Sesli Makale Dinle
Unutmanın İnsana Kazandırdıkları ve Kaybettirdikleri
Unutmak, olgusal düzlemde insanın bazı şeylerin etkisinden çıkmasının bir araçsal yöntemi olarak önemli bir zemine sahiptir. Ama her etkisinden çıkılan şeyin olumlu olması beklenmemelidir. Bu yüzden unutmanın karşıtı olarak hatırlamanın vahiy tarafından sürekli vurgulanması bu bağlamda önemini hiç yitirmeden varlığını sürdürmelidir.
Depresif olayların etkisinden sıyrılmanın en önemli yöntemlerinden biri tabii ki olayı unutmaya terk etmektir. Unuttukça etkisinden kurtulmanın imkânları çoğalır. Bu unutmanın pozitif boyutu olarak dikkate değer olandır. Unutmanın nisyan ile yani isyan ile ilişkisi ise negatif boyutunu işaret eder.
Kur’an, nisyanı olumsuzluk olarak niteler, insanın Allah katındaki olumsuz niteliğini belirgin kılan ve azaba duçar kılan bir boyut taşıdığını ilan eder. İşte bu yüzden, unutmak, inkârı içinde taşıdığı zaman büyük bir sorun yumağını da harekete geçirmektedir. Bu ise asla insan için olumlu bir durumu ihtiva etmemektedir. Yani sana yapılan iyiliği, güzelliği, yardımı, dostluğu, dayanışmayı unutarak yok saymanın insan olmanın değerini azalttığını ve seni insanlığından soyundurarak seni hayvandan daha aşağı bir mertebeye taşıdığını da bilmen gerekir. Bu noktadaki unutma, olumsuz, negatif ve asla olması istenmeyen bir unutmadır.
Unutma bu konuda iki boyutlu olarak dikkate alınmalıdır. Birincisi, unutmanın değer alanındaki varlığı ve bunun insana yüklediği sorumluluk hissi ile birlikte değerlendirilmesidir. İlişkiler ağında sana yapılan iyiliği ve kötülüğü unutkanlığa terk etmen seni olumsuz etkileyecek ve senin karakterin üzerinde olumsuz bir etkide bulunacaktır. Kötülüğün unutulması ile tecrübeye dönüştürülmüş hali ve ilişkinin niteliğini belirlemesi ayrı konumlandırmalara tabi olmalıdır. O yüzden iyilik ve kötülük unutulmaması gereken temel özelliklere sahiptir. İşte tam bu noktada Allah’ın seni yoktan var ettiğini, yaşamını sürdürecek bütün koşulları sana sunduğunu, eğer ilahi rızaya erişirsen seni öte âlemde de büyük bir mükâfat beklediğini sana bildirmesini asla unutmaman şarttır. Çünkü bu inayeti unutman, senin nankör biri olmanı zorunlu kılar. Her nankörlük ise insanı kendi değerinden aşağı düşürür. Bir dostluğu ve bu dostluğun gereğini yapmaktan kaçınır ve bunu unutkanlığa boğarsan o da seni insanlığından uzaklaştırır. Her varlık kendisi olmak ile yükümlüdür. Kendisi olamayan varlığın başka bir varlığa dönüştüğü andan itibaren ceza hükmüne rıza göstermek dışında bir seçeneğe sahip olamamaktadır. Tabi ki tövbe kapısı insan için her zaman açıktır. İşte bu tövbe kapısının açıklığının insan için işlevsel olabilmesi de insanın hatırlaması ile sağlanabilir.
İnsan, sürekli yaşadığı şeyleri hatırlayarak kendisini depresif hale getirmekte pek mahirdir. İnsan, yaşadığı olumsuz şeyleri hatırlayarak onu sürekli canlı hale getirerek etkisini artırmakta ve bu da kendi psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etkileşim devam ettikçe hastalığa dönüşmekte ve giderek onun yaşamını olumsuz etkileyerek onu yalnızlığa itmektedir. İşte bu noktada unutmak bir tedavi yöntemi olarak öne çıkmaktadır. Şahsi durumunu dikkate alan insan, süreklileştirilmiş bir hastalık olarak hatırlamadan kurtulmalıdır. Unutmak bu kurtuluşun anahtarı gibi durmaktadır. Hastayı kurtarmanın bir yöntemi olarak beyni sıfırlama da bu gerçeği bilim zemininde bize hatırlatmaktadır. Tabi bu bilimsel olgunun insana verdiği zarar ayrı bir tartışma konusu kılınmalıdır.
Sosyal olaylarda ise unutmanın olumlu ve olumsuz boyutları iç içe var olmaktadır. Bir kötülüğün varlığı ile bu kötülüğü yapan kişinin kendisi arasındaki ayrımı iyi okumadan, unutmanın neye tekabül ettiği konusunda bir sorun yaşanabilir. Kötülüğü yapan kişiyi asla unutmamalıyız ki bir daha aynı kötülükle karşı karşıya kalmamayı başarabilelim… Ama kötülüğün olumsuz sonuçları için onu unutmaya terk etmek daha doğru bir seçimdir. Çünkü kötülüğü hatırlayarak onu yaşamın bir parçası kılmak, kötülüğü süreklileştirmek anlamını taşır. Bundan ise insanoğlu kaçınmalıdır.
Bu noktada insanın karşılaştığı durum üzerinden sorguya çekilmeyeceği, ama karşılaştığı duruma yönelik geliştirdiği tepkiden dolayı hesaba çekileceğini de bilerek bu meseleyi ele almalıyız. Yani insan, imtihan gereği her durumla karşı karşıya kalabilir. Ama bu karşı karşıya kaldığı durum karşısında aldığı tavır üzerinden sorgulanacaktır. Burada asıl olan şey kişinin ortaya koyduğu tavırdır. Bu durum zihinlerde netleştikçe sorumluluk alanı da belirginlik kazanacaktır.
Modern dönemde insanların intihara yönelmelerinin en büyük nedenlerinden biri de; yaşadıkları şeyi sürekli hatırlayarak onu kendi sorumluluk alanında kabul ederek onu etkili kılması ve kendini etkisine terk ederek yanlış kararlara yönelmesinde yatmaktadır. Örneğin, kaza sonucu birine verdiği zarar, ya da nefsine yenilerek yaptığı bir kötülük vesaire çoğaltılarak dikkate alındığı zaman, kurtulmak yerine kendine zarar vererek sonuçlandırması lehine değil insanın aleyhine olmaktadır. Bu noktada ilahi iradenin ve meşietinin neye tekabül ettiği konusunda açık bir fikre sahip olunmadan, bu mesele hakkında yeterli bir doğru zemine sahip olmanın mümkün olmadığını açıkça belirtmeliyim…
İşte bu noktada toplumsal kötülüklerin kimlerin eliyle yapıldığını asla unutmamanın gerektiğini açık bir şekilde belirtmeliyiz. Toplumsal kötülükler, insanlığın topluca etkileşim içinde var oldukları sonuçlar doğurur. Örneğin, Irak, Suriye ve benzeri müslüman ülkelerde meydana gelen toplumsal zulüm, hapishane ve işkenceler, toplu katliamlar, bütün Müslümanları etkileyen bir unsura dönüşmüştür. Bugün Gazze ve Filistin genelinde meydana gelen İsrail katliamı ve zulmü asla unutulmaması gerekenleri işaret eder. Kurulduğu günden beri zulüm çanağına dönüşmüş bir İsrail devleti müslüman zihin açısından asla unutulmamalıdır. Yaptığı soykırım ve zulümler zihinlerden çıkarılmamalıdır. Bugün yapılanları unutanlar, yarın yine aynı zulüm ve soykırım ile karşı karşıya kalırlar.
Müslüman halklar, ayağa kalkmalıdırlar, kendilerine zulüm yapan her kim ise, hangi iktidar ise ona karşı şuurlu bir ayaklanma gerçekleştirmelidirler. Bu dünya zulüm görerek yaşanılacak bir dünya değildir, bu amaçla da yaratılmamıştır. Bilakis, selam/barışın egemen olduğu bir yaşam alanını inşa için var edilmiştir. İnsan, selam üzere yaşamayı bir sorumluluk olarak addetmelidir.
Kötülüğü ortadan kaldırmanın yolu, onu hatırlayarak ve onu yapanları cezalandıracak vasıtalara sahip olarak gerçekleştirilmesi gereken bir olguyu işaret eder. Kötülük, kime yönelik olursa olsun, kötülüktür. Topyekûn kötülüğü reddetmeli, kime ve kim tarafından yapılırsa yapılsın lanetlenmeyi hak etmektedir. Mümin, her türlü kötülüğün karşısında yer alarak ilahi rızaya kavuşacağını uman kişidir.
Unutmak, kötülüğe maruz kalmayı meşrulaştırmamalıdır. Ama sürekli kötülükle birlikte bir zihinsel yolculuk yapmakta kötülük olarak varlığını sürdürmesi anlamına geldiği bilinmelidir. Unutmayı ve hatırlamayı aynı düzlemde bir dilemma olarak var kılarak kötülüğe meydan okunmalıdır.
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR