Sesli Makale Dinle
Filistin Meselesinde Doğru Tavır Nedir?
Tavırda doğruluk, adaletin ikamesini sağlayan yaklaşım biçimi olarak öne çıkarılması gereken bir tutumu işaret eder. Doğru, birçok farklı olguda farklı yaklaşımları içeren bir düzleme sahiptir. Doğru, hakikat bağlamında ele alındığı zaman düşünce ve bu düşünceye kaynaklık eden ilkelere dair bir bakışı işaret eder. Doğru, bazen metafizik gerçekliği işaret eder. Çoğu kez herhangi bir olayın vukuu şeklinde açığa çıkar. Yani doğru, çok katmanlı bir yaklaşımı içermektedir. Bu yüzden bir şeyin doğru olup olmadığı sorulduğu zaman, o sorulan şeyin neye tekabül ettiği önemli ve cevap ona göre biçim kazanacaktır.Tavırda doğruluk ise, haberin doğruluğu ve kesinliği, zandan arî olması belirleyicidir. Eğer o haberin kesinliği söz konusu ise, bu sefer onun niyetinin sağlamasının yapılması da elzemdir. Olay, hangi niyet ile vuku bulmuştur. Bunun emareleri ne kadar sağlamdır veya niyete dair olayı gerçekleştirenin kendi ifadesi söz konusu mudur? Haberin yorumlanmasında dikkat edilmesi gerekenlerin gerçekliği kadar, yorumda art niyet var mı? Bu art niyet ideolojik bir boyuta mı aittir veya iyi niyetli bir yaklaşımı mı içermektedir? İşte bu soruların cevapları aynı zamanda doğru tavrın ortaya konmasında önemli bir bakışın ipuçlarını verecektir.
Filistin meselesinde yapılanların değerlendirmesini doğru tavır açısından ele almakta yarar var. Filistinli mümin kardeşlerimizin ve orada yaşayan insan kardeşlerimizin hepsinin büyük bir katliam ile karşı karşıya kaldıkları açık bir gerçekliktir. Çoluk, çocuk, kadın kızan her kesin öldürüldüğü, gazeteci ve sağlıkçıların bile katliama uğradığı bir zeminden söz ediyoruz. Yani bu noktada vicdanı olan her insanın bu katliama karşı çıkması ve Filistin’de yaşayan her insanın hakkının korunması bağlamında bir eylemde bulunması zorunlu bir ahlaki ve siyasi sorumluluktur.
İktidarlar ve halklar bu katliama karşı tepkiselliğini ortaya koyarken farklı boyutlar taşıyacağı için farklı değerlendirmelere tabi olması makuliyet açısından kaçınılmaz bir gerçekliğe sahiptir. Bu temel farkı gözetmeden, iktidarlara yöneltilecek her eleştiri makul bir çerçeve bulamayacağı için bir karşılık üretemeyeceği gibi bir ihtilafında kapısını aralayacaktır. İşte bugün kendi ülkemizde bu meseleyi çok boyutlu ve çok sorunlu bir zeminde yaşamaya başladık.
Soruna farklı boyutlardan hareketle yapılan destek girişimlerinin sonuç alabilmesi için ortak bir yapının harekete geçmesi esasa taalluk eder. İktidar farklı, sivil farklı hareket ettiğinde ciddi bir sorun yumağının oluşmasını tetikleyecektir. Avrupa ülkelerinde meydana gelen halkın tepkisi ile iktidarların tepkisi aynı zeminde işlevsellik kazanmadığı için halk, doğal olarak tepkisini eylemler ile ortaya koyarak iktidara yönelik eleştirilerini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. İktidarlar ise, yapılan eylemlere yönelik tedbirler geliştirmekte ve engellemeye çalışmaktadırlar. Bunun anlaşılır bir durum olduğunu biliyoruz, haklı olmamakla birlikte…
Arap dünyasında da eylemler yeterli düzeyde geliştirilemedi. İktidarlar ise yeterli düzeyde bir eylemlilik ortaya koyamadılar. Uluslar arası toplantı istekleri vesaire ise işe yaramayan bir düzlemi işaret etmektedir. Kalıcı ve sonuç alıcı herhangi bir karar çıkarılamadı. Bu durum hem İslam ülkeleri adına ve hem uluslar arası kurumlar açısından aynı düzlemi işaret etmektedir. Bu ayıp onlara yeterlidir.
Olumlu yaklaşımlar geliştiren iktidarlarda var. Güney Amerika ülkeleri gibi, olumlu tavırlar geliştirmeleri, Filistin devletini tanımaları, İsrail ile ilişkileri bitirmeleri vesaire ise hala vicdan sahibi iktidarların varlığını göstermektedir. Uluslar arası kurumlardan İsrail yöneticilerine yönelik ortaya konan tutuklama kararını uygulayacak güçlü bir iktidarın olmaması ise alınan kararın anlamsızlığını ilan etmekten öte bir işe yaramamaktadır. Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler namına ortaya konan bu rezaletin açıkçası modern düşüncenin ürettiği hümanizmanın tükendiğini göstermekten öte bir yararı olmamaktadır. Aslında zaten tükenen hümanizma bu vesile ile görünür hale gelmiştir. Çünkü yapay zekâ üzerinden geliştirilen yeni felsefi sistem zaten hümanizma sonrasını işaret etmektedir. Bu durum genelde göz ardı edilmektedir.
Türkiye’de ise, iktidar ve halk büyük bir katılım ile süreç içinde hep aynı zeminde İsrail karşıtlığını göstermeye devam etmektedir. Ama bir kısım eylemcilerin, iktidar aleyhinde gösteri ve şovlar ortaya koymaları, iktidara yönelik bir tepkiselliğin dışa vurumu olarak algılandığı için sorunlu bir yapı ortaya koymaktadır. İktidar, ilişkilerin ve ticari faaliyetlerin durdurulduğunu ilan etmesine rağmen, halen iktidara yakın bazı şirketlerin bu ticari faaliyeti sürdürdüğüne dair bilgiler üzerinden iktidara yönelik tepkilerin ortaya konması sorunu açıkça içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Birçok uluslar arası toplantıda ve İslam ülkeleri toplantılarında açıkça tepkisini dile getiren ve bu konuda gereken her adımı atan bir iktidar ile hiçbir tepki vermeyen iktidarlar, hatta Gazze düşse de rahatlasak diyen ülkeleri aynı kefeye koymak ne kadar adaletli bir tutumu içerir. İktidar da olsanız, kurulu bir düzenin varlığı açık, bu kurulu düzene baş kaldıracak bir gücünüzün varlığı ise ufukta görülmemektedir. Bu noktada yapılması gereken, iktidarın elini güçlendirmek midir, yoksa elini zayıflatmak mıdır, işte cevabı beklenen soru budur.
Son olarak Galata köprüsünde yapılan büyük bir eylemi sorgulamak ve bunun iktidara yaradığını belirterek oraya giden samimi insanları töhmet altına almak, Filistin’e yarar mı sağlar, zarar mı sağlar? İşte bu noktada bir gençlik furyası olarak iktidara yöneltilen her eleştirinin Filistin davasına yönelik bir zaafı tetikleyeceği bedihidir. Oraya katılan eylemcilerin bütününün iktidar yanlısı olarak betimlenmesinin doğru olmayacağı da açık bir gerçekliktir. Eğer illa iktidarı bir noktaya taşımak ve onu Filistin meselesinde daha ileri adımlar atmasını sağlamaya matuf bir yöne çekmek isteniyorsa, bunun ancak, Filistin meselesinde sokağa çıkan büyük kalabalıkların desteğini alarak gerçekleştirmek mümkün olabilir. İşte o zaman doğru tavırlar üzerinden bu desteği alabilirsiniz. Oraya katılan insanlara hakaret ederek, iktidar yanlısı ve yanlışını destekleyen olarak betimlerseniz, sizinle onlar arasındaki uçurum derinleştikçe size karşı tepkiselliğin artacağını bilmeniz gerekir. Ama derdiniz zaten iktidara yönelik bir muhalefeti güçlendirmek ve Filistin meselesini ise sadece bir aparat olarak kullanıyorsanız o zaman iş değişir ve size yönelik tavırlarda giderek netlik kazanır.
Filistin meselesinde halk ve iktidar gücü nispetinde elinden geleni ortaya koymaya çalışmaktadır. Tabi ki iktidar boyutunda da halk boyutunda da eksiklikler vardır ve olacaktır. Bu büyük zulüm karşısında hangi tepkiyi verirseniz verin, yetersiz ve eksik kalacaktır. Burada asıl olan şey, Filistin meselesini Filistinlilerin yararına çözülecek şekilde bir eylemliliği dikkate alarak yol yürümektir. Yoksa her gün katledilen çocukların günahından kurtulmanın mümkün olmayacağını da bilmemiz gerekir. Bu noktada öncelik tabi ki halkın üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesidir. Halk kendi sorumluluğunu yerine getirdiğinde iktidara düşen sorumluluğun yerine getirilmesini istemesinin ahlaki temeli güçleneceği için siyasi temeli de kendini bariz bir şekilde ortaya koyacaktır. Soru, meselemiz, sorunu çözmek mi yoksa üzerinden iktidar ve güç mü devşirmektir? Herkes kendi cevabını vermelidir…
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR