Doğru, sahih ve sahici bir ilişki kurmayı başaramayan bir zihnin Müslümanlığı faziletli/ahlaki bir zeminde inşa etmesi giderek zorlaşacaktır. Bu yüzden ilk hamle muttaki bir kulun kendi bütünlüğü içinde varlığını idame edecek bir entelektüel ahlaki yapının eksikliğini kavrayarak bu konuda sağlam, güçlü ve hakikatli bir çalışma ortaya koymak şart olmuştur. Bu noktada ilmi bir ahlaki zafiyetin varlığı ürkütücüdür.
Herhangi bir tartışmaya tanık olduğunuzda konuşulan konu ile ilgili usul eksikliğini hemen fark edersiniz. Ardından konuya daha çok ezber klişe yargılar ve algılar üzerinden yorum yapıldığı far edilir. Konu daha çok kişinin tutumunu belirleyen siyasi yaklaşımının tesiri altında biçim kazanır. Bu ise hakikatin, doğrunun, gerçekliğin var oluşuna güçlü bir muhalefet olarak öne çıkmasını sağlamaktadır. Bu noktada veri ile bilginin, reel ile gerçekliğin, gerçek ile hakikatin farkındalığını anlamadan görüş ileri sürmenin sakıncalarını her tartışma zemininde görmemize neden olmaktadır. Bilgi konusundaki temel zaafı gidermenin yolu; kişi, söylediği şeyi bilmeli, muhatap ise söylenen şeyi doğru anlamalıdır.
Müslüman fert, her türlü seküler bilginin etkisinden kurtularak kendisi olma yoluna girecek bir bilgi ahlakını inşa etmekle yükümlüdür. Âlimler bu yükümlülüğün odak noktasını teşkil eder. Entelektüel havza ile aydın kesimi de bu çerçeve içinde yeniden konumlarını gözden geçirmeyi akletmelidirler.
Kulluğun gereği olanı yapabilme iradesi ve istidadı konusunda taşınan zaafın oluşturduğu ahlaki zaafta ümmetin birliğini kurmada bir engel olarak öne çıkmaktadır. Burada müslüman kavramının muttaki kavramı içinde müslim, mümin, muhsin ve muhlis olma hüviyetini tam idrak ederek oluşturulacak bir ahlaki karakterin ümmetin inşasındaki temel umde olarak varlık kazandığını bilecek bir kıvama gelmeliyiz. Fertten takvaya yönelen bir ahlaki sıçramaya ihtiyaç vardır. Bu noktada ilahi rızayı eksene alan ahlaki yapının ciddi bir eksiklikle bütünleştiği gerçeği yüreğimizi acıtsa da doğrudur. Ahlak, en temel vasfıdır müslüman insanın… Ahlaki zafiyet imani zaafiyeti taşır. İman olmadan ise hiçbir şey olmayacaktır. Bu yüzden ahlaki zaafiyeti giderecek adımlar atılması, modern sapma ve hurafeler karşısında direnç sahibi olmak ve modernliğin şeytani tuzağına düşmemek asli bir sorumluluktur.
Cemaat olamayanın ümmet olma vasfı kazanması giderek zorlaşacaktır. Müslüman fert, cemaatin varlığını, sürekliliğini ve gelişme sürecini kendi sorumluluğu olarak üstlenmesindeki zafiyet ümmet olma şuurunu da etkilemektedir. Bu noktada feragat ve fedakârlık edecek bir ahlaki yapının zafiyeti giderecek hamlesine olan ihtiyaç bedihidir. Kendi çıkarımız yerine merhamet ve adalet üzere kardeşimizi öncelemeliyiz. Bunu oluşturacak ilahi rıza eksenli bir karaktere olan ihtiyaç ise bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır. Toplumsal adaleti ve merhameti sağlayacak bu ahlaki zaafiyeti gidermeliyiz.
Bir insanın kurtuluşu, başka insanların kurtuluşunu içinde taşır. Bu temel yargıyı, cemaat ve devlet üzerine de taşımak lazım. Bir devletin kurtuluşu diğer müslüman devletlerin kurtuluşunun sağlanması ile orantılı olduğu gerçeğini hatırlamakta yarar var. Etrafınızdan eksilen her devlet, cemaat veya fert kişinin, cemaatin ve devletin zaafını açığa çıkarır. Bu yüzden, daha geniş ve din kardeşliğinin eksene alındığı yeni bir dünyanın varlığını açığa çıkaracak bir ahlaki tutumun zaafını giderme konusunda güçlü adımlar atılmalıdır. Bu noktada sabit ve değişken olmanın mahiyetini ve mevcudiyetini doğru idrak ederek bu zaaf giderilebilir.
Her şeyin doğru yürütülmesine rağmen ortaya çıkacak zaafın kaynağı ise iletişim ve ilişkinin niteliği ve niceliğinde meydana gelen çürümede ve ahlaki zaafta yatmaktadır. Birbirimizle nasıl bir ilişki biçimine ve niteliğini belirleyen şeyin bizim karakterimizi inşa etmede ne kadar etkin ve etkili olduğuna dikkat kesilmek elzemdir.
Tecrübe kişilik gelişimin temel dinamosu olarak işlevsel bir karaktere sahiptir. İslamcılığın kendini inşa ederken, tarihsel tecrübeyi aşarak kendini direk asrısaadete gönderme isteği ve arzusu tecrübeyi devre dışı tutmaya yaramaktadır. Tarihsel tecrübe ise kişinin bugün ne yapacağını belirlemede önemli bir ahlaki zemini işaret eder. İşte bu tecrübe elde etme ahlaki yapının zaafa uğraması bizatihi sorunun kendisi olarak öne çıkmaktadır. Tecrübe ayrıca bize aktarılan şeyin doğruluğu ile orantılıdır. Batılı bir tarih algısı üzerinden İslam tarihi okuması başlı başına bir zaafı işaret eder. O yüzden doğru bir tarih bakışı ve algısı, tecrübenin kişiliği oluşturmada yaratacağı olumlu etkiyi besleyecektir. Çok ciddi bir tecrübe eksikliği her alanda kendisini göstermektedir. Teşkilatlanmadan tutunda iktidar ve iktidar etme biçimi ile iktidar karşısında gösterilecek etki tepki de aynı tecrübe eksikliğini taşımaktadır. Bu yüzden ümmetin önündeki engel olarak bu tecrübe ahlakı eksikliği belirleyici bir rol üstlenmektedir.
Bir ahlaki zaaf da örgütlenme ahlakı zaafıdır. Genel itibarı ile Türkiye dâhil birçok ülkede varlık kazanan müslüman hareketler illegal örgüt statüsünde kendisini inşa etmektedir. Bu illegal yapı örgütlenmesi ile legal örgütlenme arasında derin bir fark bulunmaktadır. İllegal örgütlenmede iktidar, istişare ve birlikte olma halinin kendisi de sorunlu bir zeminde iş görmektedir. Bu sorunlu hal doğal olarak ümmete dönük bir arayışı sorunlu kılmakta ve kendi görüş ve iktidar erkini eksene alan bir bakış üzerinden ilişki kurma arayışı beraberinde ciddi sorunlar oluşturmaktadır.
Ümmet olma şuuru, ancak kendi meşrep, mezhep ve kurumsal yapılarını İslam ahlakı ve kulluğu üzerinden hareketle yeniden düşünmeye başladığı zaman ortaya çıkacak bir şuurdur. Bu şuuru oluşturacak olan şey ise iman ve salih amel bütünlüğünü sağlamaya matuf çabalar olacaktır. Bilgi ve eylem arasındaki modern kopukluk, müslüman zihnin iman amel kopukluğunu beslemektedir. Maalesef bunun farkındalığı da tam olarak sağlanamamaktadır. Bu yüzden ilkeler hararetle savunulurken sadece bu ilkeler senin yararına, kurumun yararına olduğu zaman anlamlı ve önemli olmakta, senin yararını ortadan kaldırdığı zaman rahatlıkla yok saymaya yönelik hamleler sıklıkla görülebilinmektedir. Bu sorun çözüme kavuşturulmadığı sürece kulluğun takva ile buluşup ümmetin mayasını inşa edecek bir ferdin oluşumu ve cemaatin varlığı zorlaşacaktır.
Son olarak modern düşüncenin parçaladığı bir gerçeklik olan her parçanın kendi gerçeği ile yetinen bir zihni yapının parçacı ve bireyci hazzı bütünlüğün inşa edilmesini ve idrak edilmesini engelleyen temel bir tutuma dönüşmektedir. Parçalar arasındaki tercihin çıkar ile bütünleşmesi de ayrı bir zaafı işaret eder. Yani parça bütün ilişkisinin inşa ettiği zaafı giderecek bir entelektüel hamle aynı zamanda ferdin karakterini inşa etmede de temel bir etkendir. İslam’ın bir ferdi olarak inşa olmuş bir karakter, cemaatini İslam cemaati olarak kurar ve ümmetin nüvesi olarak işlevselleştirerek ümmetin yeniden ayağa kalkmasını ve ruhunun yeniden dirilişini mümkün kılar.
Temel ahlaki zafiyetleri gidermeden yol almak neredeyse imkânsıza yakındır. O yüzden her aklı başında mümin, var olan ahlaki yozlaşmaya ve sorunlara karşı giderici bir pozisyon alması imanının gereği olarak kendisine yüklenmiş bir sorumluluk olarak idrak etmelidir ve ona göre hayatına yön vermelidir. Atılacak her yanlış adım, bütünlüğü yanlışa taşıyan bir eylem olarak kayıtlara geçecektir. Yani sorumluluk salt kişisel değil aynı zamanda bütünsel bir karakter taşır. İnsan, nüve olarak bütün insanlığı kendi bünyesinde taşır. Buna göre hareket etmeli ve düşüncesini buna göre temellendirmelidir…
Rabbim bizi ümmetin bir ferdi olarak hareket edecek idrak ve şuuru ile kulluğumuzu takva üzere taçlandırarak kurtuluşumuzu garanti altına almayı nasip eylesin…
YORUMLAR