Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Fransa'da Devam Eden Şiddet Sarmalının Gerçekliği…

11 Temmuz 2023 - 10:22

Fransa, batı açısından önemli bir ülkedir. Batı aydınlanması bağlamında da önemli bir yere sahiptir. Batı düşüncesi ve gelişim evreleri bakımından da yeri tartışılmazdır. Fransız kültürü belirleyici bir pozisyonu elinde tutmaya devam etmektedir. Bugün bile hala Fransız entelektüel hayat öne çıkabilmektedir. Giderek gücünü kaybetmesi, Afrika’da kolonilerini yitirmesi, siyasal gücünü yitirdiği gibi kültürel gücünü de yitirmeye başlaması, yeni başlangıçlar için ve yeni adımlar için bir imkân sunmaktadır. Aydınlanma tarihi boyunca hep Fransa başat bir rol oynamıştır.

Aydınlanma içinde ayrı bir yere sahip olan Fransa, edebiyat ve entelektüel zemin açısından da önemlidir. Din ile mesafeli, yok sayıcı bir tutumu öne çıkartan ve yeni olana açık ve aşina bir kimliği de içerecek düzeyde toplumsallaştıran ender bir kültür evrenine sahiptir. Son dönemlerin neredeyse her senesinde onlarca gün süren, ayları aşan protesto eylemleri, yeni düşünüş biçimlerinin başlangıç adımlarını atmaya devam ettiğini göstermektedir. Fransa salt Fransa değildir, onu aşan bir boyuta sahip olduğunu, küresel sermayenin önemli bir gücü olarak işlevsellik kazandığı da bilinmektedir.

Fransa, Avrupa merkezli dünyada da yalnızlığa gömülmüştür. Tek başına hareket etme adımları ise hep bir yenilgi ile taçlanmıştır. Türkiye örneğinde olduğu gibi, Doğu Akdeniz ve Yunanistan meselesinde de geri adım atmak zorunda bırakılmıştır. Giderek güç kaybına uğrayan Fransa, tam olarak ne yapacağını bilmeden kendisine sunulan yeni hamlelere güvenerek yol almaya çalışmaktadır. Bu da Fransa’nın başını ağrıtmaya devam edecektir.

Son şiddet olayının tekil bir olay olma ihtimali yüksektir. Ama gündeme düştükten sonra yeni bir mecranın varlığı bakımından önemli bir rol üstlenmektedir. Birincisi, gözler Fransa’da meydana gelen protestolara çevrilirken, muhtemel bazı şeyler alttan alta hazırlanarak uygulamaya dönük hareketler inşa edilecektir. Yani mevcut protestolar aynı zamanda bir ‘örtü’/karartma görevi görmeye devam edecektir. Pandemi döneminde de böyle bir ortaya karışık protesto oluşturulmuştu. Daha önce de emeklilik yaşı ile ilgili bir protesto zincirini gözlemledik. Sürekli kaynayan kazan misali kaynamaya devam etmektedir.

Temel soru. Fransa’da meydana gelen toplumsal hareketlilik kimin lehine veya aleyhine işlemektedir? Küreselciler mi ulusalcılar mı kazançlı çıkacaktır bu çatışmadan? Avrupa açısından durum neye tekabül edecektir? İtalya üzerinden Fransa’ya yönelik yapılan eleştiriler ve Afrika’nın yer altı ve yer üstü zenginliğinin talan edilmesine yönelik eleştirileri nasıl değerlendirmeli? Afrika meselesi ile Çin’in yükselişi arasında bir orantısal ilişki var mı?

Sorular çoğaltılabilir. Ama önemli olan, sorulara yönelik geliştireceğimiz cevapların gerçeklik düzleminde bir karşılığının bulunmasıdır.

Dünya yeni bir yönelime doğru sürüklenmektedir. Bu sürüklenişte tam olarak belirleyici bir güç varlığını kesinleyememektedir. Bu yüzden ‘yeni güçlerin’ varlığa çıkmaları şaşırtıcı olmamalıdır.  Son on yılda kendi politik duruşunu koruyan ve ısrarlı bir şekilde sürdürerek yeni güç kazanımlarına yönelik politik adımlar atan birkaç ülkeden biri olmak her zaman zorluğu da göğüslemek anlamına gelecektir.

Bu noktada iki şeyi bir birinden ayırmakta yarar var: ilki, siyasal güç ve iktidar konusunda elini güçlendirmek… İkincisi ise, kültürel iktidarı güçlendirmek ve küresel bir zemine taşımak…

Siyasal güç ile kültürel güç aynı elde olmasa da birbiri ile dayanışma içinde olma arayışları da tükenmeyecektir. Fransa yeni dönemde hem küresel siyasal güç olma imkânını heder ederken, kültürel güç olma imkânını da küresel güç lehine terk etmektedir, ya da ettirilmektedir. Bu nokta önemli… Fransa kendi kültürel iktidarını küresel güç lehine bırakıyorsa, küresel gücün kültürel güç haline dönüşmesi bağlamında Fransa’nın bıraktığı boşluğu dolduracağı siyasal güç ile kuracağı ilişki ağı ve ona yönelik siyasal gücüne evet, ama kültürel gücümüzü onaylaman şartını dikte ettiğinde durumun ne olacağına dair bir yaklaşımın öncelik kazanması elzemdir.

Yeni bir güç olarak öne çıkmakta olan Türkiye, kültürel iktidar bağlamında ciddi bir sorun yaşamaya devam etmektedir. Hala modernleşme ile ciddi bir hesaplaşma yaşamadan, yeni küresel kültürel iktidar karşısında teslimiyetçi bir yaklaşım, ülkemizde mevcut değerlerin tepetaklak edilerek yitimini, bütün eleştirilere rağmen halen ahlaki bir zeminin varlığının da yok olmaya yöneleceğini belirtmekte yarar var.

Şunu açıklıkla beyan etmekte yarar var: nerede olursa olsun, toplumsal bir hareketlilik varsa bu artık salt o ülkenin sorunu olarak değerlendirmeyi aşmıştır, küresel bir etkileşimin anahtarı olarak görülmelidir. Bu yüzden, dün Irak, Suriye, Afganistan, Libya, Mısır, Tunus gibi ülkelerde olan salt o ülkelerle sınırlı değildi. Bugün Sudan ve benzeri ülkelerde olanlarda kendi ülkeleri ile sınırlı değildir. Dolayısıyla ülkemiz Türkiye’de atılan her adım aynı zamanda kendi hinterlandını aşan bir etkiye sahip olacaktır. Bu temel duruş üzerinden olup bitenleri değerlendirmeye yönelmek elzemdir.

Tekilliğin bu kadar öne çıkarıldığı bir zeminde her tekilliğin küresel bir zemine ulaştığı bir gerçeklik zemininin inşa edildiğini unutmadan meydana gelen olayları, durumları, olguları yorumlamakta fayda var…

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum