Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Her Hicret Bir Olgunlaşma Ameliyesidir…

11 Temmuz 2024 - 11:27

Abdülaziz TANTİK 
Yeni bir Hicri yılı geride bırakırken, ‘Hicret’ meselesini daha derinden ele almanın gerekliliği konusunda bir düşünceye sahip olmaya başladım… Hicret, bir yerden bir başka yere göç etmenin maddi temeline haiz bir yer değiştirme arayışının tezahürüdür. Bu yer değiştirmenin ise ideal olanla ve ilahi rıza ile orantılı bir hakikate sahip olması gerektiği ise bedihidir. Yani sıradan bir göç hikâyesi ‘Hicret’ olarak tanımlanamaz!

Hayatın çok katmanlı yapısı yanında insanın çok katmanlı yapısı ve bu iki çok katmanlı yapı arasındaki ilişkinin de çok katmanlı oluşu dikkate alındığı zaman ilişkinin mahiyeti ve olgunlaşmanın gerçekleşebilmesi, bazı şeylerden vazgeçmenin gerekliliğini işaret eder.

Nebevi Hicret; bir Kul’un sahip olduğu emtiayı geride bırakarak salt ilahi rıza için ve daha iyi şartlarda kulluğunu yerine getirme adına mekân değiştirmedir. Yani kulluğunu engelleyen maddi şartları geride bırakarak yeni şartlarda ilahi rızaya matuf bir eylemi daha rahat bir ortamda yerine getirme imkânlarına haiz olma ve salt mümin olma vasfını rahatlıkla taşıma arzusunun dışavurumudur.

Hicret, maddi şartlar yüzünden bir hicreti işaret ettiği gibi manevi bir hicreti de insana olgunlaşma serüveni açısından olumlar. Manevi hicret ise; kişiyi ilahi huzurdan uzaklaştıran her türlü psişik ve manevi konumu terk ederek daha iyi şartlarda ilahi huzurda oluşunu perçinleyen bir yaklaşımı öne çıkartan bir zemine sahip olma dileğini yerine getirme konusunda kişinin kendinden kendine doğru bir seyir ve sıçrama isteğidir. Çok katmanlı bir yaşamın çok katmanlı ilişkiler ağında hep hakikate ayarlı ve hakikatli olma bakımından bir üst çıtaya yükselme ve ilahi huzurda kalma süresini çoğaltma adına sürekli kişinin kendisini gözetleyerek kendisini daha iyiye doğru taşıma cehdi ve çabası üzerine gerçekleştirilmesi gereken terk edişlerdir.

Hicret olgusunun zemini ise; kişinin salih amel peşinde koşmasını engelleyen tutumları fark etmek ve oradan kurtulmak için gereken iradenin beyanı ile başlayan yeni süreci besleyecek samimiyet ve arınmışlık halinin sürekliliğidir. Kişinin bütün kötülüklerden uzak durmasının yanında kendisinin düşebileceği ve kendini ikna ederek bunun kötü olmadığının zehabına karşı da duyarlılık kazanabileceği bir uyanıklığı ve dikkatliliği de kendi varlığının ve kimliğinin bir parçası haline dönüştürme becerisine sahip olmak önemli bir duygu durumu işaret eder. Duygu, salt bir melankoli bağlamında ele alınması gereken bir şey değil! Bilakis, duygu, kişinin kendisini ilahi rızaya ram ederken üzerinde bulunması gereken duygusallığı işaret eder. Bu duygusallığın rasyonel bir boyutu da içerdiği tartışılmaz bir gerçekliktir. Burada rasyonellik, kişinin ilahi rızaya ulaşma konusunda kendisi ile barışık ve kendi tutkularını askıya alarak ne olduğu konusunda yeterli bir açıklığa sahip olarak onu kontrol edebilme mekanizması oluşturabilmektir.

İnsanın en büyük açmazı ve aymazlığı kendi isteklerinin makul ve meşru kılınması konusunda kişinin kendisini ikna kabiliyetidir. Bu kabiliyet ile yanlış doğruya tevil edilirken, kendi isteğini yerine getirme konusunda kendisine yönelik geliştirdiği ikna edici referanslar ise hep bir aldanışı içinde taşıyacaktır. Hicret, bu aldanışı gerileten ve terk edilmesini sağlayacak bir uyanık idraki içinde taşır. Bu uyanıklık ile kendi kendisini aldatmaya yönelik ilgisini terk ederek, kendisini yapacağı hatalardan uzak tutmaya yönelik bir iradeyi hayata geçirme imkânını elde eder.

Hicretin manevi yürüyüştü sürekli kişiyi daha iyiye, güzele ve doğruya taşıyabilmesi için gereken temel noktalardan biri de; kişi için bir hal üzere iken kendisini ileri taşıyan bir olgu ve değer, bir sonraki merhalede ise kendisini engelleyen bir durumu ihtiva edebilir. O yüzden sürekli bir ‘Hicret’ hali üzere olmak hakikate yönelik ilgiyi ve ilişkiyi süreklileştirir.

Hicret; insanın kişisel gelişim dinamiklerinde süreklilik kazanarak kendisini ilahi rızaya yönelik bir ilgiyi güçlendirerek devamını sağlayacak bir konumu canlı tutarak her merhalede yeni bir hicrete açık bir yapı ile hazırda beklemeyi mutat haline getirmek ve ‘beklentisizliği’ yegâne psikolojik vasat kılarak ilahi rıza dışında başka bir rızaya yer bırakmamaktır.

İnsanoğlu, yeryüzüne gönderilmiş bir kul olarak varlık kazanmıştır. Bu kulluğu hiçbir şart ve mahiyette kaybetmemesi gerektiğini ilzam eden bir otantik yapıya sahiptir. İnsan, kul olarak varlık kazandığı her süreçte hicreti kendisinin ilahi huzura yönelik yolculuğunda onun yol arkadaşı olarak varlık kazanır. Bu temel gerçeği aklın bir apriori ilkesi olarak tanımlamalıdır insan…

Korkunun ecele faydası yoktur. Ben ‘yoldan çıkarım’ demek yerine ben ‘yola devam ederek kendi varlığımı ilahi varlığa adayarak kendimi şehit/şahit kılarak varlık sahasında varlığımı kesinlemem gerekir’ demeliyim…

‘Her hicret bir inkılâptır’ yargısı yerli yerinde doğru kavrandığında mesele de açıklığa kavuşur. İnsan sürekli bir hicret üzere varlığını idame etmektedir. Göç insanın kaderi olarak varlık kazanmıştır. Bu göçü hicret olarak da değişime uğratarak kendi varlığının anlamını yeniden kazanmak mümkündür. İlahi yardım her hicret adımı atanın yanında var olmaya devam edecektir.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum