Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Zamanın Ruhu

19 Eylül 2024 - 11:52

Zamanın Ruhu 
Kavramlar hayatımızın nirengi noktasını oluşturur ve yaşamımızı üzerine bina ettiğimiz bir çerçeve çizerler. Bu kavramlar ile yer, oturur, düşünür ve tartışırız… O yüzden kavramlar bize yüklenildiği gibi midir? Yoksa bu kavramlara yönelik bizim kendi bakış açımız olmalı mıdır? Bu sorulara cevap vermek için düşünce ve düşünce mekanizması üzerine de bir bakışımızın olmasını zorunlu kılar. Akıl kavramı gibi zamanın ruhu kavramı da modern çağın bulduğu ve yeniden yorumlayarak formatladığı bir olguyu işaret eder.

 
Zamanın Ruhu kavramı ilk olarak Hegel tarafından kullanılmıştır. Ona yeni bir anlam yüklemiştir. Zamanın ruhu dendiğinde kutsal bir duruma gönderme olarak algılanmış ve kesin bir yargı içinde duruma adaptasyon istenmiş demektir. Bu kavram üzerinden farklı düşünce biçimleri ve bakışları zamanın ruhuna uymadığı gerekçesi ile reddedilmiş ve onlar yok sayılmıştır. Doğruluğu ve yanlışlığı bir tarafa sadece zamanın ruhuna uyup uymadığı konusuna dikkat kesilerek red ve kabul etmeler, bir otoriter yapıyı ve dolayısıyla bir dayatmayı içermektedir.
 
Zamanın Ruhu, bir döneme hâkim olan düşünme ve hissetme tarzını, zihniyetini anlatır. Bu durum doğal olarak an ile sınırlı bir zemini işaret eder. Sınırlı bir zemin ise, kendi iç tutarlılığı bakımından doğru olsa dahi, daha geniş ölçekte bir olguyu kapsayacak bir özellik taşımaz! Kendinden öncesini ve kendinden sonrasını içerecek bir yaklaşımı peşinen mahkûm kılmış olmaktadır. Zamanın ruhunu daha geniş ölçekte kullanmak mümkün mü? Yine zaman ile mukayyet ama daha geniş bir coğrafyada mümkün olabilir. Evrensel kavramının içerdiği anlamı dikkate aldığımızda zamanın ruhu kavramının kapsama alanını da belirlemiş oluruz. Ama evrensel kavramı gibi zamanın ruhu kavramı da modern epistemenin imkânları ölçüsünce betimlenmiş ve yürürlüğe girmiş bir çatıyı işaret eder. Bu yüzden kendi iç mantığı açısından tutarlılığı işaret ederken, farklı yaklaşım biçimlerini ve onların ortak noktalarını dikkate almadığı için bir zaafı da işaret etmiş olmaktadır.
 
Zamanın ruhunu taşıdığı bağlam içinde tanımladığımızda nötr bir durumu işaret ve bir gerçeğe tekabül eder. Ama hakikat bağlamında bir konumu ihtiva etmeyeceği bedihidir. Ama modern düşüncede gerçek hakikatin yerine ikame edildiği için bu durum pek bir işe yaramayacaktır. Yani batılı epistemenin temel kabullerini kabul ederek bu durumu meşru bir zeminde konumlandırmak mümkündür. Ama batılı epistemenin taşıdığı zaafların bugün gün yüzüne vurmuş biçimini de dikkate aldığımızda parça olarak bütünü ikame etme ve kapsama iddiasının bir karşılığının oluşmadığı gerçeği yüzümüze çarpacaktır. Bu yüzden bu kavramı yeniden ele almak ve daha geniş bir alana yönelik yeni bir bakış geliştirmek esasa taalluk eder.
 
Zamanın ruhunu bir olgu olarak kabul ederek bu algısal düzlemden kurtulmak ve yeni bir kavramsal çerçeve inşa etmek kolaylaşacaktır. Zamanın ruhu, bir olgusal düzleme aittir. O zaman olgu düzlemine çıkan veya çıkma iradesine sahip olan her olgu zamanın ruhunu işaret eder. Bir şeyin zamanın ruhu olarak tanımlanması, onun hakikat olduğu yanılsamasına taşımamalı insanı… Bilakis, sınırlı bir zeminde bir olgu olarak mesele düşünülüp ona göre bir etken olarak değerlendirmeye tabi kılınmasını mümkün kılar. Yoksa hakikatin kendisi gibi algılanıp, kendi dışında olan her şeyi peşinen hakikat dışı kabul etmenin bir karşılığı bulunmamaktadır.
 
Bütün zamanları aşan bir zamanın ruhu meselesini ele alamaz mıyız? Zamanın göreliliği meselesi bu kadar gündeme taşınmışken ve bu konuda yapılan bilimsel faaliyetler öne çıkartılırken, göreliliği dikkate almayan bir zamanın ruhu kavramının işlevselliği neye tekabül eder ki? Hâlbuki zamanın ruhu da görelilik kuramına uygun yeniden bir yaklaşıma açık bir olgusal durumu işaret etmelidir. O zaman birden fazla zamanın ruhu kavramı öne çıkartılabilir. Bu da birden fazla hakikat vardır anlamını izhar eder. Bu durum ise post modern episteme ile uyumlu bir bakışı işaret eder. Hâlbuki evrensel kavramı zemininde yeniden bu mesele ele alındığında aynı zaman zarfında birden fazla zamanın ruhunu işaret eden olgular söz konusu olması mümkündür. Bugün bile birden fazla zamanın ruhunu işaret eden olgular söz konusudur. Batılı düşüncenin kendi iç bünyesinde bile birden fazla zamanın ruhu olma istidadı taşıyan olgular söz konusudur. O zaman zamanın ruhlarının ortak bir noktasını yeniden zamanın ruhu olarak mı tasarlamak gerekir? Bütün bu sorular ve cevapları da tam olarak kesinlik kazanacak bir yaklaşım ve bakış bize sunamayabilir. İşte bu kadar muğlâk bir zamanın ruhu kavramını hakikatin temsilcisi gibi algılatarak var kılınması, mevcut insanların aldatılmasını da içerdiği gerçeğini görmemiz şart olmuştur.
 
Zamanın Ruhu kavramını tanımında mündemiç olduğu gibi bir gerçeklik zemini olarak kabul etmek gerekir. Bu zamanın da bölgesel, ülkeler ve kıtalar gibi coğrafi zeminleri ve düşünsel zaman ve zemini de işaret eder gibi algılamakta yarar var. Zamanın ruhu, bir gerçeği işaret eder. Bu gerçeğe yönelik tepkimizi ise sahip olduğumuz düşünce sistematiğimiz belirleyici olacaktır. İnsanların sahip oldukları düşünce sistematiğinden bağımsız olarak var olan algılar ve yargılar, gerçeğe dayalı geçici duygusal çerçeveler içerir. Bu duygusal çerçeveler ise tepkilerimizi belirler ama hakikat ile bağ kurmamızı çoğu kez engeller…
 
‘Sen zamanın ruhuna karşı mı geliyorsun’ diyerek üzerimize baskı kuran her iradenin ve iktidarın aslında bizi aldatmaya matuf bir zemini inşa ettiğini anlamamız şart olmuştur. Zamanın ruhu, felsefi düzlemde de, sosyal düzlemde de, psikolojik düzlemde de ve sosyo-psikolojik düzlemde de farklı tezahürleri işaret eder ve bu sadece kişinin nerede durduğunu göstermesi açısından bir gösterge sayılabilir. Hakikat ile arasındaki ilişki bambaşka bir çerçeveye ihtiyaç hissettirir. Artık anlamalıyız ki, zamanın ruhu gibi başka farklı kavramlar ile süreklileştirilen bir aldatmayı ve aldanışı güçlendirerek devamını istemektedirler. Bu temel gerçeği bir tarafa yazarak, gerçek ile hakikat arasındaki irtibatın hakikatin yukarıdan aşağıya yönelik inişine gerçeklik dendiğini de dikkate alarak aşağıdan yukarıyı temellendirmenin imkânsızlığını da modern epistemenin kullandığı yöntemle açığa çıktığını idrak etmeliyiz. Parçadan bütüne yönelik yapılan bütün çalışmalar kendi iç mantığı açısından bir nakısayı içermektedir. Çünkü bütün, parçaların toplamından öte bir şeyi ifade ve izah eder…
 
Zamanın ruhunu hakikat düzleminde ele almak ise, zamanda eksik olan ve insanı doğru bir tanımla kendi zemininde inşa edecek bir bakış ve düşünce zemini olarak betimlemek olmalıdır. Kavramı, olgusal düzlemden düşünsel zemine sıçratarak hakikat düzleminde mevcut an içinde olmasa bile olması gereken olarak zamanın ruhunu yeniden betimlemek de bir başka çözüm noktası olarak önümüzde durmaktadır.
 
Şunu idrakimize kazımalıyız; bize sunulan her kavram bizi biçimlendirmeye ve kavramı kullananın iktidarını kabule hazır hale getirmeye matuf bir çalışma ve çabayı işaret eder. O yüzden özgürleşme, bize sunulan kavramların içeriklerini dikkate alarak ama bir değerlendirmeye tabi kılarak var kılan bir olgusallığı inşa etmektir. Bize dikte edilen ve bize sunulan her şeyi yeniden tefekkür konusu ederek kendi düşünce dünyamızı ve sistematiğimizi dikkate alarak yeniden bir dirilişe yönelmek özgürleşmeyi zorunlu kılacaktır. Bağımsızlık şiarımız olmalıdır. Ama bu bağımsızlık bizim değerlerimizi ahlaki yetilerimizi, imanımızı ve inançlarımızı red üzerine olmamalıdır. Bilakis, bizi ahlaki yapımızdan uzak kılan ve inançlarımızı tartışma konusu kılan yapıya karşı olmalıdır…
 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum