Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


TÜRKİYE'NİN KARŞI KARŞIYA KALDIĞI SAVAŞ…

08 Nisan 2025 - 11:14

Modern cahiliye iktidar ağı olarak insanları uyutmaya ve edilgen kılarak etkisizleştirmeye yönelerek onları istenilen tarafa doğru sürüklemekte pek mahir olmaktadır. Bu biraz da farklı kültürlerin modern kültür esareti altında kendi varlığının otantik yapısını kaybetmeleri ile de birebir orantılı bir durumu işaret eder.

Modern düşünce özgürlüğü bir silah olarak kullanarak köleleştirmeyi saklı tutarak bağımlılığı mutlaklaştırarak kendi iktidar erkini güçlendirmeye ve zaaflarını örtmeye çalışmaktadır. Bu olguyu gerçekleştirmek içinde içerde satın aldığı unsurları çok iyi kamufle ederek onlar üzerinden bu statüyü zorunlu halde tutmanın arayışlarını aralıksız devam etmektedir.

Aklı başında her Entelektüel ve Aydın’ın bir savaşın içinde konumlanmaya başlandığının farkında olarak iç çatışmaya yönelik net bir karşı duruş ile milletin ve ülkenin geleceğinin yanında yer alarak düşmana açık kapı bırakmamalıdır.

Son yaşanan Gazze katliamı ve soykırımı Ortadoğu’nun beklenen büyük savaşın ortasında kalacağı gerçeği ile yüzleşmeyi zorunlu kılmaktadır. Gazze ile sınırlı kalmayan, Lübnan ve Suriye ile devam eden, Mısır ile tehdide varan teklifleri yapan bir güç, Türkiye ile de savaşı göze alacak bir gözü karalığı göstereceği malumdur. Bu yüzden, iç çatışmayı dışarıda tutmak… Birlik ve dirliği içeride tam kılmak… Bölgesel bir düzene, birliğe, dirliğe yönelmek ve bunun alt yapı hazırlıklarını sağlamak… Alt yapısı için gereken fikri ve düşünsel zemini olgunlaştırmak… Geçmişi geride bırakarak bu tehlike karşısında topyekûn bir karşı koyuş ile ayakta kalmanın mümkün olacağını, kaybedenlerin olduğu bir zeminde senin kazanmanın köle olmakla neticeleneceğini de dikkate almanın zorunluluğunu idrak etmek şart olmuştur.

İsrail Ortadoğu’nun başına bela olacak bir iktidar tarafından yönetilen bir savaş mekaniğine dönüşmüştür. Türkiye dâhil Mısır, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, İran, Ürdün, Lübnan gibi topraklarda gözü olduğu gibi bunu bir teolojik ideoloji üzerinden meşrulaştırmaktadır.

O yüzden Gazze ve Batı Şeria başta olmak üzere behemehâl o toprakları koruma altına almak için saldırıya açık ülkelerle bir araya gelerek askeri bir birlik kurulmalıdır. Türkiye buna öncülük etmeli ve zamanın çok önemli olduğu gerçeğini dikkate alarak Suriye topraklarında Türkiye için hazırlanan üslere yönelik saldırı cevapsız ve cezasız bırakılmamalıdır ki diğer ülkelere güven tazeleme imkânı doğsun.

Korkunun ecele faydası yoktur. Korkması gerekenin İsrail olduğunu bilmekte fayda var. Bu belanın bölgeden defedilmesi şarttır. Yoksa sürekli müslüman kanı dökülecek ve buna seyirci kalan iktidarlar bu rezalet ile tarihin sayfalarında kaybolmaya mahkûm olacakları, malumun ilanından başka bir şey olmayacağı da aşikârdır.

Müslümanlar olarak her fert üzerine düşeni yapmaya karar verecek iradeyi ortaya koymak zorundadır. Ki ilahi inayeti celbedecek bir şekilde zafer nasip olsun…

Müslüman ferdin kendisine dönmesi, imanının şuurunu hayatına yansıtması, iktidarlarının da kendilerine gelmelerine vesile olması için onları uyarma görevini de yapmakta kararlı olmak zorunluluk ifade eder. Halkın kendi şuuruna sahip çıkması demek, iktidarlarında bu şuurdan nasiplenerek kendi şuurunu dikkate alan bir siyaset geliştirmeye yönelmesi anlamına gelecektir. Bu da başlangıç adımı olarak kayıtlara geçecektir.

Büyük ve güçlü bir savaşın eşiğinde olmak ile normal hayatımızı yaşamak yenilgiyi baştan itibaren kabullenmek sonuçlanacağını da bilmekte yarar var. O zaman her türlü saldırıya; siyasi, toplumsal, etik ve iktisadi saldırıların ardı arkası kesilmeyecek ve buradan güç devşiren içerdeki hainlere iktidar alanı açılacaktır. İşte o zaman Müslümanların kıyamet saati çalmaya başlayacaktır.

Durum açıktır. İsrail Siyonist iktidar güçleri, Müslümanları hayvan derekesinde bile görmemektedir. Fazlalık olarak gördükleri için çocuk, kadın, doktor, gazeteci olduğuna bakmadan öldürmeye devam etmektedir. Açlık, susuzluk, ilaçsızlık gibi her türlü yoksunluğa maruz bıraktığı insanları bombalarla da katletmeye devam etmektedir. Müslümanların bu duruma seyirci kalmaları, kendi intiharları anlamına geleceğini bilmemeleri ve bunun şuuruna sahip olmamaları en büyük bela olarak önümüzde durmaktadır.

Âlim, aydın ve entelektüellerin bu olgu üzerine değerlendirmelere yönelmeleri esasa taalluk eder. Sivil toplum öncülerinin ve liderlerinin de bu olaya yönelmeleri, gerekenleri yapma adına istişarelerde bulunmaları ve gerekirse iktidarları bu noktaya celbetmeleri önemli olduğu kadar zorunluluk arz etmektedir. Medya kurumları, sivil siteler de bu meseleye el atmalı ve konu etraflı bir şekilde tartışılmalıdır. Korkuyu çoğaltmak adına değil, bilakis korkuyu ortadan kaldırarak yapılması gerekenleri yapmak adına bu adımlar atılmalı, korkunun bir karşılığının olmadığını beyan ederek bunlar gerçekleştirilmelidir.

Kadim kültür ve geleneğimize yönelik saldırıların art niyetini bugün okumak daha kolaylaşmış bir hali işaret eder. Dine yönelik her saldırının köleleştirilme ile eşdeğer bir olguyu inşada kullanıldığını da beyan etmekte yarar var. Dünyanın gözü önünde yapılan katliamın sessizce kabullenişi, iktidarların ise yardımcı olmaları, askeri teçhizat sunarak katliama ortak olmaları açık bir gerçekliğe sahiptir. Modern cahiliye kültürü ile Yahudi Siyonist kültür arasındaki uzlaşı dikkate değer bir örneklem olarak ortada durmaktadır. Batılı fertlerin vicdanlarına yaslanarak yaptıkları itirazların mühtedi olmalarına vesile olmasını ise ilahi inayetin bir tecellisi olarak okumak en doğru okuma biçimi olacaktır.

Allah’a dayanan, O’na sığınan ve O’ndan yardım talep eden elbette ki büyük bir koruma altındadır. Bu hem bu dünya için ve hem de ahiret için geçerliliğini korumaktadır. İlahi inayetin gelmesi için gereken hazırlığın yapılması şarttır. Gazze halkı bu anahtarı elinde tutmakta ve her türlü kurtuluşu hak eden bir pozisyonu elinde tutmaktadır. Ama diğer müslüman halklar kendi sorumluluklarının hesabını nasıl vereceklerini de düşünmek zorundadırlar. Ve elbette ki bu şartlar altında hesabı verebilme zeminleri ayaklarının altından kaymaktadır.

Her mümin, kendi kurtuluşu için kötülükten azade olmak ve ona karşı çıkmak zorunluluğunu derununda hissetmeli ve bunu bir şuur olarak hayatına yansıtarak kendi karakterinin özü olarak konumlandırmalıdır. Ayrıca her mümin iyiliği, olmazsa olmaz bir gerçeklik olarak hayatının nirengi noktası kılmalı, özü ile birlikte varlık kazanması için çaba ve gayret içre olmayı başararak kendi imanının tanıklığını yaparak kendi kurtuluşunu sağlayabilir. İşte imanın tanıklığı bu büyük zulme karşı her türlü imkânlarla tavır olmayı bir zorunluluk olarak görerek hayatımızı inşa etmeliyiz ki ilahi inayet ile zalimlerin alçaldığı ve yerle yeksan oldukları günleri görebilelim…

Allah, zalimlere karşı mazlum ve zayıf bırakılanların yanındadır. Kim ki Allah’ın rızasını arıyorsa bu mazlum ve zayıf bırakılanların yanında yer almalıdır.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum