Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Ümmetin Birliği Sağlanamazsa Ölümü Gerçekleşecektir…

17 Ekim 2024 - 11:51


Sesli Makale Dinle
​​​​​​

Yeryüzünde insanlığın sonunu getirme arayışları son hızla yoluna devam ederken, bu duruma dur diyecek yegâne kesim Müslümanlar ise kendi dağınıklığı içinde yokluğa doğru son sürat sürüklenmektedirler. Homo Sapiens geride kalırken, Homo Deus yeni yerine alışmaya başladı… Ortadoğu kan gölüne dönüşürken, hala ulusal çıkarlar peşinde koşan müslüman ülkeler, sürekli bir başka güce yaslanarak var olma arayışını sürdürmekte ve bu durumun onun ‘ölümü’ ile sonuçlanacağını kavrayacak bir idrakten de yoksun görünmektedir.

Dijital iktidarın köleleştireceği bir dünyada sınırlar içinde var olması beklenen yeni nesil insanların iktidar ve özgürlük alanlarını kaybetmesi beklenen bir süreçtir. Şu an gördüğümüz insan neslinin son özgür ve irade sahibi varlık olduğu tezi göz ardı edilmemesi gereken bir durumu işaret eder. Bu yaklaşım biçimlerine komplo diyerek kendini kurtarma lüksü kalmamıştır insanlığın… Komplo diyenlerin büyük çoğunluğu ise beklenen şeyi bekleyen ve bunun açık bir şekilde tepkiye yol açmamasını isteyenlerin oluşturduğunu da ayrıca eklemekte yarar var.

Müslüman Ülkelerde ise hala ulusal çıkarları öne alarak siyaset geliştirenlerin sürekli farklı bir güce yaslanma arzularından vazgeçme yerine kendi çıkarlarını besleyeceğine inandığı güce yaslanmayı marifet saymaktadırlar. Şöyle son on yıla bakın ve kimin kimlerle iş tuttuğunu bir düşünün, ne kadar değişken bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı görebiliriz. Bu durumun post modern siyasal bakışın sonucu olduğu tezi doğru olmakla birlikte en önemli tuzağı da işaret etmektedir. Sürekli kendi çıkarını düşünen bir devletin, sürekli kendi çıkarını düşünen vatandaşlarının varlığını doğuracağını ve bu ahlaki düşüklük zemininde ihanetin kol gezeceğini ifade etmeye bile gerek kalmadığını yaşadığımız bu günlerde bolca görmekteyiz…

Örneğin, İran’da meydana gelen patlamalar ve cinayetler ile Lübnan’da meydana gelen cinayetler ve komuta kademesinin öldürülmesini de bu düzlemde düşünebiliriz. Ya da Türkiye’de Mossad ajanları olarak yakalananların önemli bir kısmının vatandaş olduğu da belli olduğunu göre bu durumu da değerlendirmeye almalıyız. Dünya’da her dört kişiden birinin müslüman olması gerçeği yanında dünya yönetiminde ve gelişiminde, hatta geleceğe dair stratejilerinde bir varlıklarının okunmamasının neye tekabül ettiği konusunda bir düşünce geliştirmemiz gerekmez mi? 57 ülkenin müslüman olduğu bir dünyada hiçbir uluslar arası kurumda baskın bir karaktere sahip olamadığı gibi bir yıldır Gazze katliamına yönelik herhangi kalıcı ve ciddi bir adımın atılmamasını da buna eklemeli değil miyiz?

Reşit Rıza ile başlayan ‘her müslüman halk kendi devletini kursun, sonra birleşme sağlanabilir’, tezi yüzyıldır bir sonuca ulaşmadığına göre çürümüştür. Bu dağınıklık, müslüman dünyada yapılacak her hamleyi başarıya taşımaya zemin oluşturmaktadır. ABD, Avrupa, Rusya, Çin ve benzeri ülkelerin müslüman ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda koruma ve kollama karşılığında yer altı ve yer üstü zenginliklerine konmaları bir sorun olarak önümüzde durmamakta mıdır? Bölgede İran, Türkiye ve Mısır gibi müslüman ülkelerin birlikte hareket ettiğinde dışarıdan herhangi bir gücün oraya müdahil olabilme imkanı kalmamaktadır. Bu stratejik temel bir duruş olmasına rağmen, Müslümanların çocuk, kadın ve sivillerin öldürülmesi, yaralıların tedavisinin engellenmesine rağmen bir arada ve birlikte hareket etme yerine ulusal geleceklerini düşünmeleri yüzünden İsrail gibi azınlığın azınlığı bir terör devleti kan kusturmaktadır Müslümanlara. Gazze, Lübnan, Suriye derken sıranın nereye geleceği ise belli ama belirsiz herkes sırasını beklemektedir. Ama söz konusu ümmetin birliği olunca ama ulusal çıkarlar da önemli ve korunmalıdır yargısının bir karşılığı oluşmamaktadır bu temel gerçekliğin varlığı karşısında…

Evet, Ümmetin birliği Müslümanlar açısından en elzem ve en mühim meseledir. Müminler kardeştir emri ilahisine rağmen, Müslümanların birbirlerine yeri geldiğinde düşman olabildiği bir zemini kabullenmek müminin imanına sığmaz! Her müslüman aklını başına almalıdır. Kan bağının tabi ki bir önemi vardır. Ama o kan bağına sahip olan kişinin iman etmesi ile birlikte bir önemi doğar. Mümin, önce iman kardeşliğini esas alır. Ama asla mümin kardeşi de kendisini aldatmamalıdır. Bu noktada samimiyet temel bir ekseni oluşturur. İşte bu yüzden her müslüman, iman kardeşliğini esas alan yeni bir bakış, yeni bir dil ve ulusal çıkarlardan ümmetin çıkarlarına yönelerek kendi gücünü artırmalı ve Müslümanların düşmanı olan her gücü eğer barışa yanaşmazsa ve şartları kabul etmezse düşman kategorisine taşıyarak onunla bir hesaplaşma gerçekleştirmelidir. Yoksa müminin elinde İslam ve din kalmayacağı gibi kendi neslinin dindarlığının kaybolduğu bir zemini yaşarken kendi dindarlığının da elinden kayıp gittiğini görecektir.

Ümmet olma bilinci, yeryüzünü adaletle ve selam ile doldurmak anlamını taşımalıdır. Adaletin ve selamın olmadığı bir yurdu yurt edinmenin bir karşılığı yoktur, olmamalıdır da… Mümin, iman ettiği andan itibaren ümmetin bir ferdi olmaya yükselmektedir. Din, hayatın bütününü kuşatan bir özellik taşır. Yani mümin insan, yeryüzünde yaşarken yaşadığı her şeyden hesaba çekileceğini bilen insandır. Siyasi, sosyal, psikolojik, iktisadi veya toplumsal her alanda dinin belirleyiciliği esas alınmalıdır. Müslümanlar dinleri ile sahih ve sahici bir ilişki kurmayı başarmadan bu dünyada var olma hakkı kazanamazlar! Bu temel gerçeği akıllarına kalıcı bir şekilde kazımalıdırlar. Böl, parçala ve yut hikayesi bugün bütün detayları ile uygulanmaktadır. Müslüman ülkeler, kendi ülkelerinde bile bölünüp parçalara ayrılmakta ve batılı güçlerin esaretine duçar kalmaktadırlar. Herhangi bir müslüman ülke söyleyin ki orada etnik, mezhebi, ya da sınıfsal bir ayrışma olmasın ve oraya müdahil olmayı bekleyen güçlere gün doğmamış olsun…

Bugün insanlığın geleceği bakımından meseleye bakıldığı zaman insanlığın sonuna doğru gittiğimiz tezi ağırlık kazanmaktadır. Trans hüman yaklaşımlar, yapay zeka tartışmaları, dijital iktidar, paranın elden dolaşımının yok olduğu ve her şeyin dijital bir zemine kaydığı bir zeminde insandan eser kalmayacaktır. Post hümanist dönem olarak adlandırılan, robotik dönemin başlangıç aşamasında olduğumuz tezi ortada dolaşırken hala Müslümanların kendi kısır döngülerine takılı kalmaları, önce kendilerinin yokluğa tevdi edileceğini görmemiz gerekir. İşte Ortadoğu’da yakılan savaş ateşinin nereye kadar süreceği hala tam kestirilememektedir. ABD’nin dahil olacağı bir savaşta artık hiçbir ülke kendi sınırlarını bile korumaya güç yetiremeyecektir. Meşhur öküz öyküsü burada da işlerlik kazanmaktadır. Siz ilk beyaz öküzü verdiğiniz andan itibaren kendi sonunuzu da belirlemiş oluyorsunuz.

Bu yüzden mesele iktidarlara bırakılamayacak kadar ehemmiyet kesbetmektedir. Müslümanlar, ayağa kalkmalı ve nerede bir müslümana zulüm yapılıyorsa oraya tepkilerini en sert ve sonuç alıcı bir biçimde ortaya koymalı ki hem o müslüman zulümden kurtulsun ve hem de bir başka müslüman zulme duçar kalmasın ki yarın kendisi de bu zulme maruz bırakılamasın… Her ülkenin vatandaşları, önce müslüman olduklarını hatırlamalılar. Sonra dinleri ile sahih ve sahici bir ilişki kurarak mümin olduklarını hatırlamalıdırlar. Sonra da kendi iktidarlarını dinleri ile daha samimi ve siyasi geleceklerini de bu dini düşüncenin ve ahlakın temelleri ile hareket etmeleri üzerine kurmalarını sağlayacak bir sosyal baskı kurmalıdırlar. Her müslüman ülkenin geleceğinin diğer müslüman ülkenin geleceği ile birlikte var olması gerektiğini açık seçik bir dil ile söylenmeli ve hayata geçirilmelidir.

Ümmetin birliği karşısında duran ve hala kendi ulusal çıkarlarını önceleyen ülkeleri ise siyasi boykota ve iktidar değişimini sağlayacak sivil çalışmalara maruz bırakmakta yarar var. Bu ülke hepimizin, sadece siyasiler veya bürokratlar değil, bu topraklarda yaşayan her insanın da sahibi olduğu bir yerdir. Bu yüzden bu toprakların özgürleşmesi, kendi değerleri ve ilkeleri ile birlikte var olmalarını sağlamak her mümine düşen temel sorumluluktur. Korkmadan, yüksünmeden, yorulmadan, ümmetin birliğini sağlayacak adımların atılmasını kolaylaştırmak elzemdir. Bu konuda düşünce geliştirmek, strateji üretmek, taktik hamleler yapmak ve Müslümanları tek bir çatı altında toplamak her müminin temel sorumluluğudur.

Yoksa ölümü arzulayacağımız günlerin gelmesi pek uzak olmasa gerek!

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum