Benlik gütmenin temelinde yatan gerçeklik; tekebbür etmektir. Tekebbür etmek ise; kendini müstağni saymak… Yani kişinin kendisini her hangi bir şeye bağımlı hissetmekten azade olduğunu kabullenmektir. İkra suresinin 6 ve 7.nci ayetleri bunu işaret eder.
İlk benliğini güden ise Şeytan’dır. Şeytan Âdem kıssasında anlatıldığı üzere Secdeye davet edilmesine rağmen secde etmekten imtina etmiş ve kendisinin ateşten Âdem’in ise topraktan yaratıldığı gerçeğine atfen kendisinin üstün olduğunu beyan ederek secdeden kaçındığını belirtir. Ayrıca kendisinin yaptığı hata yüzünden kovulmuş olmasına rağmen, suçu kendisinde aramak yerine Âdem’i suçlayarak, onun ayağını kaydırmak için mühlet istemiştir. Suçu başkasında aramak deyimi, Şeytan ile başlatılabilir. İlk benlik iddiası, ilk rasyonel yargı ve ilk pişkinliğin de kendisine ait olduğu söylense yeridir.
Ego Şeytan’da tavan yapmıştır. İlk ırkçılığı başlatan kişidir. Kendi yaratılışına bakmadan kendi yaratıldığı cevheri diğerlerinden üstün addetmiş ve sapkınlığının temeli kılmıştır. İlk kez, Allah’ın emri yerine kendi isteğini öne çıkarmış ve nicel bir karşılaştırma ile niteliğe karar vererek ilk akılcı, rasyonalist olmuştur. Kendine ait değeri kendi akli muhakemesine göre belirlemiştir. Benliğini önde tutmuş ve kovulmuşlardan olmuştur. Evet, yanlış yapan kendisi, ama yaptığı yanlışın nedeni olarak Âdem’i göstermiş ve kendini temize çıkarmanın yollarını aramıştır. Bunu göstermek içinde izin isteyerek Âdem’in ayaklarını kaydıracağını, yani nasıl yoldan çıkabileceğini göstereceğini iddia etmiştir.
Modern düşünce özne merkezli bir dünya kurmuştur. Özne ise benlik anlamını taşır. Ama buradaki benlik ahlaki benlik değil! Bilakis, kendi isteğini hakikatin kendini kılan bir bakışın yöntem olarak kabulü ve onun isteklerinin belirleyiciliğinin tekliğini de işaret eder. Modern düşünce, modern özne üzerinden kendi benliğini gütmektedir. Benliğin bir davası olmaz! Dava olumlu bir kavramsallaştırmadır. Gütmek ise olumsuz bir nitelemedir. Bu yüzden benlik davası değil benliğin güdülmesi esastır. Güdü, güdülmek, güdülenmek, gütmek vesaire hep bir dolayımlı durum söz konusu… Bu da bize güdülenmenin, kişinin kendi benliğinin / olumlu boyutunun dışında kalan bir durumun varlığını gösterir.
İnsan iki temel noktada güdülenir: İlki; nefsin ayartıcılığı üzerinden güdülenir. İnsana fücur ve takva ilham edilmiştir. Potansiyel iki durumu işaret eder. Kötülüğe ve iyiliğe meyyal olmak… İşte insan benliğini kötülük tarafından işgale uğratırsa, kötülük onu güdüler. İkincisi ise; şeytan tarafından güdülenir. Şeytan ise onu istekleri üzerinden vurur. Kişinin isteklerinin yerine getirilmesinde herhangi bir ilkeye ve değere yaslanmamasını sağlamak ise şeytanın kişiyi güdülemesi anlamına gelecektir.
Post Modern dönemde ise benlik, olağanüstü bir şekilde şımartılır. Bu şımartılma ile kendisinden başka kimseyi tanımaz benlik… Çünkü hakikat öznelliğe indirgenmiş, kişinin ne hissettiği, neyi istediği, neyi düşündüğü ve neyi nasıl anladığı bizatihi hakikatin/gerçekliğin kendisi olarak kabul görüldüğü için salt ‘kendi için yaşamayı’ öncelemektedir. Bu önceleme ise benliğin güdülmesinin önünün sonuna kadar açık olması anlamına gelecektir. İşte bugün ahlaksızlık olarak tanımlanan şeylerin bugünün insanının en çok rağbet ettiği şeyler olarak öne çıkması, bu şekilde açıklığa kavuşturulabilir.
Benliği gütmenin belki de ilk temel etmeni ise; kendisini masum addetmek ve hata yapmayacağına olan kesin inancıdır. Bu inancı belirleyen şey ise; kendisine olan güveni ve kendisine ait kıldığı bilginin güvene kesin liyakatidir. Bu çerçeve içinde bir hata söz konusu olduğunda kişi, hemen etrafına bakınacak ve mutlaka bir hatayı veya bir hatalıyı bulacaktır. İşte somut bir düzlem üzerinden benlik gütmenin temel psikolojik vasatını da açımlamış oluyoruz.
Salt kişiler değil, bilakis, kurumlar, akımlar, yöntemler vesaire de bu benlik güdümüne girebilirler. Hatasızlığı peşin bir yargı olarak kabullenen her şey hatasızdır ve dolayısıyla hatayı dışarıda arayama devam edecektir.
İslam ise Müslüman’a ilk öğrettiği şey; Âdem babası gibi yaptığı hatayı kabul etmek ve hemen tövbe ederek arınmaktır. O yüzden insan olmanın ilk adımı, hata yapabileceğini bilmek ve hataya düştüğü zaman yapacağı ilk şeyin hatayı kabul etmek ve bir daha o hataya düşmeme adına bir ‘söz’ vermedir. Bu söz ise tabii ki Allah’a/Yaratıcı Kudrete verilecektir. Böylece kişinin kendi benliğini bir üst benliğe taşıma imkânı doğar.
Tövbe arınmadır. Kişinin kendi benliğinin güdülemesinden kurtulmasına ve bir daha aynı hataya düşmemesine zemin oluşturur. İnsan hatadan müstağni değildir. Bilakis hataya düşmek insan olmakla eş değer bir anlamı ihtiva eder. Hatada ısrar ise şeytanlaşmanın kendisidir. Bu yüzden hata yapıldığı zaman ısrar etmeden ondan vazgeçmek insan kalabilmenin şartını yerine getirmek olarak ilke haline dönüştürülmüştür.
Modern Müslüman ise benliğini en üste çıkarma konusunda bir yarış içindedir. Birbirinden farklı onlarca akıma, yaklaşıma, yönteme sahip Müslümanlar, kendilerinde bulunanı mutlak doğru gibi algılayarak benliğini güdülemeye devam etmektedirler. Benliğin güdülmesinde iki temel duygu durum bulunmaktadır: Kesinlik ile keskinlik…
Kurtuluşun başlangıç adımı, bu kesinlik ve keskinlik belasından kurtulmayı başarmakta yatmaktadır. Elbette ki insan bir kesinliğe ve bir keskinliğe sahip olmalıdır. Ama bu ancak tam bir itminan ve doğru bir zeminde istikamet ile sahih ve sahici bir duruşla mümkün olabilecek bir olgudur. Yani doğruya yanlış yollarla varılamaz, varıldığında ise o doğruluğunu kaybetmiştir artık…
YORUMLAR