Çağdaş sorunların bizatihi çağdaş düşünce ve kültürden yansıyan boyutlarını doğru bir zeminde idrak ederek yeni çözüm arayışlarını gündemleştirmek bir entelektüel faaliyeti zorunlu kılmaktadır. Bu sorunların mahiyeti ve niceliği yanında neden olduğu düşünsel ve siyasal zemini de dikkate alan bir bakış üzerinden eleştiriye tabi kılınması bir sorumluluk olarak entelektüel kişiye düşen bir vecibedir.
Entelektüel, içinde var olduğu şartların neden ve sonuçları üzerine derinlikli bir bakışı olan ve bu noktada eleştirel ve çözüme dair yaklaşımlar içeren bir donanıma sahip olmaya yönelik adımları ciddiyetle atan kişidir. İçsel sorumluluğu ve toplumsal sorumluluğu iç içe ve barışık bir şekilde kendinde mündemiç kılarak kendi varlığının anlamını ahlaki bir yetkinlikle buluşturarak varlık sahasına çıkar. Entelektüel kişiyi aydın kişiden ayıran şey ise; aydın ideolojik bir kalıbı öncelediği gibi içinde var olduğu şartları savunma güdüsünü de taşır. Eleştirel tutumu da mevcudun korunmasına yönelik oluşunu temel bir kaygı olarak görmesindedir. Entelektüel ise bilgi, düşünce ve olgunun sağlıklı bir zeminde ve doğru bir yöntem üzere anlaşılması ve gereğinin yapılması konusunda objektif bir süreci kendi sorumluluğunun bir taşıyıcısı olarak kabul ederek değerlendirmelere yönelir. Bu yüzden yaptığı eleştirinin mevcut yapıyı değişime sürüklemesinden veya bazı iktidar erklerinin zaafa uğramasından da çekinmeyen bir ahlaki yetiye sahip olmayı bir zorunluluk addederler. Bu yüzden aydın, sistem içi bir taraf iken, entelektüel sistem içi veya sistem dışı bir muhalefeti sadece doğru ve mantıki tutarlılık içinde ele alarak tavır geliştirir. Aydın sistem taraftarıdır. Entelektüel sadece bilgi ve düşüncenin taraftarıdır.
Bugün önemli olan şey, karanlığın girdabında adabı, ahlakı ve adaleti dikkate alan bir tutuma sahip olabilmektir. Çünkü her önüne gelen, muhalifine, doğru veya yanlış demeden saldırmakta bir beis görmemektedir. Her şeyin sanallaştığı bir zeminde ahlaktan dem vurmanın bir karşılığı zaten yoktur, olmayacakta... Bu çerçeveyi aşmanın yolu ise; sorumluluk duygusunun geliştirilmesi ve buna uygun bir zeminin inşa edilerek bilgi ve düşünce zemininde kabulünü sağlamakla mümkün olacaktır.
Yalanın propaganda üzerinden doğrunun yerine ikame edildiği zamanlar yaşamaktayız. Bu propaganda dilini idrak etmeden ve ondan kurtulmadan doğru diye bir şeyin varlığını tahayyül etmek bile neredeyse imkânsıza dönüşmektedir. Yalanın peynir ekmek gibi tüketildiği bir dünyada doğru ve adaletin varlığını aramak beyhude bir çaba olmaktadır. Demek ki entelektüel, propaganda ile doğru arasındaki makası doğru teşhis ederek propagandaya takılmadan sadece hakikati ve doğruyu dikkate alan bir bakış üzerinden yalanı devre dışı bırakacak bir sosyal hayatı inşada etken ve öncülük edebilir.
İktidar ise, yalan üzere iktidarını sürdürme becerisi olsa da sürekliliğini muhafaza edemez. O yüzden iktidar yalanı değil doğruyu eksene alan bir tutumu izhar etmeli ve yargının da yalan üzere değil doğrular üzere hükmünü tahakkuk ettirmesini sağlamaya yönelik bir iradeyi hayata geçirmelidir. Gündeme taşınan her olay, olgu ve durumu sadece kendi çıkarını önceleyen bir tutum ile dile getirilen görüşleri değerlendirmek, yarınlarda kendi iktidar alanını daraltan bir zemine vesile olacağını anlamalıdır. İktidar, salt kendi çıkarını değil, iktidar olduğu alanın bütününün çıkarını gözeten bir yaklaşım içinde olduğu zaman meşru zeminini inşa eder. Entelektüel bur meşru zeminin varlığını ve yokluğunu objektif koşulları dikkate alarak değerlendirme yapar.
Her dönem, kendi düşünsel serüveni bağlamında kendisine muhalif olarak gördüğü entelektüel havzaya yönelik baskıcı bir tutumu öne çıkartan iktidarlar dönemleri gördük. Dün İslamcı, muhafazakâr entelektüeller baskı altında iken bugün ise sol veya liberal demokrat entelektüeller baskı altına alınacaksa, bu yanlışa yanlış ile cevap vermek olur. Ki bu ülkemizin geleceğini olumsuz etkileyecektir. Aynı yanlışı her dönem yaşamak zorunda kalmanın derin hüznünü yaşamaya mecbur bırakılmanın derin acısını yaşamak ise objektif tavır geliştiren her entelektüel karakterin yaşayacağı hali işaret eder.
Bir entelektüel, bağımsız bir şahsiyet olarak öne çıkmalıdır. Herhangi bir baskıya da yenilmemelidir. Bu bağımsızlığı olayları değerlendirmede de mihver edinmelidir. Kendisine sunulan her şeye kanmamalı ve atlamamalı ki yanlışa düşmeyi engelleyebilir olsun... Bağımsızlık, karakter olarak güçlü olmayı imtiyaz kılar. Güçlü bir karakter ise etkilenmeyi ve korkuyu geride bırakmayı kolaylıkla başarabilir bir hassasiyeti taşımakta zorlanmaz! Entelektüel kendi iç çekişmeleri içinde kalarak varlık kazanmayı zül kabul eder. bizatihi o çatışmanın ve çekişmenin dışına çıkarak haklının kim olduğunu idrak etmeye yönelmeyi şahsiyetinin bir parçası kılarak doğru bir zeminde durarak ahlaki örnekliğini de işaret etmiş olacaktır.
Burada temel bir yanılgıyı dikkate sunmakta yarar var: salt iktidar karşıtlığı bağımsız bir karakteri inşa etmez! İktidar karşıtlığı kadar muhalefetin iktidar etme biçimine de karşıt olunmalı ve ona karşı da bağımsız olabilinmelidir. Muhalefetin propaganda diline mahkûm olmuş bir entelektüel veya iktidarın propaganda diline mahkûm olmuş bir entelektüel bağımsız kalamaz ve hür olduğunu ifade edemez... Entelektüel, bağımsız karakterinin bir karşılığı olarak bilgi ve düşünce ile hakikat arayışı dışında bir taraftarlık duygusunu geride bırakmak ile yükümlüdür. Çünkü ancak bağımsız bir karakter, objektif kalarak doğruyu bulabilme ve ifade edebilme cesaretini ortaya koyabilir. Entelektüel hakikatin tek boyutlu olmadığını bilen, çok boyutlu hakikatin kendi iç mekaniğini ve yöntemini de içinde taşıdığını da bilir. Beşeri düzlemde hakikati mutlaklaştırarak ileri sürmez. Bu yüzden de her alanda eleştirel bir tutuma sahip olması, peşinen muhalefet için değil, doğrunun ve hakikatin açığa çıkışına zemin oluşturması bağlamını taşır.
O yüzden temel sorumluluk entelektüel havzaya düşmektedir. Önce onlar bağımsız olmalıdırlar. Yalan haberler ve kasıtlı bilgiler üzerinden suçlama dilini terk ederek birlikte ama farklı düşünce zeminlerinde de olsa ortak bir idraki hayata geçirebilecek bir zemine ulaşma imkânı doğsun... Bu ortak idrak yalın, gerçek ve samimi olmak zorunluluğunu taşımalıdır...
Çıplak bir gözle bakarak içinde var olduğumuz sorunları görmek her zaman ve zeminde mümkündür. Çözüme kavuşturmanın ilk adımı, sorunların oluşumunu sağlayan zeminin, bilginin, yöntemin, iradenin ve isteğin mahiyetini doğru idrak etmek ve ona göre bir çözüm arayışı içinde gereken bilgiyi, yönelimi, yöntemi, iradeyi hayata geçirmek mümkündür.
Entelektüel kişi, inandığı bir düşünce sistemi ve sistematiği içinde yer alabilir. Ama bunu mutlaklaştırmadığı için objektif olma koşullarını zedelemez ve kendisine sunulan bir bilgi ve düşünceyi öncelikle reddetmek yerine neliğini anlamayı önceleyerek tavrını öyle ortaya koymayı bir ahlaki sorumluluk olarak kabul eder. Entelektüel bu bağlamda, temel bakışını değil ama yöntem, bilgi ve olayları değerlendirme biçimini yeniden ele almayı ve değiştirmeyi de bir ahlaki tavır olarak görür. Bu tarihte de böyleydi bugünde böyle olmalıdır.
YORUMLAR