Reklam
Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


İNSAN ÜZERİNE YENİDEN DÜŞÜNMEK…

29 Nisan 2025 - 11:11

Modern dünya hızla bir noktaya doğru evrilmektedir. Bu nokta ise post hüman/insan sonrası bir noktanın kendisidir. İnsanın yapay zekâ üzerinden tamamen işlevsizleştirildiği bir zemine doğru bu hızlı akışı üzerine tefekkür etmek ve bu sonucun getireceği, inanç, kültür, değer, erdem, etik ve ahlaki kaygılarla birlikte siyasi, sosyal, iktisadi ve psikolojik vasatı da ayrıca düşünmekte yarar var.

İnsanlığın sonuna doğru bir seyrüsefer başlamış görünmektedir. Tıp alanında, edebiyat alanında, bilim ve teknik alanında yapay zekânın tartışılmaz üstünlüğü konuşulmaya başlanmıştır. Bugün insanın yaptığı birçok işi yapay zekâ daha üst bir seviyede yapabileceği tartışılmaktadır. Uluslar arası sistemin çıkmaza girmesi, yeni bir sistem arayışının ne olacağına dair bir göreceliliğin varlığı… İktisadi bir krizin kapıda oluşu, katliamlara yönelik oluşmuş derin bir sessizlik, Gazze özelinde meydana gelen soykırıma herhangi bir cevap verilmemesi, bilakis, gizli bir şekilde teşvik edilmesi… Yakın zamanda yeniden mültecilere ve yabancılara yönelik şiddet eylemlerinin başlama ihtimali, dünyayı yaşanmaz kılacak ve yeni arayışlara kapı aralayacak gibi görünmektedir.

İnsan sonrasına dair metinler giderek çoğalacak, mevcutları bile bayağı fazla… Pandemi sürecinde olup bitenlere bugün yeniden bakıldığı zaman hastalıktan çok bir başka şeye hazırlık seviyesi olduğu daha net görülebilinmektedir. Yapılan bütün çalışmalar, insanlığın aleyhine neticelendiği açıklık kazanmıştır. Yapılan tedavi yöntemleri ölümle neticelendiği gibi aşılarda da bugüne kadar giderek hızlanmış kalp krizlerinin varlığı ile tartışmaya açık hale gelmiştir. Çip üretimi, sağlık sektörü dâhil olmak üzere insanın yaşam koşullarını iyileştirme adına çalışıldığı gibi bir duygusal yönlendirme ile insanlığın dijital bir köleliğe yöneltilmesi de olası gelişmeler olarak beklenmektedir. Fakat her zaman olduğu gibi bunu insanlığın yararına olduğu propagandası olarak çiplerin üretilmekte olduğu görüşü yaygınlaştırılmak istenmektedir.

İnsan ise yapay zekâ ile mukayese yapılarak onun zaafları, zayıflığı ve acizliği üzerinden muhtemelen ileride gereksiz bir varlık olduğu algısı ile birlikte insanlığın geleceğine dair ‘Karanlık Güçler’in kendi politikalarını gerçekleştirme imkânına yönelik çabalar hız kazanacaktır. Dünya dışı varlıkların varlığı ve tartışma zeminine taşınması, insan dışı yeni tür varlığın izlerinin tartışıldığı komplo teorileri eşliğinde yapılan televizyon programları da buna eklenmelidir. Hızlı, engelsiz, koşullarının kendileri tarafından belirlendiği bir ‘El’ tarafından sürüklenmektedir insanlık…

Dine yöneltilmiş saldırılar, kara propaganda yapıları, içerden satın alınan aydın ve entelektüellerin farkında veya değil dini düşüncenin kendisine yönelik saldırıları hep bir geleceğe yatırım olarak okunması şarttır. Tıpkı aydınlanma felsefesinin ortaya çıktığı zaman insanlar için özgürlük, eşitlik ve insan hakları mefhumu altında sunulan altın tepsideki haklar, süreç içinde ‘Sermaye’ denilen kapitalistlerin ve sisteminin kuruculuğunu sağlaması ve dünya iktidarını eline geçirmesine zemin oluşturması gibi…

Son yüz yıldır meydana gelen dini düşünceyi yeniden okuma arayışlarının önemli bir kısmı da bu zemine yaslandığı açıkça görülmektedir. Din, düşünce ve müslüman arasında oluşturulan bu kopukluğun nelere mal olduğu ise akıl sahipleri için açık bir müşahede durumunu işaret eder. Sürekli İslam tarihini kötülemek, Müslümanları aklı terk etmekle suçlamak, onları atalar dinine tabi olan kesim olarak yaftalamak, dinin hiçbir şekilde doğru anlaşılmadığını ileri sürmek, küresel sermayenin iktidarını güçlendirdiği gibi ‘Karanlık Güç’ün iktidar alanlarını çeşitlendirmekten öte bir işe yaramamıştır. Örneğin, bu düşünceleri savunan insanlar, doğru bir İslami düşünceyi hayatlarına geçirmek gibi bir kaygıyı taşımadıkları gibi, bu çabaları engellemeye yönelik baskıyı oluşturmakta ise mahir davranmaktaydılar.

İnsanı mikro tanrıcık olarak kodlayan yapı hangisi ise bugünde artık insanın değil, seçilmiş kişilerin makro tanrıcılığa yöneldiği bir zemine doğru sürüklemektedir. Yeni mikro tanrıcıkların ise yapay zekâ üzerinden kurgulanmış yapay varlıklar olacağı öngörüsünde bulunulmaktadır. Ve buna bütün dünya sakinleri, insanları ise hiçbir şey olmamış gibi sessiz kalmaktadır. Her zaman olduğu gibi ‘kitle’ olan insanların yönetilmeleri, yönlendirilmeleri ve propaganda eşliğinde dilenilen noktaya çekilmeleri kolaylaşmaktadır.

Evet, insanlık tarihi boyunca insana yönelik yapılmış tanımlar ile dinin insana yönelik getirdiği tanımı bir kez daha yeniden ele almaya yönelmek insan kalmanın yegâne imkânı gibi durmaktadır. Din, relegion/ sosyolojik bir olgu olarak değil, ‘ilahi bir kurtuluş yolu’ olarak kabul edilmeli ve ona göre insan tanımını yeniden ele alarak bugüne kadar yapılmış tanımların yetersizliği idrak edilmeli, gündemleştirilmeli ve insanlığın kurtuluşunun reçetesi haline dönüştürülmelidir.

İnsanın yeryüzü halifesi olarak konumlandırılması, irade ve akıl üzerinden kendi yaşam koşullarını kendisine sunulan fırsatlar üzerinden gerçekleştirme imtiyazı ve becerisi ile varlık skalasındaki yeri önemli iken, kendisini Yaratan Yaratıcı Rabbi tarafından bir imtihan ile karşı karşıya olduğu hakikatini unutmadan bu dünyadaki yaşamını anlamlı kılması, bugüne kadar kendisine yüklenmiş anlamların anlamsızlığını açıkça ortaya koyacaktır. İnsan, yaratılmış bir varlık olarak varlık skalasındaki yeri kendisini Yaratan Güç’ün belirlediğinin farkındalığını inşa etmelidir.

Dinin dışında kalan düşünce yapılarının insana yüklediği amaç ve sunduğu hakların hepsinden fazlasını zaten din/ilahi çağrı vermektedir. Ama bir farkla, bu hakların sonuna kadar hakkını vereceğini de deklare ederek, gördüğü kötülüklerin hesabının görüleceğini bizatihi kendi İktidar Gücünü de ekleyerek gerçekleşeceğini açıkça beyan ederek… Yani insan her zaman Büyük bir Kudretin gözetimi altında yaşadığının bilincini açıkça öğrenmelidir. O zaman yaptığı her şeyin ne kadar anlamlı ve kıymetli olduğu bilgisini açıkça idrak edecektir. Peki, bu durumu başka hangi bakış, filozof veya küresel güç sağlayabilir. Adaletin gerçekleşimi ki ölüm ve sonrası da dâhil olmak üzere sağlanabilir. Dünya ile sınırlı her gücün adaleti ikame etme konusunda güçlü zaaflar taşıdığı ve yetersizliği her aklı başındaki insan ve yaşadığı deneyim anlaması için yeterlidir.

Sanki Allah yokmuş gibi, ahiret yokmuş gibi davranan kişiler, aydınlar, entelektüeller, farkında olmadan insanlığın intiharına sebep olmaktadırlar. Adaletin olmadığı bir yerde insanlığın kendi vicdanına sahip olması beklenmemelidir. Vicdanı kaybolmuş insan ise insanlığından sıyrılmış olacaktır. Bu da insanlığın yok oluşunu beraberinde taşıyacaktır.

Şimdi her aklı başında mümin kişi, behemehâl aklını başına almalı, dine yönelişini gerçekleştirmeli, hangi din sorusunu askıya almalıdır. Çünkü din, bin beş yüz yıldır zaten ahlaki zeminde tartışılmaz bir şekilde varlığını korumuş, sürdürmüş ve aktarılmıştır. Propaganda diline teslim olmaya gerek yoktur. Hiçbir mezhep veya meşrep dinin yerine ikame edilmemiştir. Hepsi dinin yaşamdaki sorunlara cevaplarını bulma arayışının tezahürleri olarak kabul edilmişlerdir. Ama ahlaki zemin hep aynı kalmıştır. İbadetler hep aynıdır. Emir ve yasaklarda aynı özelliklere sahip olmuşlardır. Tali meselelerdeki farklılıklar bağlayıcı olmaktan uzaktır. Bu genel bir kabuldür.

Müminler, kendi iç meselelerinin dışarıdan beslenerek büyütüldüğünün farkına varmalıdır. Kendilerine dışarıdan yapılan saldırılara dikkat kesilmelidir. Kendi birlik ve bütünlüklerinin sağlanmasını eksene alan çalışmalar yapmaya başlamalıdırlar. Kendi Müslümanlıklarını hayatlarının merkezine koymayı irade etmelidirler. İlk Müslümanlar nasıl hareket etmişlerse bugünün Müslümanları da aynı şekilde hareket etmeyi başardıkları zaman zafer onların önünde duracaktır biiznillah…

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum