Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Gazze, Devam Eden Katliam ve Dünya Ahvali…

07 Kasım 2023 - 11:52

Gazze, Devam Eden Katliam ve Dünya Ahvali…
Bir ayı geride bıraktık, İsrail Saldırılarının Gazze’yi yok etmeye çalıştığı bir zaman diliminde… Meselenin Gazze ile sınırlı olmadığının anlaşıldığı bir zamanda ise iş işten geçeceği gibi daha büyük bir mezalim ile karşı karşıya kalınacaktır. Ortadoğu sınırlarının yeniden çizildiğinin söylendiği bir zeminde Gazze saldırısı, bu işin olup olmayacağı meselesinin test edildiği bir zemin olma ihtimalini güçlü kılar.  Çocukların ve Kadınların yok edildiği bir saldırıda eğer sesler ayyuka çıkmıyor ve herhangi bir yaptırım gerçekleştirilemiyorsa, meselenin önünün açık olduğu görülür. Ayrıca onca katliamlara rağmen, Müslümanların sivil protestoları bile yapmaktan aciz kalmaları(bu hiç protesto olmuyor anlamında değil yeterliliği anlamında sorunlar olduğu için), sivil protesto ile sınırlı ekonomik yaptırımın zayıf kaldığı bir zemin ve zamanda ileri adımları atmaya yönelik psikolojiyi güçlendirir.

Okul, Hastane, cami, kilise saldırıları eğer dünya kamuoyunda yeterli bir desteği sağlamıyorsa ve herhangi bir yaptırıma yöneltmiyorsa bu ileri adımlar için gereken zeminin varlığını sağlamlaştıracaktır. Meselenin zaten konuşulduğu, bir tehdit olarak nükleer bombadan bahsedildiği bir zeminde salt sivil protestolar yeterli olmayacaktır.

Hadi batılı iktidarların, bu meselede İsrail safında yer almalarını anlamak mümkündür. Çünkü İsrail onların ileri uç karakoludur. Batı dışı ülkelerin ve liderlerinin tepkilerinin cılızlığını anlamakta zorlanmak normal değil mi? İslam ülkelerinin liderlerinin kulağı üstüne yatmasına ne demeli peki? Elbette bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Şartlar buna müsait değil vesaire denebilir. Ama bir ayı geride bırakırken ve ölenlerin yarısından çoğunun çocukların ve kadınların oluşturduğu bir saldırıyı bu kadar pervasızca sürdürülebilinmesinin açıklanmasının bir karşılığı da olmasa gerek!

Batı Doğu çatışması bu meselede yeniden hortlatılmaktadır. Latin Amerika’yı batı dışı toplumlar içinde tanımladığımızda batı ile doğu karşıtlığı son Gazze saldırısında yeniden hortlatılmaktadır. Karşıt tarafta bulunan Çin, Rusya gibi ülkeler ve İslam ülkeleri ise tam bir blok oluşturamadığı gibi İslam ülkeleri içinde batı safında yer alanların varlığı da bilinmektedir. Sessizliğin büyük bir çoğunluğu buradaki iç çelişkide yatmaktadır. Bu noktada ideolojik ayrımların varlığı ve batının kültürel hegemonyasının iktidar alanlarını belirleme konusu da dikkate alınmalıdır.

Bir farkla, bu sefer, batılı kamuoyu Filistin katliamına karşıt bir konumda durmaktadır. Bu batılı devletlerin en büyük zaafını oluşturur. İdeolojik olarak çöküşe neden olacak bir sürecin içinde yer almaktadırlar. Ama buna rağmen uluslar arası kurumlarda bu meselede İsrail taraftarlığını bırakmamaktadırlar. İslam dünyası ve diğer ülkeler, uluslar arası kurumlarda istenen sonucu elde etmekte zorlanmaktadırlar. Ama kendi başlarına da bir şey yapabilme kudretini gösterme zaafiyeti taşımaktadırlar. Çin ve Rusya gibi iki büyük güç ise bu konuda söylemden öteye gitmeye yanaşmamakta ve kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı söz konusu olursa bir ses çıkarmaya hazır beklemektedirler. İslam ülkeleri ise tam bir fiyasko, biraz hareketli olan Türkiye’nin ise yaptığı her hamle boşa çıkmakta olduğu görünmektedir. İslam dünyasından yeterli desteği alamayan Türkiye arayışını sürdürmekte, İran ise kendisine yöneltilecek bir saldırıya karşı ne yapabileceğinin arayışına devam etmekte ve Hizbullah ile Yemendeki, Suriye ve Irak’taki  unsurlarını bu zeminde harekete geçirmeye hazır bekletmektedir. Diğer Ortadoğu ülkeleri ise sadece seyirci kalarak işin ucunun kendilerine dokunmaması için sessizliklerini korumaya devam ediyorlar. Mısır gibi ülkeler ise sadece ateşin kendisine yönelmemesini sağlama konusunda adımlar atmaktadır.

Yani ezcümle İslam ülkeleri denilen ülkelerin hiçbiri sağlam bir zeminde, sağlam bir siyasi hamle yapmaktan uzak göründükleri gibi iktisadi bir yaptırım da gündeme düşmemektedir. Askeri bir hamle ise olmadığı gibi zulmü ve katliamı durduracak bir süreç hala ufukta görünmemektedir. İsrail ile de her türlü ekonomik ilişkiler yürütülmeye devam etmektedir.

Filistin düştüğü zaman sıranın Lübnan ve Ürdün olacağını, Mısır’ın Sina çölüne yöneleceğini, ucunun Türkiye sınırlarına kadar taşınacağını ve İran’ın tamamen izole edileceğini öngörmek zor olmasa gerek! Rusya ve Çin eğer kendi çıkarlarının korunacağının garantisini alırlarsa bu meselede taraf olmalarını gerektiren ne olabilir ki? O zaman İslam ülkeleri kendi başlarına kalarak yeniden sömürge ülkeleri olmaya… Ama buna yeni bir isim ile yeni kolonyal emperyalizm olarak taçlanarak, yeni bir statü ile yirminci yüzyıl sistemine geri dönüş olacaktır.

Bütünlüğü kaybolmuş ülkeler, sömürülmeye açık ve bütün değerlerinden azade kılınmış, geriye sadece bir süprüntü gibi kalan bir yığınlar yumağı haline dönüşür. Bu durumu kabul edecek müslüman bir tarafa insan varsa eğer, olan bitenin eleştirisi bir tarafa bir hak etme olayı ve olgusu çerçevesinde değerlendirilmesi elzem olacaktır.

Meselenin bam teli ise; bu saldırı ile batılı bütün değerler iflas etmiştir. Güç tek belirleyici etmen olarak kendini dikte etmektedir. Bu durum, yeni felsefi arayışları, nüfus azaltılması projelerini vesaire de beraberinde taşıyacaktır. İnsanlığın kendi kendisini imha ettiği bir iktidar zeminine doğru yürütülmektedir dünya…

Bu gelinen nokta; Batılı kamuoyu ile birlikte Müslümanların yeni bir ideoloji çerçevesinde bu olup bitenlere karşı kendi güçlerini fark etmeleri ve harekete geçirerek yeni bir siyasal zemine doğru hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır. Öncelikle Müslümanların kendi güçlerinin; sivil güçlerinin, alım güçlerinin, muhalefet güçlerinin, belirleme güçlerinin farkındalığına sahip olmaları, eldeki imkânları kullanarak yeni bir hareketin alevini ateşlemeleri şarttır.

Ölen her Filistinli ile birlikte kendisininde ölümü göğüslediğini idrak eden bir zihin, yeni bir dünyanın kurulmasının dayanağı olabilir. Bu yüzden öncelikle bir farkındalık oluşturma ve bu farkındalık ile iman etmenin nurunu taşıma cehdi ortaya koyma ve hiçbir şekilde, hiçbir iktidar aygıtının oyuncağı ve kölesi olmadan hayatını sürdürme cehdini göstermesi yeni başlangıçlara gebe olur. Bu da ancak sağlam bir güven ile tesis edilebilir. Bu güveni sağlayacak sosyal bir gerçeklik inşa edilirse, kurulacak olan bütün oyunların yapı bozumunu sağlayacak bir zemin elde edilebilir.

Ama ufukta bu da görülememektedir. Müslümanlar, hala kendi açmazları içinde debelenip durmaktadırlar. Arada duyulan güzel bir ses ve düşünceler ise kendi yerini tanımlayamadan ortadan kaldırılmaktadır. Yine de bu kadar acı çekmek yeni bir duyarlılığı inşa etmede gereken zemini sunabilir. Bunu bir fırsat olarak görerek, sadece insan olmanın ve müslüman olmanın her türlü kölelikten ve kulluktan azade olmanın zemini olduğu idraki içinde yeni düşünüş ve eylemlere zemin aralanabilir. Buradan hareketle yeni bir dünya kurulabilir. Soluğu kesilmiş, nefesi kalmamış, hiçbir insani haslet emaresi bulunmayan bu iktidar aygıtlarının tümünü yok etmenin başlangıç adımı atılabilir. Buna yönelecek bir irade ve kudret ilahi inayet ile zafere ulaşabilir.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum