Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Bir Dünya Savaşına Doğru mu?

07 Ekim 2022 - 09:00



Post Modern kültür çok katmanlı bir yaşamı mümkün kıldı. Çok katmanlı yaşam, çok katmanlı kültür ve siyaseti de icra etti. Hatta bu çok katmanlı kültür doğal olarak çok katmanlı bir bilişsel süreci, anlama yetisini ve hakikatin çok katmanlılığını da uygulanabilir bir pozisyona taşıdı.

Bu çok katmanlılık durumunu dikkate almadan gelişen siyasal olayları değerlendirmenin imkânı bulunamaz! Sadece Türkiye iç siyasetine bakınız, bundan yirmi yıl önce bu durumu düşünüzde görseydiniz, ‘hayrolsun’ derdiniz. Neredeyse bütün partiler kendi ideolojik angajmanlarını bir tarafa bırakarak yeni bir zemine sıçradılar. Bu da kafa karışıklığını beraberinde getirmektedir. İslamcılığın muhafazakârlığa evrildiği, milliyetçiliğin, muhafazakâr tonu ile Kemalist tonu arasındaki derin yarığın açığa çıktığı, MHP ile İyi Parti özelinde olduğu gibi. CHP ise liberal, demokrat İslamcıları, solcuları, liberalleri, cinsiyetsizleri bir arada tutarak yeni ve muhafazakâr tabana seslenecek kadar çok çeşitlilik göstermektedir.

Ülke özelinde meydana gelen siyasal katmanlılık, uluslararası arenada da yankı bulmaktadır. Siyasal zeminde Dost ve Düşman kavramları mutlaklığını kaybetti. Dost ve Düşman kavramları, özel alanda dost olduğuna düşman, düşman olduğuna dost olduğun yeni bir zemine taşındı. Soğuk savaş dönemi erkenden bitmişti zaten! Ama yerine yenisini kurmanın öyle kolay olmayacağı görünüyor. Ukrayna Rusya savaşını ise yeni Dünya savaşının eşiğinde miyiz, sorusu eşliğinde değerlendirmelere başlandığı görülmektedir.

Herhangi bir düşünce veya güç odağının kendi isteğini bu şartlarda uygulama şansı bulması neredeyse imkânsız gibi duruyor. Bu yüzden her güç odağı kendi isteğini gerçekleştirme adına birden fazla, çok katmanlı bir gelecek tasarımı yapma zorunluluğu duyuyor. Bu çok katmanlı gelecek tasarımı için ise her güç odağı farklı bir tasarımda birlikte çalışabileceğini var sayarak başlıyor. Bu da kafaların karışmasına neden olmaktadır. Ama derinden bu tasarımların birbirini besleyen yapıları öncelenerek hayata geçirilmesinin zemini kollanıyor ve inşa ediliyor.

Çok uzun yıllardır dünyada fazla bir nüfusun varlığından söz edilir. Bu nüfusun azaltılması gerektiği uzmanlarca dile getirilir. Bazı özel mahfillerde (Bilderberg toplantılarında) tartışmaya konu edinilir. Sonra başka konulara atlanır. Örneğin, iklim meselesi gündeme taşınır. Bu iklim meselesini nüfusun azaltılması meselesinden bağımsız görmemeliyiz. Üzerine yapay zekâ çalışmaları, gen çalışmaları, biyolojik devrim arzuları ve bu konuda yapılan teknolojik gelişmelerinde nüfusun azaltılması meselesi ile alakalı olmadığını söylemek o kadar kolay olmasa gerek! Çünkü meseleyi ele aldığımızda her mesele nüfus azaltılması meselesinin bir alt meselesi gibi görülmektedir. Ama her mesele kendi mahfillerinde var olmaya, çalışmalar yürütülmeye devam ettirilmektedir. Son otuz yıldır iç savaşlar ağırlıklı bir zemine sahipti dünya. Irak, Afganistan, Yemen, Libya, Suriye ve Ukrayna, önümüzdeki günlerde buralara yeni ülkeler de eklenebilir. Restleşmeler üst düzeyde; Nükleer bir savaş ki Rusya Devlet Başkanı olarak Putin’e sorulan bir soru üzerine; Nükleer bir savaş olur mu, sorusuna yönelik; ‘olmamasını dilerim, çünkü böyle bir savaşta kimse ayakta kalamaz’ diyerek cevapladı.

Son yaşadığımız pandemi süreci ise Otokratik ve otoriter bir siyasal zemine sıçramaya nenden oldu. Özgürlüğün yerini ise itaat aldı. Haklar, güvenlik ve sağlık üzerinden kayıtlanabilir oldu. Çin’de uygulananlar ise bir adım ötede… Özgürlük, eşitlik ve haklar mevzuu, genel bir kabul üzerinden güvenlik ve sağlık konusunda geri bırakılabilir oldu. Bu durumun oluşturacağı siyasal vasatın gelecekte nereye yöneleceğini tartışmaya gerek yok sanırım…

Lgbti ve benzeri oluşumlar, çok yüklü bir şekilde desteklenerek her türlü imtiyazların verilmesine karşılık, toplumsal baskı üzerinden fertlerin cinsiyetsizliğe yöneltilmelerinin nüfus planlaması ile ilişkisinin olmadığını söylemek, çok safça bir yaklaşım olur. İstanbul Sözleşmesi bağlamında bu konunun yasalaşması, ulusal yasamanın zeminine oturması, farklı ülkelerde bunu itina ile koruma refleksi, bütün olarak düşünüldüğünde nereye doğru yöneldiğimizi gözlememiz daha kolay olacaktır.

Yeni bir dünya savaşının gündemleştirilme çabaları, nüfus planlamasına yönelik katkısı dikkate alınarak düşük yoğunluklu ve nükleer bir savaştan kaçınarak mümkün görülebilir. Çünkü insanın varlığının bir anlamı kalmamıştır. Homo Deus ile artık yeni bir döneme geçilmiştir. Nasıl ki Post Hüman çağ adı konulmuş ve sınırları belirtilmiş ve buna yönelik bir felsefi düşünce geliştirilmişse Homo Deus ile önemli bir eşik atlatılmış, Niçe’nin ‘üst insanı’ ‘Tanrı İnsan’ olarak yeniden tasarımlanarak otoriterliğin en üst aşamasına geçilmiştir.

Fakat bunu bir söylem üzerinden yapmak yerine teknolojik gelişmeleri, yeni gen devrimini de dikkate alarak insanlara gönüllü olarak bunu kabullendirme çabası kalmaktadır. Çünkü yeni dönemin sorunsuz aşılabilmesinin yolu, kalabalıkların gönüllü katılımını sağlamakla mümkün görünmektedir. Buna azami dikkat gösterildiğini pandemi sürecinde gözlemledik.

Pandemi sürecinde iki tür bir yaklaşım öne çıktı: bu bize gelecekte nasıl bir taktik izleneceğini de gösteren bir örneklik oldu. Örneğin; pandemi süreci ve korona virüsü ile ilgili ikili bir düşünce yapısı gündeme taşındı. Olumsuz görüşler serdedenlere komplocu dendi. Ama öyle muhtemelen de bilerek bariz hatalar geride bıraktılar ki aklını kullananlara bu böyle olamaz dedirtildi. Genel halk ise bu tartışmada taraf olmak yerine sessizce çıkarını gözetmeye başladı. Tasarım olağanüstü idi ve gönüllü katılımı ağırlıklı olarak destekledi. Karşı çıkışları ise komplo olarak mahkûm ederek çatışmayı süreklileştirerek gönüllülüğü çoğalttılar.

Geleceğe dönük olarak bugün gündemleştirilen ve yapılanlar aynı zamanda bir sosyolojik araştırmanın ve sosyal mühendisliğin konusu olarak çalışılmaktadır. Sosyal mecralar üzerinden bireyin biçimlendirilmesi sağlanmaktadır. Bunu uzun bir zamana yayarak farkındalığını oluşturmadan yapmaya çalıştıklarını söylemek mümkün! Çünkü gönüllülüğü farkındalığı ne kadar erteler ve azaltırsanız başarabilirsiniz. Durum bu… Buna yönelik söylenecek fazla bir şey kalmadı Avrupa’da, Avrupa aydınlanması duvara toslamıştır. Kendi kavramları ile yabancılaşmıştır. Yeni bir dünyada ise özgürlük, demokrasi ve haklar söz konusu olmayacaktır. Tam bir denetim ve tam bir bağımlılık yeni siyasal zemin olacaktır. Dünya düzeni bu zemin üzerinden ve çok katmanlı olacaktır. Hem özgürlük mücadelesi verilecektir. Hem de bu özgürlüğü sınırlayan durumlar söz konusu olduğunda güvenlik kaygısını öne çıkaracaksınız ve kabullendireceksiniz. Meselenin çözümü bulunmuştur.

Bu duruma dur diyecek tek düşünce İslam ve O’na dayalı bir bakış olabilir. Müslümanlar ise bu durumdan çok uzaktalar. Çünkü onlarda zihinsel olarak işgal edilmiş ve bunun farkında da değiller. Bu yüzden kıyameti beklemekten başka çare kalmamıştır. Bireysel Müslümanlığını güçlendirerek kötülüğe bulaşmadan hayatını sürdürme ve ölümü beklemekten başka seçenek görünmüyor. Bu ideal olan değil, bilakis, zorunlu bırakılan bir durumdur.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum