ALLAH’A AİDİYET NE DEMEKTİR?
İnsanın kendisini bir şeye ait hissetmesi, ona ruhen, aklen, kalben ve bedenen ait olduğunu idrak ederek buna uygun davranışlar sergilemesini beraberinde taşıması demektir. Allah’a aidiyetimiz ise birden fazla noktada öne çıkarılması gereken temel bir konuyu işaret eder. Varlığımızı O’na borçlu olduğumuz gibi, bilgimizi de O’na borçluyuz, hislerimizin çalışmasını O’na borçlu olduğumuz gibi, yeme, içme, barınma ve yaşama güdüsünü de O’na borçluyuz… Eğitim öğretimimizi borçlu olduğumuz gibi ilişkiler ağını yönetme becerimizi de O’na borçluyuz…
O bizi yaratmasa idi biz bir hiç olacaktık, varlık sahasına çıkacak bir imkân dahi bulamayacaktık. Yani her şeyimizi borçlu olduğumuz biri O… Buna rağmen, biz kendimizi bir şey sanarak, onu birçok konuda dinleme zahmetine bile katlanmadan kendimizce bir yargıda bulunarak hem kendi yaşamımızı ve hem de başkalarının yaşamını zehir etmeye devam etmekteyiz.
Biraz açalım; yaratılışın gerçek sahibi Allah, O bizi yarattığı için bugün nefes alarak yaşamımızı sürdürebiliyoruz. Yani ontolojik varlığımızın nedeni de Allah’tır. Eğer O yaratmayı irade etmeseydi bugün yaşadığımız dünya ve içindekilerin varlığı olmayacaktı. Bu temel gerçekliğin inşa edeceği anlam dünyası bize çok şey söyleyecektir. Salt varlığımızı O’na borçlu değiliz, varlığımızla birlikte biliş süreçlerimizi ve bu süreçleri harekete geçiren istidadı, bu istidadı sağlayan bilgi ve bilgi türevlerini de O’na borçluyuz. Daha varlığımızı inşa ettikten hemen sonra bize bilgiyi, isimlerin bilgisini, bir bakıma kavramların bilgisini, varlığın bilgisini de sunmuştur. O zaman sahip olduğumuz her bilgi süreçleri aynı zamanda ilahi bir bağıştır. Yani epistemolojik olarak da O’na borçluyuz. O bilgimizin temelini kurmuştur. Bu epistemik bilgi salt doğal yöntem ile ulaştığımız bilgi ile sınırlı değildir.
Aynı zamanda ilişkiler ağını yönetme konusunda da bize bilgiler göndermiştir Rabbimiz… Vahiy ve Nübüvvet aracılığı ile insanın kendisiyle, kendisi gibi olan insanlarla, doğayla ve Yaratıcı Kudret olan Rabbi ile nasıl bir ilişki kuracağını da öğretmiştir. Yani terbiye ve öğretimi de O sağlamaktadır.
İnsanı insan kılan en temel özelliklerini üç tür üzerinden değerlendirme imkânımız vardır: ilki, varlığı; ontolojik yapısı, ikincisi, epistemik boyutu, bilişsel süreçleri ve anlama yetisini hayata geçirme, üçüncüsü ise ilişkiler ağını yönetme ve ilkelerini öğrenme, uygulamada bunu gerçekleştirmedir. Tabi, insanın imtihan gereği her alanda kendisine sunulan seçenekler konusunda doğru bir tercihe dayanması için kendisine ihsan edilmiş bu üç zeminde de ilahi inayetin verdiği anlama ve idrak kabiliyetini sağlayacak olan bilgiye istinat etmesi kurtuluşunu beraberinde taşıyacaktır.
Ben Allah’a aidim dediğimde şunu demiş oluyorum: varlığım Allah’ın bana bir armağanı, bu armağan karşısında benim hamd eden ve şükür üzere olan bir kul olmayı tek seçenek haline getirerek muttakilerden salih bir kul olmalıyım… Doğru bir iş yaptığımda ve doğru bir yargıda bulunduğum zaman ise; Ey Rabbim, senin bana gönderdiğin ve verili olarak verdiğin bilgi olmasaydı bu güzelliği yaşayamazdım, sana ne kadar boyun eğsem ve sana ne kadar secdeye varsam azdır. Şükreden bir kul olarak sadece sana boyun eğer ve sana itaat ederim, demeyi bir vecibe olarak görmem lazım…
İnsanlığın barış içinde varlığını idame etmesinin yegâne koşulu; ilahi bilgiye dayanarak ilişkiler ağını kurmayı başarmak ve gerçek itaatin sahibi olan Allah’a itaati eksene almayan her şeye isyan ederek varlığının anlamına kavuşmaktır. Yani Allah’a aidiyeti, diğer bütün aidiyetlerden üstün tutularak gerçek anlamda bir hayata kavuşmak mümkündür. Barış ise bu gerçek hayata kavuşmakla ortaya çıkacak olan ilahi bir armağandır.
Varlığımızı sürdürdüğümüz her şeyi bize veren Allah, toprağı bereketli, rüzgarı kolaylaştırıcı, denizi geçim kaynağı ve yaşamın rahat sürdürebilmenin imkanı kıldığı gibi hayvanları da insana boyun eğdirerek onların etinden, derisinden, sütünden vesaire faydalanmayı sağlayan Allah’a ne kadar secde edersek edelim, az gelmelidir…
Allah’a aidiyet, kendi hiçliğini tam olarak kavramak ve bu hiçliğin varlığa çıkışın tek bir nedeninin var olduğu gerçeğini idrak ederek Allah’a bağlanmaktır. Bir karşılık beklemeden bağlanmak, çünkü o zaten her şeyi vermiştir, sana lazım olan ne varsa onu sana sunmuştur, bir beklenti içinde olmadan hem de… Kulluk ise insanın kendi yücelişinin işaret taşları ve çıkış basamakları açısından gerekli olan ve yine kendisinin gelişim dinamikleri ile ilgili bir durumu işaret eder. Bu konu da başlı başına bir hamd vesilesidir. Yani tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar, verdiğimiz sadakalar yine bizimle ilgili ve bizim geleceğimizi olumlu etkileyen unsurlardır. O yüzden bizde sevgimizi ve bağlılığımızı bir karşılık beklemeden/aşkla yapmayı öğrenmeli ve ortaya koymalıyız. Aşkla bağlanmayı bir insan olmanın erdemi kıldığımız gün, birçok sorunu da çözdüğümüzü gördüğümüz gün olacaktır.
Evet, şimdi ben Allah’a aidim dediğimde ne söylediğim konusunda bir açıklık kazanmış oldum… Varlığı, bilgiyi, ilişkiler ağını, şahsiyeti, benliği ve ahlaki yapıyı salt Allah rızasına uygun gerçekleştirdiğimde O’na aidiyetimi de temellendirmiş olurum…
YORUMLAR