorun üzerinden doğru bir bakışa konu edinebilir.

Bu noktada bir temsil meseleyi açıklığa kavuşturabilir: ulûhiyet ile yaratılış arasındaki denge ve değişimin beka meselesi çerçevesinde ele alınması ve çözüme kavuşturulması ile insanın sonsuzluğu istemesi ile geçici bir tabiat içinde yaşamını sürdürmesi arasında bir tekabüliyeti bulunabilir mi?

Şu noktada bir şüphe yok: insan yaratılmıştır. Yaratılmışlığı bağlamında diğer bütün yaratılmışlarla eş değer bir özelliğe sahiptir. Ama aynı zamanda insanın varlığının anlamını dikkate aldığımız andan itibaren insan, irade ve özgür eylemleri bağlamında diğer yaratılmış varlıklarla arasına mesafe konan ve onların kendisine boyun eğdirilmiş varlıklar oluşunu gözlem yoluyla ve ilahi inayet üzerinden elde ettiği bilgi sayesinde öğrendiğini de biliyoruz. İşte değişimin mihverini oluşturan şey, beka meselesinde de önemli bir ayrım olarak öne çıkmaktadır. Yani ulûhiyet, nüzul ederek beka meselesinde geçiciliğin tabiatında mündemiç bir beka meselesi olarak öne çıkmaktadır. Bu yüzden her varlık geçici tabiatı kadar kalıcı bir tabiata da sahiptir. Yaşama dönük yüzü ile fena ulûhiyete dönük yüzü ile bekayı taşımaktadır. Bu ikili yapının hem zihinsel hem eylemsel bir sürece mebni olarak idrak edilmesi esasa taalluk eder. Bir taraftan ulûhiyetin değişmez özelliği, diğer taraftan da varlığın dayanağı olarak varlığını tecelli edişini doğru anlamakta yarar var. Tam burada insan, ikili yapısı sayesinde ve akıl yürütme özelliği, düşünme yeteneği ile olup bitene yönelik bir anlam yükleme sorunu ve sorumluluğu taşır. O zaman insan zihni kuşatıcı bir özelliğe sahiptir. Ama bu kuşatıcı özellik nihayetinde ulûhiyeti belirleme değil, ulûhiyetin tecellisinin neye tekabül ettiği ile sınırlı bir yaklaşımı içerir. Yoksa ulûhiyetin tenzih edilmesi meselesi sorun haline gelir.

İşte bu noktada yaratma ve yaratılmış varlık arasındaki fark gibi insan yaratılmış varlıkla özdeş olduğu faniliği yaşarken, beka boyutu ile de ulûhiyetin bir parçası; ama yaratılışın başlaması ile başlayan tecelli ile sınırlı ve ilahi meşiet gereği izne tabi olarak bu böyledir. Ki ulûhiyet dilediği zamanda yok etme, verdiği imtiyazı geri alma ve her türlü tasarrufta bir belirlenimden azadedir.

Beka meselesini bu çerçeve içinde insan ile ilintili ve ilişkili bir zemin üzerinden yorumlamak mümkün olabilir. İnsanın doymaz iştihası ve arzusu ile sonsuzluğa olan eğilimi göz ardı edilemez, edilmemeli de… Ayrıca varlığa karşı sorumlu kılınması, onlarla barış içinde var olmanın yükümlülüğünü üstlenmesi onu farklı kılan ve cennet ile müjdelenerek öte dünya hayatı gibi hayatın bölünmez bütünlüğünü idrak edecek bir varlık olarak yaratılması da ona bir ayrıcalık katmaktadır.

İnsan kendi yaşamının her alanında geçici olan ile kalıcı olanın çelişkisini yaşamaya devam etmektedir. Gülün açılışını ve soluşunu birlikte tecrübe ettiği gibi kokusunun kalıcılığını ve her gülde bu kokuyu alma istidadı ile bu kalıcı zeminin neye tekabül edeceğine dair bir idrake sahip oluşunu da bize gösterir. Böylece insan zihni geçicinin tam olarak tabiatını kavradığı gibi zıtlığı üzerinden beka meselesinin ne olmadığını da tam olarak öğrenmektedir.

Yukarıda verdiğimiz temsil örneğinde olduğu gibi beka ulûhiyet bağlamında bir anlama tekabül ederken insan bağlamında da bir başka anlama yönelmektedir. Ulûhiyet bağlamında beka, beka olma vasfını ulûhiyete bağladığı için tamlık içinde bir bekadan söz edebiliriz. Ama insan söz konusu olduğu zaman beka varlığını şarta bağlamaktadır. Bu şart ulûhiyetin izninin varlığı ile kayıtlıdır.

Beka kavram olarak düşünüldüğünde kendi tamlığı ile idrake konu edilebilir olmaktadır. İnsan söz konusu olduğunda açıklık kazanan beka, ulûhiyet söz konusu olduğunda ise bir kuşatılamama ile koruma altına alınmaktadır. Açıklığı ise ne olmadığına dair bakışta açığa çıkar.

İnsan, sahip olduğu meziyetlerle kendisini ilahi meşietin yüklediği sorumlulukla yükümlü kıldığında ve barışı hem kendi benliğinde ve hem dış âlemde ve hem de ulûhiyet ile birlikteliğinde varlığa kavuşturduğunda beka üzerine bir idrake ve tecrübeye sahip olabilir.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum